
Hüsniye Ünal
Evlilikte Denklik - 2: Psikolojik Uyum
önceki yazı:
Evlilikte psikolojik uyum, İslamî yaşantıdaki denklikle aynı paralelde yer alır. Çünkü insan hayatına yön veren belirleyici etken kişinin psikolojisidir. Aklî - ruhî sağlığında problem olanın dini algılaması ve yaşamasında eksiklik olacağını tahmin etmek zor değil.
Dinî vecibelerini yerine getirdiği halde eşine, çocuklarına zulmeden insan hikayelerini hepimiz duyuyoruz.
Bununla birlikte her sorunu, psikolojik rahatsızlıklara bağlamak doğru olmaz. Esasen en etkili unsur kişinin karakteridir.
Eşler arasında zaman zaman tartışmalar çıkması kaçınılmaz. İki ayrı dünyanın bir çatı altında, uyum içinde yaşaması kolay değil. Hayatın rutin akışı böyle.
Her şeye rağmen sorunlar aşılarak, hatalar tolere edilerek evlilik sürdürülebilir.
Fakat aşılamayan bazı haller vardır ki, işte onlar evlilik müessesesinin temeline dinamit koymak gibidir.
Eşler birbirinin izzet-i nefsine dokunacak, kadınlık - erkeklik onurunu zedeleyecek sözler eder, küçük düşürür, değersiz ve önemsiz hissettirirse evlilik birliğine tamiri mümkün olmayan bir darbe vurulmuş olur, eşlerin ruhunda kapanmaz yaralar açılır. Arada sevgi - saygı kalmaz. Ya evlilik biter ya da mecburen devam ettirilen surî bir beraberlik derekesine düşer.
Böyle bir evlilik hayatının zindandan farkı kalmaz.
Kişinin yuvası ya cenneti, ya cehennemidir.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam hadis-i şeriflerinde "en hayırlı insanın, kendisiyle kolay geçinilen iyi huylu insan olduğunu" bildirmiş ve "hayırlı bir eşi dünyanın en büyük nimetleri arasında" saymıştır.
Eşler arasındaki muhabbet büyük oranda sağlıklı bir psikolojiye bağlıdır. Aksi halde kalbin sevmediği biriyle hayat geçirmek işkence haline gelir.
Üstelik birbirinden kalben uzaklaşmış eşlerin çocukları sevgisiz bir ortamda büyümeye mahkûm edilmiş olur.
Sevginin saygının olmadığı bir ailede yetişen çocukların psikolojilerinin sağlıklı olması beklenemez. Bu çocuklar büyüyünce, toplumda travmatik bir kişiliğe sahip mutsuz, huzursuz, uyumsuz fertler olarak yer alır.
Bu tür fertlerin çoğunluğu oluşturduğu bir toplumdan ne beklenebilir?
Dededen, babadan genlerle nesilden nesile aktarılan psikopati, sosyopati, paranoya, şizofreni, borderline, bipolar bozukluk, depresyon, obsesyon gibi psikolojik hastalıkların bir çoğu olumsuz aile modellerinde tetiklenerek kendine, çevresine ve topluma zararlı fertler meydana gelmesine sebep olmakta.
Bilhassa günümüz dünyasında, toplumlarda bu tür hastalıkların yaygın olmasının en büyük müsebbibi, Cenâb-ı Allah’ın, kendilerine tevdî ettiği ebeveynlik vazifesini hakkıyla yerine getiremeyen ana babalardır.
Pek çok örneğini gördüğümüz bir hakikatle yüzleşmek gerekirse;
Toplumda ciddî oranda, evliliğe uygun olmayan, hatta evlenmesi kanunen yasak olan, şiddetli psikolojik sorunlara sahip bir insan kitlesi mevcut.
Bunların kahir ekseriyeti çeşitli nedenlerle psikiyatriste gitmediği için tanı ve teşhis konmadığından kolaylıkla evleniyor, eşinde çocuklarında tamiri mümkün olmayan izler bırakacak davranışlar sergiliyor. Hasta bir insan bütün bir aileyi hasta ediyor.
