Fanilikten Bakiliğe: Akıl ve Kalbin İnanç Yolculuğu

İnsanlığın akıl yolculuğu, varoluşu sorgulamakla ve bu sorgulamanın ötesinde inanç ile anlam kazanmaya çalışmakla başlar. Peki, inanç yalnızca akıl sorgulamalarının sonucu olarak mı doğar, yoksa aklın tasavvur ettiği, inanç ihtiyacıyla mı şekillenir?

İslam felsefesi, bu iki boyutu bir araya getirir; İlahi bilgi ve akıl ile dengeye getirerek insanın doğru yolu bulmasına rehberlik eder. Ancak bu dengeyi reddedip yalnızca aklın ışığında bir inanç arayışına girmek, çıkmaz bir yola saplanmak gibidir. İlahi ilhamı yani vahyi ve sünneti reddeden kişi, zamanla kalbini katılaştırır ve hakikate ulaşma yolunda setlerle karşılaşır.

İmam-ı Rabbani’ye göre, insan yalnızca akılla hakikate ulaşmaya çalıştığında, eksiklik ve hatalardan arınmış tam bir bilgiye asla ulaşamaz. Çünkü akıl, filozofların sandığı gibi mükemmel bir ölçü değil, çeşitli yanılgılara ve etkilenmelere açıktır. İbn Haldun, aklın işlevini açıklarken bu sınırlılığı şöyle dile getirir: "Akıl sağlam bir terazidir; ancak dağları kuyum terazisiyle tartmaya çalışmak, o terazinin yıkılmasına sebep olur." Yani her sorunun cevabı akıl heybesinden çıkarılmaz; bazı yükler aklın taşıyabileceğinden ağırdır.

Bu noktada, Hz. İbrahim’in akıl yolculuğu en güçlü örneklerden biridir. Gerçek imanı ararken, kendisine yüce görünen her varlığı sorgulamış, kısa bir süreliğine ayı ve güneşi Rab olarak görmüş, “Bu benim Rabbimdir!” diyerek kendini ikna etmeye çalışmıştır. Ancak, "Ben batan şeyleri sevmem," diyerek fani varlıklardan hakikate yönelmiş ve baki olanı keşfetmiştir. Bu deneyimi, aklın sınırını fark etmesinde bir dönüm noktasıdır.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in imanı derinleştirme çabası şu ayetle daha da vurgulanır: “Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster,” der İbrahim. Rabbi ona, “İnanmadın mı?” diye sorar. İbrahim, “İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için görmek istedim,” (Bakara 2:260) diyerek yalnızca aklın değil, kalbin de huzur bulma arzusunu ortaya koyar. Bu ayet, inancın aklın sınırlarını aşan bir huzur kaynağı olduğunu gösterir. Akıl ve inanç birleştiğinde insan, gerçek bir harekete- aksiyona geçer. Üstad Sezai Karakoç’un da dediği gibi, aksiyonun temeli imandır. Bir amacın gerçekleştirilmesi için en temel şart imanla harekete geçmektir. Bu dünyada bizleri ahirete hazırlayan şey, akıl ve inancımızın ortaklığında yaptığımız eylemler, yani aksiyonlarımızdır. Fakat dünya telaşı ve günlük işler aklımızı dağıtır; hatta çoğu zaman namazdayken bile düşüncelerimiz ibadetimize mâni olur. Bu dağınıklığın çaresi ise zikirde saklıdır: "…Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur." (Rad 13:28).

İnsan, yaratılmışların en kusursuzudur. Onu kusursuz kılan en temel özellik ise akıldır. Ancak, akıl da tıpkı güzel bir sanat eseri gibi ruhumuza hitap etmelidir. Nasıl ki bir sanat eserinin ruhumuza huzur vermesi, gözümüze hoş görünmesi gerekiyorsa, insanın da aklını ve kalbini doğru bilgi ve inançla doyurması gerekir. Rabbini kalbine sokamamış bir müminin hali, boş bir sanat eserine bakmaktan farksızdır; içinde derin bir boşluk ve huzursuzluk hisseder.

Kalbini ve aklını Rabbine adamak isteyen, dünyalık tüm bağlardan sıyrılmalıdır. Günümüzün sürekli meşguliyetlerle dolu dünyasında, kalp ve akılla huzura erişmek için sürekli Rabbine yönelmelidir. Bunun en etkili yolu zikirdir. “La İlahe İllallah” zikrinde olduğu gibi, kalbimize ve aklımıza çekilmiş setlere “La!” demeliyiz. Bu, kendini her türlü dünyevi bağımlılıktan arındırmak ve yalnızca Allah’a yönelmek demektir. Dünyalık işlerimizden bir nebze de olsun sıyrılabildiğimizde Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin aşağıdaki mısralarda yaşadığı o derin manevi huzuru, biz de kalplerimizi ve akıllarımızı zikrin bereketiyle doldurarak hissedebilir, ruhlarımızı O’nun aşkına açılan bir kapıdan geçirip arındırabiliriz.

N'oldu bu gönlüm n'oldu bu gönlüm
Derd-u gam ile doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm

Gerçi ki kandı gerçeğe yandı
Rengine aşkın cümle boyandı
Kendine buldu kendine buldu
Matlabını hoş buldu bu gönlüm

Yan ey gönül yan yan ey gönül yan
Yanmadan oldu derdine derman
Pervane gibi pervane gibi
Şem'ine aşkın yandı bu gönlüm

Sevdayı a'zam sevdayı a'zam
Bana koluptur Arş-ı muazzam
Mesken-i canan mesken-i canan
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm

El-fakrü fahri el-fakrü fahri
Demedi mi alemlerin fahri
Fakrını zikrin fakrını zikrin
Mahv-u fenada buldu bu gönlüm

Seyr-i billahtır seyr-i billahtır
Lima Allah'tır fena fillahtır
Ayinesinde ayinesinde
Gerd-i sivayı buldu bu gönlüm

Bayramı imdi Bayramı imdi
Bayram edersin yar ile şimdi
Hamd-ü senalar hamd-ü senalar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.