Misafir Kalem
Dünden Bugüne Avrupalı Çocuklarımız
Zeliha Yavuz’un yazısı
"Bir anne babanın evlatlarına bırakacağı en güzel miras güzel ahlaktır.”
Hadis-i Şerif
Dünyadaki her şey eskimeye, yok olmaya mahkumdur. Ama güzel ahlak, ilim - bilim verdikçe çoğalan, çoğaldıkça huzur getiren en önemli mirastır.
Yavrularımızı Allah’tan emanet alırken, çırılçıplak, yalansız, riyasız tertemiz teslim aldık.
Emaneti sahibine teslim ederken yüzümüz ak olsun istiyorsak onlara vereceğimiz emek çok önemlidir. "Saldım çayıra mevlam kayıra" diyerek işin içinden çıkamayız. Dünyanın ne telaşı ne de işi biter. Önem ve ağırlığı çocuklarımızın eğitim ve gelişimine vermeliyiz.
“Çocuklarımızın ayaklarına batacak dikenler, ya ektiklerimiz ya da sökemediklerimizdir” deyimi bir kez daha evlatlara verilecek önemi vurguluyor.
Hemen hepimiz duyarız veya söyleriz:
“Ah o çocukluk günlerim! Ne öğrendiysem küçükken öğrendim “
Gerçekten de öyle değil mi?
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) de buyurduğu gibi küçükken öğretilen bilgiler, taşa kazınan yazı gibidir, kolay kolay silinmez.
Bugün de eğitimciler aynı görüşteler. Kişilik gelişimi yedi yaşa kadar tamamlanmaktadır. Ondan sonraki yaşam temele konan birer tuğla gibidir.
Gayretli bir anne, kendisine Rabbi tarafından hediye edilen nadide çiçeğe gereken önemi göstererek, onu soldurmak veya koparmak isteyen fırsatçılara meydan vermez.
Özellikle biz gurbetçiler, vatandan uzak yaşayan yavrularımıza, ana dilin de önemini düşünerek, çok daha fazla dikkat etmeliyiz.
Avrupa'da yaşayan biz birinci nesil, çoğunluk kırsal kesimden olmamıza rağmen, evlatlarımızı vatan,bayrak, Kur'an sevgisi ile yetiştirmeye çalıştık.
Aradan geçen zaman diliminde, Avrupa Türkleri olarak adlandırılan üçüncü, dördüncü nesillerde kültürümüzün özellikle Türkçemizin yozlaştığını görüyoruz. Tabiki bu olumsuz gelişmede sanal dünyanın, akıllı telefon, tablet vs. büyük etkisi var.
Biz ebeveynler için tam manasıyla neslimize sahip çıkmaya gayret etmek meziyet değil, zaruri bir hizmettir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor: “Yaşlıların tecrübesinden faydalanınız.”
Herşeyi okuldan beklemek doğru değil. Ailenin ve çevrede görmüş geçirmiş yaşlı kimselerin hayat tecrübesi değerlerimizin kazanılmasında etkili olacaktır.
Elli üç yıldır Almanya’da yaşayan birinci nesil olarak, resmî çalışma imkanım olmadı. Fakat fahrî olarak elli yıldır oturduğum semtimde yediden yetmişe insanımıza hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Halka hizmetin, Hakka hizmet olduğu bilinci ile mutlu olmanın başka bir yolunu keşfettim.
Avrupa’nın bozuk kültüründe batmadan bu güzel evlatlarımızın ruhlarının, kalplerinin, cama yansıyan güneş ışığı gibi parlamasını istiyorsak gayreti elden bırakmamalıyız.
Unutmayalım ki; Çocuklarımıza, karşılık beklemeden vereceğimiz sevgi, şefkat, ilgi onların dünyasını aydınlatan bir güneş olacaktır.
Eğitim ve öğretim metodlarının en etkili şekli çocuklara kıssa, hikaye, menkıbelerle ders vermektir. Çocuklar kendilerini hikayede geçen ideal kahramanlara benzeterek rollerini seçerler.
Bizler şanslı çocuklardık… Analarımız diplomasızdı. Ama kültürümüzü masal ve hikayelerle bizlere öğrettiler.
Dede korkut masalları, Battal Gazi’nin, Hz Ali’nin kahramanlık hikayelerini ve Peygamberlerin hayat hikayelerini küçükken taşa işler gibi ruhumuza işlemişlerdi..
Ne yazık ki, çocuklar ve gençler ellerindeki sihirli kutunun (tablet ve telefonların) cazibesine kapılmış durumdalar.
Yine de ümitsiz olmak doğru değil.
Gayret bizden, hidayet nuru Allah’tandır.
Ayrıca; aile ve sosyal yaşam danışmanı olarak çevremden edindiğim bilgi ve gözlemlerime dayanarak ,
Avrupa'da yaşayan Türk çocuklarının asimile olmaması için, Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın buradaki çocuklarımıza gereken ilgiyi göstererek, onların dilini, dinini, kültürünü unutmaması için yeni yasalar ve yaptırımlar uygulaması, yurttaşlarımızın beklentileridir.
Geleceğini sağlam temellere oturtan toplumlar, geçmişinden ders alanlardır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.