İftira ve Hakaret Furyası

Mehmet Erdoğan’ın yazısı

Risalelerin Te’lif ve yazılım döneminde, yazan, çoğaltan neşreden, ilk talebelerin vefatlarından sonra; malum şahıslar tarafından alçakça başlatılan; “Gladyo, ajan, hain, fetöcü” şeklindeki iftira ve hakaretler; elbette ki, cahilane ve tesadüfî bir hadise değildir. Maksat, bu şekildeki yaygara ve iftiralarla, Risale-i Nur hizmetlerini, Fetö örgütüyle iltisaklı göstererek, Risale-i Nur ve Talebelerini, kanun karşısında şaibe altında bırakmak ve aralarında fitne ve tefrika uyandırarak, birbirine düşürmek; “Risalelerde tahrifat yapılmış” şayiasıyla, Risalelere olan rağbet ve alakanın önünü kesmektir. Akıllarınca, güneşi balçıkla sıvayacaklar. Geçmişte Çetin Özek, Faruk Güventürk gibi din düşmanlarının başaramadığını başaracaklarını zannediyorlar… Heyhaaattt..

Hani; iftira ettikleri Saff-ı Evvel Nur talebelerinin hatalı, kusurlu olduklarını söyleseler, bir derece mazur görülür ve normal karşılanabilir. Çünkü Üstadın “Benim şahsi kusurlarım Risale-i Nura sirayet etmez” dediği gibi, Nur talebelerinin de bazı kusurları bahane edilerek, Risalelere hücum edilemez. Ama öyle demiyorlar. Doğrudan; “Hain, ajan gladyo, fetöcü” diye itham ediyorlar. İşte bu noktada, işin içinde bir kasıt ve ard niyet olduğu açıkça görülmektedir. Eskiden bu tarz hücumları zındıka komiteleri ve malum çevreler, alenen ve doğrudan din düşmanlığı hesabına yaparlardı. Şimdi ise, Nur talebesi görünümündeki kriptolar aracılığı ile yapılıyor. Yok; “Risalelere ilaveler ve sokuşturmalar olmuş da… Sungur Abi, 16 mektup ilave etmiş de… Falan abinin bundan haberi yokmuş da... Falan gazetede Bekir Berk’in ajan olduğu belgesi yayınlanmış da... Yok Gladyo hareketi Mevlidlerle başlamış ve Nur talebeleri bu kanalla sokağa dökülmüş de… Ve saire, ve saire… İla ahiri hayalatihim....

Akıllarınca bu şayialarla, herkesi şaibe ve zan altında bırakarak, Nur Talebelerinin birbirlerinden şüphe etmeleri ve birbirlerini suçlamalarını sağlayacaklar. Daha önce de belirtmiştim; bu şahsiyetlerin, insan olarak bazı şahsi kusur ve eksiklikleri elbette ki olacaktır. Ancak, ömürlerini sadakatle bu hizmete vakfeden ve Üstadın rahle-i tedrisinde yetişen, bu hususta sadakat yemini eden ve bedeller ödeyen Üstadın “Aziz, sıddık, fedakar, sebatkar, vefadar” sıfatlarıyla tavsif ettiği, talebelerinin; Üstada rağmen ve Onun izni olmaksızın tasarrufta bulunacaklarına ihtimal vermek; bu hizmetin işleyiş tarzını ve hizmetkarlarını hiç tanımamaktır. Bir çoğumuz bunların sağlığına yetiştik, sohbetlerine katıldık ve derslerini, hatıralarını dinledik. Beraber yolculuk yaptık. Bu konudaki hassasiyetlerine tanık olduk. Mahkemelerde kahramanca müdafaalarına şahit olduk. Kendilerinden farklı düşündüğümüz ve tartıştığımız konular da oldu. “Üstadın sözlerine ilave yapma” endişesiyle teferruatlı izahtan dahi kaçındıklarını gördük. Hiçbirisinde sinsilik ve art niyet görmedik. Şimdi Risalelerin asliyetine, korunmasına bu kadar hassasiyet gösteren şahsiyetlerin; Risalelerde tahrifat yaptıklarını iddia etmek katmerli bir iftira değil de nedir? Üstadın bu talebelerine, gerektiği yerde düzeltme ve tashih yapmalarına izin verdiği halde, hiç birisi böyle bir harekete cür’et etmemişlerdir. Ayrıca, farklı mizaçlara sahip olan bu zatların birbirleri aleyhine konuştuklarına da şahit olmadık.

