
Raşit Duran
Yaşam Koçluğu ve Risale-i Nurlar
“Yaşam koçluğu; bir koçluk (spor, sahne, oyunculuk, iş, eğitim, sağlık ve beşerî ilişkiler gibi pek çok konuda zihinsel ve fiziksel gelişim, rehberlik ve danışmanlık) sanatı olup, insanların kendi kendilerini güçlendirmelerine yol açan beceriler ve tutumlar geliştirerek kişisel hedefleri tanımlamalarına ve elde etmelerine yardımcı olma sürecidir. Yaşam koçluğu, iş-hayat dengesi ve kariyer değişikliği gibi konularla ilgilenir ve genellikle işyeri ortamı dışında gerçekleşir. Yaşam koçu bireyin mevcut yaşamına odaklanmasına yardımcı olur, gerekli düzeltmeleri yapar, kişisel ve profesyonel yaşamlarında olumlu hedefler gerçekleştirerek ilerlemelerine yardımcı olur. Kişinin yaşamında büyük bir geçiş aşamasından geçip geçmediğini, belirli bir hedefe ulaşmak için motivasyona ve cesaretlendirmeye ihtiyaç duyup duymadığını belirler. Bir yaşam koçu çok değerli bir profesyonel danışman da olabilir. Müşterilerinin yaşamlarında olumlu değişiklikler keşfetmelerine ve başlatmalarına yardımcı olmak için gereken soruları, çerçeveyi, alıştırmaları ve hesap verebilirliği sağlar. Yaşam koçları, gayet sağlıklı düşünüp hareket edebilen bireyleri geliştirmeye yönelik adım atarlar. Yaşam koçluğu hayatlarının her alanında “daha iyisini” isteyen bilinçli insan topluluğu ile yapmış olduğu ikili diyaloglar sonucu oluşmuş bir meslek dalıdır. Yaşam koçlarını psikologlardan kendilerini ayıran en büyük fark budur.” (Vikipedi)
Her zamanın çarşı ve pazarında, o zamane insanının rağbet ettiği, revaçta mallar ve meslekler vardır. Tarihi çok eski olmasına rağmen, özellikle 1990’lı yıllardan bugüne, sosyal ve iş hayatında kişilere rehberlik ve danışmanlık hizmetlerini ihtiva eden Yaşam Koçluğu; sadece fiziksel değil, zihinsel hayatı da içine alır. İstisnasız her insan, kainattaki tekâmül kanunu ve beşeriyet muktezası, içtimai hayatta iyi insan ve meslek hayatında başarılı olmak hem maddeten hem manan iyi bir hayat sürmek ister. “İnsan bir yolcudur.” (Mesnevî-i Nuriye) ikazıyla ifade edilen her birimizin hayat yolculuğunda ve yolunda Risale-i Nurlar, emsalsiz bir rehberlik ve danışmanlık hizmeti verecek şaheser bir kaynaktır. Keza eserin müellifi Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı da serapa bu mesleğe ciddi katkılar sunacak söylem ve eylemiyle canlı bir model ve bir kaynaktır. Yazılarımızın birinde bu manada, ilahiyatçıdan edebiyatçıya, mimarlıktan ruh bilimciye, davranış bilimciden toplum bilimciye hemen her meslek grubunun Risale-i Nurlardan öğreneceği, ders alacağı çok şeylerin olduğunu ifade etmiştik. Bilhassa “dağdağalı dünya hayatının dalgalı harp meydanına” (5.Söz) benzetildiği şu zamanda Risale-i Nurlara o kadar muhtacız ki…Üstelik bu ihtiyaç, sadece muvakkat/geçici dünya hayatı ve dünya saadeti ile sınırlı değil; ebedî hayatı ve ebedî saadeti de içine alan bir muhtaçlık halidir. İşte Risale-i Nurların yaşam koçluğu, maddeten ve manen hem dünyevî hem uhrevî daireleri kuşatan, İlahi varidattan gelen, İlahi kaynaktan beslenen ve seslenen bir koçluktur. Hem bu koçluk hizmeti için para da talep edilmez. Belki “hediyesi” müellifine bir duadır.
Toplumsal hayatın her tabakasına ve her sınıfına hitap eden Risale-i Nurlar:
Mesela, ulemayı/bilginleri ikaz ederek der: “Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kay verir.” (Mektubat)
Mesela, ümerayı/yöneticileri ihtar ederek der: “Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir.” (Hutbe-i Şamiye)
Mesela, avama/halka nasihat ederek der: “Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.” (Tarihçe-i Hayat) “Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır.” “Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz.” (Divan-ı Harb-i Örfî)
Hem bireysel hem toplumsal hayatın her yönüne hak, hakikat ve hikmetle hakiki manada koçluk yapmak isteyen bu meslekte ehil ve mahir insanların ilk müracaat edeceği kaynak Risale-i Nurlardır diye düşünüyorum. Zira o;
1.“İktiza-ı hale mutabık (mevcut durumun gerekleri ile uyumlu),
2. İlcaat-ı zamana muvafık (zamanın zorunlu hallerine uygun),
3. Teşhis-i illete münasip (hastalığın teşhis ve tedavisine uyan)” (D. H. Örfi) muvazeneli / ölçülü reçeteler sunar. Eminim ki, müracaat ettiklerine asla pişman olmayacaklar; bilakis, “Daha önce niçin bu şaheser kaynaktan ve reçeteden haberdar olup yararlanmamışım?” diyecek, bu eksikliği telafi etmek için var güçleriyle gayret edeceklerdir.
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.