Bu sebeple kanunen, evlenecek çiftlerin evlenmeden önce biyolojik hastalıkları gibi psikolojik hastalıklarının olup olmadığının da araştırılması, psikiyatrik testlerden geçirilmesi ve sonuca göre onay verilmesi gerekir.. Araç kullanmak için nasıl ehliyet almak gerekiyorsa Nevzat hocamızın dediği gibi evlilik için de ehliyet şartı olmalı.
Buraya kadar evlenecek insanlar arasındaki psikolojik uyumun tıbbî yönünden bahsettik.
Bir diğer boyut:
Eşlerin karakteristik özelliklerinin birbirine uyumlu ve eşler arasında iyi bir iletişim olması çok önemlidir. Ki sorunlar, kolaylıkla çözülebilsin. İletişim demişken akla ilk gelen, es geçemeyeceğimiz bir konu da kişilerin karakter yapıları ile ilgili kaçıngan ve kaygılı bağlanma modelleridir.
Bu tanımlamaya giren kişiler arasındaki evlilikler genellikle sorunludur.
Kaçıngan bağlanmaya sahip bir kişi, sorunları açık iletişimle çözmez. Bir sorun olduğunda, kaçarak, kendisiyle baş başa kalarak ve sorunları halı altına süpürerek (buna ancak böyle tahammül edebildiği için) sorun yokmuş gibi davranır.
Kaygılı bağlanan kişi de boşlukları kendisi doldurmaya çalışır. Sorunu açık iletişim ve konuşmayla çözmeye eğilimlidir.
Bu, ilişkilerde büyük bir sorundur. Günümüzde evliliklerde "duygusal körlük" olarak adlandırdığımız şey, insanların kaçınmacı bağlanmasıyla ilgilidir. Sorunu anlamamakla ilgili değil, konuşmayarak sorunu çözmeye çalışmakla ilgilidir.
Kadınlar genellikle kaygılı bağlanırlar. Kadın ne kadar çok konuşursa sorunu o kadar çözebileceğine inanır, eşinin sorunu görmediğini, anlamadığını ve konuştukça anlayacağını düşünür.
Halbuki koca, sorunu görür ama konuşmak istemez. (Bazen roller değişebilir, erkek kaygılı, kadın kaçıngan bağlanan olabilir.)
Hal böyle olunca arada iletişim kurulamadığı için sorunlar çözüme kavuşmaz, kısır bir döngü içinde kalır.
Bu nedenle eş adaylarının mizaçlarının birbirine yakın olması gerekir. Tıpkı aynı parkurda yarışan yarışmacılar gibi.
Yani tamamen zıt kutuplarda değil, aynı paralel çizgide ilerlemeliler. Belki biraz farklı noktalarda olabilirler fakat bu, (inanç gibi) temelde birlik ve güçlü bir sevgi - saygı varsa sorun teşkil etmez.
Farklılıklar hayata hem renk hem de hareket katar.
Bizden farklı yönleri olan yeni bir kişiliği keşfetmeye çalışmak bakış açısına göre keyifli bile olabilir.
Aradaki bütün ayrılık ve farklılığa rağmen evlilikte esas olanı Nevzat Tarhan hocamız net bir şekilde açıklıyor, "Kişi kendi benliğini yok sayarsa bu onu değersizleştirir. İyi ilişkinin sırrı açık, şeffaf ilişki kurmaya dayanır" diyor. Ve "evlilik ben değil biz olmayı başarabilmektir" diye ilave ediyor.
Evlilikte en ince çizgi şudur :
Kadın, kadına yakışır şekilde edepli, saygılı, nahif, şefkatli, yumuşak , erkek de erkeğe yakışır şekilde güçlü,olgun , ailesine bakan, sahip çıkan, koruyup kollayan bir yapıya sahip olmalıdır. Tabiri caizse "bir evde iki erkek" misali maskülen bir kadınla, ya da her şeye alınan, küsen, kadınla yarışan efemine bir erkekle evlilik yürümez. Böyle bir evlilikte çatışma hiç bitmez.
Yani özetle; evlilikte psikolojik uyum, mizaçların benzerliği, karakterlerin birbirine yakınlığı, arada güçlü bir iletişim ve sağlıklı ruhsal yapılara sahip olmakla sağlanabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.