Halbuki bunları birbirine düşürmek için ne dümenler ve ne entrikalar çevrildiğini biliyoruz. Risale-i Nur hakkında açılan davaları savunmak için, gecesini gündüzüne katan, ilden ile koşan, hatta bütün İslami davaların fahrî avukatlığını yapan Bekir Berk’i de yakinen biliyoruz. Onun sağlığında, kendisine yapılan saldırıları da unutmadık. Hiç bir mal varlığı olmayan Bekir Berk’i karalamak için, devrin Günaydın Gazetesi, Türkiye’nin çeşitli illerindeki, ismi “Berk” olan dükkan ve mağazaları tesbit ederek : “Bekir Berk’in Türkiye’deki iş yerleri” diye kara propoganda yapmıştı!.. Bizzat Üstadın kendisine yapılan iftiraları da herkesin malumudur. Bu iftiralarını şahitlik yapması için, sarhoşa kağıt imzalattırmağa çalıştıkları da bizzat Üstadın ifadesi ile sabittir. Bu iftiraların malum zındıka çevreleri tarafından yapılması gayet normaldi. Çünkü görevlerini ifa ediyorlardı.

Ancak şimdi bakıyoruz, bu görevi sözüm ona kendilerine Risale-i Nur talebesi diyen, bazı kendini ve haddini bilmez şahıslar yapıyorlar. Anlaşılıyor ki, Risale düşmanları kılık ve taktik değiştirmişler. Ellerinde pertavsız, büyük bir dedektif edası ve hassasiyeti ile; “Komiser Kolombo” gibi dedikodulardan ibaret söylentileri “delil” ve “vesika” sayarak, sadakat ve hizmetleri sebkat etmiş ve çeşitli imtihanlardan geçmiş şahsiyetleri; “Gladyo, ajan ve hain” ilan ediyorlar. İşte onların bu şekildeki tavırları onların gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmıştır. Bakmayın bunların Üstada ve Risalelere sahip çıkar görünmelerine!... Bunların esas hedefleri Üstad ve Risale-i Nurlardır. Çünkü yaptıkları iftiralarla esasen Üstadı “Talebelerini seçememiş” diye suçlamaktadırlar. Ancak bunu direk söyleyemiyor ve yapamıyorlar. Dolaylı yollardan, ilk talebelerini şaibeli hale getirerek Üstadın etrafını boşaltıyorlar. “Risalelere ilave ve sokuşturmalar yapılmıştır” diyerek, şüphe uyandırmaya çalışıyorlar. Risale şerhi vasıtasıyla Risaleleri yanlış yorumlayarak; Katip hatası olduğunu ileri sürerek, (Sanki tashihten geçmemiş gibi) ‘‘Risalelerde Ehl-i Sünnet itikadına aykırı beyanlar bulunduğunu” ima ederek, sinsice ve dolambaçlı yollardan yapmaya çalışıyorlar.

Bunun için diyorum ki bunların esas hedefi; Üstad ve Risalelerdir. Risalelerin katiplerini, orijinal haliyle günümüze kadar nakledenleri, gladyo ve ajanlıkla suçlamanın amacı budur. Bediüzzaman’ın etrafını boşaltmak suretiyle, Risaleleri şaibe altında bırakmak… İşi taa Sıddık Süleymanın cennet bahçesine kadar uzatmanın maksadı başka ne olabilir? Yani demek istiyorlar ki; “Bediüzzaman taaa Risalelerin te’lifinin başlangıcından itibariyle gladyo tarafından kontrol edilip yönlendiriliyordu... Etrafındakiler ajandı... Yani Bediüzzaman, mutemet kişileri seçememişti.” Halbuki, azami ihtiyat ve dikkat içerisinde talebe seçen, ziyarete gelen farklı niyetli kişileri dahi ziyaretine kabul etmeyen, su getirmeye gönderdiği talebelerini; yolda kimse ile görüşmemeleri ve konuşmamaları için sıkı sıkıya tembihleyen Üstad; sadık talebelerini seçememiş öyle mi? İşte kademe kademe varmak istedikleri hedef bu… Yoksa onların Risalelerin tahrif edilmesinden, ilave ve çıkarma yapılmasından dolayı bir kaygıları yok. Öyle bir kaygıları olsaydı, etraftaki bu kadar Üstad ve Risale düşmanı varken, onlarla mücadele ederlerdi. Halbuki uğraştıkları kimseler, bizzat Risalelerin sadık hizmetkarlarıdır.

