Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali

Ayşe Hayta’nın yazısı

O ki Aziz Üstadımın “Hafız Ali benim canım” dediği…

O ki İhlâs kahramanı, Nur fabrikası sahibi, Risale-i Nur’un mühim bir rüknü,

Yorulmaz, usanmaz, ciddi, samimi Hafız Ali,

Gayyûr, zeki, ciddî, sıddık, hakikî kardeşim,

Aziz, fedakâr, sıddık, vefadar kardeşim denilen…

Evliyayı azimenin dairesinde ve aktabların isimleri yanında adı zikredilen, evliyadan olan Nurun şehit kahramanı Hafız Ali…

Seni anlatan seni anan seni hatırlatan her bir şeyde bir zerrecik hükmünde sa’y etmiş olma arzusuyla yanıp tutuşan ey şehrimin medar-ı iftiharı Hafız Ali abi…

Bir şeyler denk düşsün istiyorum O ihlas kahramanı ile… Ne yapsam da Hafız Aliler kervanına katılsam. Ah ben de Âsiye, Ulviye, Lütfiye'ler, Zehra'lar, gibi Risale-i Nur da adı geçen ahiret hemşirelerinden olsam.

Hiçbişey yayınları faaliyete geçmiş, bana da editörlük/son okuma vazifesi verilmiş. İlk kitaplar ve elimde Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali…

Aziz Üstadımın “O benim yerime gitti” dediği Hafız Ali nerede biçare Ayşe nerede

O Hafız Ali, Ayşe ise Aziz Üstadımın “O şehit bana denizliyi sevdiriyor” dediği şehrin sakini.
İlbadı kabristanına varıp nergis çiçekleriyle konuşan, Risale-i Nur'un “o meraklı yolcu”su
Dünya değirmeninde eleklerden elenip, un ufak olmuş bir buğday danesi.

Üstadım “Ve bildim ki, nasıl bir dane toprak altına konulur, tâ çok daneleri sümbül versin; aynen öyle de, şehid merhum Hafız Ali o tarlada, toprak altına girdi, otuz kırk Hafız Ali’leri sümbül verdi ve verecek, kanaatım geldi” dedi diye, Hafız Alilerin Hasan Feyzilerin kabrine sümbüller diken bir yavan. Zahirde kalan, batına varamayan
Yollarda oyalanan bir garip insan…

Dosya eline geçtiğinde “ya sabaha çıkamazsam” endişesiyle gün doğmadan tamamlayan.
Bir eli kalbinde, “hala çarpmaya devam ediyor mu” diye
Bazen de onu yoklamaya devam, acaba durdu mu diye...

“Böyle de editörlük olur muymuş” diye söylene söylene…

Önce Hulusi abimin “Benim gibi hiç ender hiç aciz bir biçarenin kısa fikriyle bu yüksek mertebeleri muhakeme etmek, yüz derece haddimin fevkindedir” deyişine talip oluyorum. Sonra bir parça daha risalelerime bakıyor Aziz Üstadımın “Eğer istersen gel… Asr- ı Saadete Ceziretü’l Arab’a gideriz”

“Sen de ma’nen hazır ol. Bir parça sohbet edip konuşacağız.” diye hayalen gezintiye çıkmalarında duraksıyor, bir gayretle kendimi o menzillerde buluyorum.

Ah bu anı seyyale…

Gah “…iki çocuk, bana hem refik, hem ders arkadaşı ve bir derece onlara kalfa olarak tayin edildim. Çocuklar hurufatı tam bilmedikleri için bazan yazıyla, bazan kitaptan gösteriyordum. “dediği talebelerin yanındayım gah Dershane-i Nuriyeye çevrilen soğuk hapishanelerde.

Yatsıdan sonra etrafımdakiler ses yapınca, artık yatsalar diye ‘Hasbünallahü ve nime’l-vekil’ mi demedim, Santral Sabri abimin bulunduğu Bedre Köyü tarafına doğru “Ah Sabri Kardeş! Keçeli! Elinde mektup var da şayet göndermiyorsan Allah indinde mesulsün!” mu demedim.

Sav Isparta barla gibi karyeler mi gezmedim

Isparta’dan Denizliye tıka basa dolu vagonla mı gitmedim…

Ah benim mahkeme salonunda “Risale-i Nur’da yazılı Hafız Ali benim” diye haykıran abim…
Şehrimin medar-ı iftiharı.
Mahkeme-i Kübra-yı Haşirde Risale-i Nur Talebelerinin bayraktarı

Der misin ki;

Evet evet “aişe ahiret hemşirelerimizdendir”

Ey benim ulu efendim

Şefaatine talibim

“ … Benim bu günlerde yüzde doksan dokuz berzah kapısını aralama ihtimalim var… Ölümden korkmuyorum... Ölümü severek karşılayalım… Ölümü gülerek karşılayalım… Nur Talebeleri ölümden korkmaz... Ben çok memnunum… Üzüldüğüm bir nokta ise, şimdiye kadar bunlar bize serbestçe vazife yaptırmadı… Vay geliyorlar, vay gidiyorlar, baskın var, yakalayacaklar gibi hep endişeli oldu bu hizmetler… Umarım ki Denizli Mahkemesi küfrün belini kıracak. İnşallah, Risale-i Nur küfrün bel kemiğini kıracak. Risale-i Nur perdeyi yırtacak. Esas hizmetler şimdiden sonra olacak inşallah. Ben o hizmetlere erişemediğim için üzülüyorum. Ölümü o cihetten istemiyorum. Yoksa ölümden zerre kadar korkum yok…” deyişin hatırımdan çıkmıyor.

“Ben merhum Hafız Ali’yi unutamıyorum” diyen Üstadım gibi derim;

Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’mâline hasenat yazdırsın. Âmin.

Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın. Âmin. Ve kabrinde Kur’ân’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin. Âmin. Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın. Âmin, âmin, âmin. Siz dahi benim gibi dualarınızda onu yâd ediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimal edip, o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde mânevî bin hayat kazandı diye rahmet-i İlâhîden ümitvarız.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.