Kalbin mühürlenmesinde insan iradesinin rolü var mı? Kalbi mühürlenmiş gibi hisseden biri ne yapmalı?

Allah fıtratları temiz yaratmıştır, hakkı anlayacak ve kabul edecek bir şekilde yaratmıştır. Ama insanın kötü arzuları, menfaatleri, şehvetleri, nefsani istekleri, makamları bu fıtratın aslını bozar, insanı hakkı dinlemez bir hale getirir.

Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya

İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kafirler, “Bu, öncekilerinden masallarından başka bir şey değildir.” derler.

En’am, 6/25.

Ebu Süfyan, Velid, Nadr, Utbe, Şeybe, Ümeyye, Ebu Cehil ve arkadaşlarını Resulullahı Kur’an okurken dinlemişler, Nadr’a demişler ki: “Ey Katile’nin babası Muhammed ne diyor?” O da, “Kabeyi, Beyti yapana kasem ederim ki ne diyor bilmem. Ancak dilini oynatıyor. Benim geçmiş asırlardan size söylediğim gibi öncekilerinin masallarını söylüyor” demiş. Nadr’ın bazı şiirleri varmış, Acem diyarında Rüstem ve İsfendiyar hikayeleri gibi bir takım hikayeler toplayıp manzum hale getirmiş. Bunları Kureyşlilere okurmuş, onlar da dinlerlermiş. Ebu Süfyan, “Ben Muhammed’in söylediklerinin bazılarını doğru buluyorum” deyince, Ebu Cehil, “Sakın bunun hiçbir şeyini kabul etme” demiş. Bunun üzerine Ebu Süfyan da, “Ölüm bana ondan daha kolaydır” diye cevap vermiş. Ayetin bu olay üzerine nazil olduğu rivayet ediliyor.

Ayette geçen “Ekinne” kelimesi, “kinan” kelimesinin çoğuludur. Kat kat örtüler, herkesin tanımadığı garip ve çirkin örtüler anlamını ifade eder. Allah onların kalplerine kat kat görülmeyen örtüler, perdeler koymuştur. Bu da onların Kur’an’ı dinledikleri halde anlamalarına engeldir. Hatta kulaklarında da ağırlık vardır. Kur’an’dan dinlediklerini tam olarak duymazlar bile. Burada Bakara suresi yedinci ayete işaret vardır. Orada da, “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de örtü vardır” buyuruyor.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir? Allah onların kalplerine örtüler, kulaklarına ağırlıklar koyduğuna göre onlar bu yaptıklarından mesul değiller midir?

Onlar inançsızlıklarından sorumludurlar. Zaten onların kalplerinin mühürlenmesi, ya da kalplerine örtüler konması, kulaklarına ağırlık koyulması hep kendi yaptıklarından, fıtratlarını bozmalarından kaynaklanıyor. Onlar kendi iradeleriyle fıtratlarını artık hakkı kabul edemez hale getiriyor. Allah da onlara tekrar temiz bir fıtratı vermiyor. Ama tekrar iradesini kuvvetli bir şekilde hakka yönelten olursa, elbette ki onlar da yine hakkı duyup anlayabilirler.

İnsanın fıtratının aslını kapatan bu örtüler, bu ağırlıklar bu mühürler akıllarının sihir, masal gibi yanlış usullere tutulması, batıl inanışlara saplanması; nefislerin isteklere ve ihtiraslara bürünmesidir. Herhangi bir şahısta bunlar mühürlenir, huy haline gelirse artık onda hakkı anlamak ve kabul etmek yeteneği kalmaz. İman etme yeteneği söner. Herkes kendisine verilen bu fıtratı değiştirmekten, kullanmaktan, söndürmekten veya hakkı kabul edecek bir şekilde temiz tutmaktan sorumludur.

Allah fıtratları temiz yaratmıştır, hakkı anlayacak ve kabul edecek bir şekilde yaratmıştır. Ama insanın kötü arzuları, menfaatleri, şehvetleri, nefsani istekleri, makamları bu fıtratın aslını bozar, insanı hakkı dinlemez bir hale getirir. Bu durumda göz Kur’an ayetlerine, kainattaki varlıklara bakar, ama hiçbir şey görmez. Akıl düşünür ama onların Allah’a delaletlerini anlayamaz. Kulak bazı sesler işitir. Ama bunların hak olduğunu idrak edemez. Allah hepimizi böyle bir durumdan muhafaza etsin. Bu tür insanlar, Kur’an ayetlerini, tıpkı müşriklerin söylediği gibi “eskilerin masalları” diyerek reddeder. Hak ile batılı birbirinden ayırt edemez bir durumda olur.

O halde Allah herkese Rahmetinin eseri olarak bir yaratılış sermayesi vermiştir. Bu fıtrat temizdir, hakkı kabul etmeye hazırdır. Ama insan bu fıtratı bozar, bu sermayeyi tüketirse, onu kötüye kullanarak bitirirse Allah bir daha vermeye mecbur değildir. İnsan kendisine bir defa verilen bu kabiliyetleri hak ve hakikate yönelterek iki dünyanın da mutluluğunu kazanmaya çalışmalıdır. Yoksa insanın yetenekleri kapanınca, önüne konan taptaze en güzel yiyecekleri tadamayan ve “bunlar eskimiş, kokmuş, çürümüş” diyen ahmak bir insanın durumuna düşmüş olurlar. Lezzetli bir yiyeceği “kokmuş” diyen bir insanın dilinde bir acılık ya da bozulma olduğu gibi Hak ve hakikat olan Kur’an ayetlerine “eskilerinin masalları” diyen insanların da fıtratları kendileri tarafından bozulmuştur.

www.muhabbetmedya.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KUR’AN-I KERİM Haberleri