Ayrıca Risale tahrifatından bir rahatsızlık duysalardı, kendileri yaptıkları “Risale Şerhleri” ile Risaleleri tahrif etmezlerdi. Halbuki en büyük tahrifat ve tağyiratı kendileri yapmaktadırlar… Hulusi Abiye toz kondurmamaya çalışmaları da, onu kullanmak için. Yoksa Hulusi Abiyi sevdiklerinden değil. Maksad Hz. Ali sevgisi değil, asıl hedef Hz. Ömer düşmanlığıdır. Üstadı ve bazı talebelerini savunuyor görünmeleri sadece kamuflaj içindir. Aslında Muhammed Doğan Hoca da bir paravandır. Esas aktörler, editörlerdir. Diğerleri vitrin… Yapılan Risale şerhlerine bakıldığında; Kitap ve Sünnete aykırılık bahanesi ile Risaleleri şaibe altında bırakmak olduğu görülecektir. Nitekim Münazarat şerhinde yapılan yanlış açıklamaları sayfa numaralarıyla daha önce belirtmiştim. Editör beyefendi; “o şerh ve izahları kabul etmeyebilirsiniz, ancak eleştiri hakkınız yoktur” diyor. Sen Risalelerin şerhi diye, birçok tahrifat yapacaksın, ama eleştirmeye hakkımız olmayacak.. Bir de diyor ki, “Biz Risalelerin orijinal tek bir kelimesini değiştirmedik” diyor… Sanki tahrifat ve tağyirat sadece orijinal metinde yapılıyormuş gibi cerbeze yapıyor. “Bir râfızî bir hadîse yanlış mana verse veya yanlış amel etse; acaba hadîsi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o râfızîyi tahtie edip namus-u hadîsi muhafaza etmek mi lâzımdır?” Münazarat (21) Yapılan iş mananın tağyir ve tahrif edilmesidir.

Biz o şerhlerin kritiğini yaparken, hakaret ve iftira etmeden, saygısızlık göstermeden, şahsi düşünce ve fikirlerin sokularak mananın tahrif edildiğini, esas metnin yanlış yorumlandığını, sayfa numaralarını vererek belirttik. Şerh adı altında, Risalelerin pek çok hususuna eleştiri getirildiği bariz bir şekilde ortadadır.. “Mehdiyet”, “meşrutiyet”, “hürriyet”, “şahs-ı manevi”, gibi pek çok kavram ve konu, farklı ve yanlış yorumlanmaktadır. Farklı yorumlamak herkesin hakkıdır. Ancak manayı bozarak, tahrif ederek değil... Şerhlerde bu açıkça yapılıyor. Risale muktesabatı olan her talebe bunu açıkça görür. Orijinal metni yazacaksın, altını, metinle hiç alakası olmayan bir takım şahsi bilgilerle dolduracaksın. Sonra da bunu Risalelerin şerhi diye piyasaya süreceksin. Hadi oradan... Sen; şerh adı altında Risaleleri tahrif ve tağyir ederek şahsi ve indi fikirlerini Risalelere sokuşturacaksın, mümtaz şahsiyetlere her türlü iftirayı yapacaksın, Risalelerin tahrif edildiğini söyleyeceksin, ama eleştirilmeyeceksin… Bunu yaparken de, masumane, “Risalelerin daha iyi anlaşılması”nı gerekçe göstereceksin...

Ayrıca Üstadın bazı ifadelerinin Kitap ve sünnetle bağdaşmadığını ima etmek suretiyle, Üstada ayar vermeye çalışacaksın... En önemlisi de, sen bu tahrif ve sokuşturmaları yaparken; “Risaleler tahrif ve tağyir edilmiştir” diye bas bas bağıracaksın… Bu noktada kafalarda istifham meydana getirmek suretiyle bazı masum insanları tereddütte bırakacaksın... Bunun adı “Yavuz hırsız”lıktır… Madem Risalelerde sonradan ilaveler yapılmış, şimdiye kadar niye sustunuz? Bilhassa Risale katiplerinin sağlığında niye gündeme getirmediniz? Yani bu yaygarayı o zaman niye koparmadınız? Ve neden tahrif edildiğini söylediğiniz Risalelerin şerhini yaptınız. Neden Risaleleri tahrif ettiklerini söylediğiniz şahsiyetlerle beraber faaliyette bulundunuz ?

Risale ve Talebe mektuplarının hangi Risale ve lahikaya girmesi gerektiğini nereye konulacağını, açıkça belirten ve noktasına virgülüne kadar kendi tashihinden geçtikten sonra kaydedilen ve kendi sağlığında tamamı tab’edilen bütün külliyatın (Lahikalar dahil) bir kısmına uydurma ve şüpheli diyen kimseler, kendi cehalet ve art niyetlerini sergilemiş olmaktadırlar. Tahrif edildiğini iddia ettiğin Risale-i Nur, seni bataklıktan çıkardı. O sayede doğruyu bulduğunu sen söylüyorsun. O zaman Molla Muhammed ve şerhler henüz piyasada yoktu. Her Nur talebesi Risalelerin bu tesir gücünü tecrübe ile biliyor. Sen mi değiştin, Risaleler mi? Görünen o ki; attığınız çamurlar işin bahanesi, esas maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek… Boşuna yorulmayın, bu çamur tutmaz. Hatta iz de bırakmaz. Şu bir gerçek ki, Çıkarılan bu iftira furyasının, zındıkayı, din düşmanlarını mason ve ifsat komitelerini memnun etmekten başka, kimseye bir faydası olmamıştır. Onları memnun eden bir hareketi başlatanlar, bu davranışlarıyla kime ve neye hizmet etmiş olmaktadırlar acaba?.. Dünyada ne gibi sonuçla karşılaşacakları bilinmez ama, ahiretteki hesapları ağır olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum