Raşit Duran
‘Biz Bizi Unuttuk’
Aslında bir hukukçu olan fakat gençlik çağımızdan beri tarihçi olarak tanıdığımız, tarihi yazılarını ve tarihi kitaplarını keyifle, beğenerek okuduğumuz merhum İlhan Bardakçı’nın (1926-2004) Biz Bizi Unuttuk kitabı, “bizi biz yapan”, dünyaya örnek olan, fakat unuttuğumuz ve kaybettiğimiz tarihi mefahirleri ve manevi dinamiklerimizi, ilim ve irfan, kültür ve medeniyetimizin bize has güzelliklerini yeniden hatırlatıyor. Bin yıl İslâm’a bayraktarlık yapmış, Devlet-i Aliyye’nin bânisi ecdadın evlatları olarak kitabın sayfalarını okudukça hayıflanıyor, nereden nereye geldiğimizin şaşkınlığını yaşıyoruz. Tarihi köklerinden sökülmüş, kurumaya yüz tutmuş, hayati fonksiyonlarını yitirmekte olan ulu çınar ağaçları gibiyiz.
İlhan Bardakçı kitabının Sunuş bölümünde uyarı niteliğinde, “Tarih ki, bir milletin hafızasıdır; kendisini unutanları sayfalarından da millet vasfından da kaldırıp atar. O halde lâkaytlıktan silkinmek zorundayız.” der.
Bilinen sözdür: Deprem öldürmez bina öldürür. Aynen öyle de toplumsal bünyenin ve yapıların temelleri maddeten ve manen sağlam olmaz ise, en ufak iktisadi yahut içtimai sarsıntı, kargaşa ve krizle sarsılır zarar görür. Bu sebeple, içtimai bünyenin ve yapının bu sarsıntılara karşı mukavemetli/dirençli hale getirilmesi zarureti vardır. Bu temin edecek kaynaklara da fazlasıyla sahibiz.
Cihan Devleti haline gelmiş Osmanlının çöküşünü başlatan, devam ettiren iktisadi ve içtimai/sosyal süreçte, günümüze ışık tutacak ve bugünümüze ibretlik uyarı mesajı niteliğinde nice tarihi olaylar vardır ki, tekrarı halinde aynı akıbeti yaşamak mukadderdir. Tarih değil, hatalar tekrar edermiş. Merhum tarihçimiz Halil İnalcık’ın 2 ciltlik Devlet-i Aliyye isimli eserinde, toplumsal yozlaşma ve ekonomik gidişatı ifade etmek için kullandığı “tagayyür ve tağşiş” kelimeleriyle anlattığı iktisadi ve içtimai fenalıklar; mesela, Biz Bizi Unuttuk kitabında da belirtildiği gibi, çöküşe giden süreçte, ordunun politika ve devletin Birinci Dünya Savaşı bataklığına çekilmesi o günkü kötü yönetimle birleşince, mukadder akıbet yaşanmıştır. Ümera / yönetici ve ulema / alimlerin çekişmesi, sarayın iktidar / saltanat kavgası, toplumdaki manevi yozlaşma, Osmanlının yıkılması ve Anadolu’nun paylaşılması için maddi-manevi zayıf anımızı kollayan ve fırsat bilen emperyalist güçlerin etnik unsurları kışkırtması…gibi başka faktörler de dünya için bir muvazene unsuru olan Devlet-i Aliyye’yinin dünya sahnesinden çekilmesini netice vermiştir.
Bugün de şu hürriyet ve ittifak asrında, dahili ve harici dalalet komiteleri ile küresel çıkarcı emperyal güçler, kurumsal /organize bir şekilde, insanları tarihinden, ruh ve mânâ kökünden söküp atmak, toplumsal yozlaşmayı gerçekleştirmek için her türlü çabayı göstermektedir. Dijital dünyanın dijital materyalleri, onların bu çabasını kolaylaştırmakta, çok geniş bir alana yaymakta ve sosyal medya marifetiyle çok etkili hale gelmekle nesl-i atiyi yani geleceğimiz olan genç kuşakları hakimiyeti altına almakta, heva ve heveslerinin gönüllü köleleri haline getirmektedir.
Özetle; Niyazi Mısrî’nin, “Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş.” haklı ve hakikatli sözünde dediği gibi, derdimizi ve dahi geçmişimizi/tarihimizi bilirsek, çözüm yollarını bulmakta zorluk çekmeyiz. Zira dert; aynı zamanda kendi lisanı ile dermanına da işaret etmekte; keza, tarihimiz de geçmişteki ibretlik olay, yapılan hatalar ve uyarı mesajlarıyla bugünümüze ışık tutmakla, ihtar ve ikaz ederek uyanık olmamızı temin etmektedir. Üstelik elimizde, yüzyılımızın özelliklerini tam bir vukûfiyetle tespit ve tahlil etmiş, “Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’an’dır.” (Muhakemat) hükmüyle, çağımızın Hazık Hekimi Bediüzzaman tarafından telif edilmiş, meccanen istifademize sunulmuş, fevkalade tesirli bir reçete olan Risale-i Nurlar vardır.
Son bir söz: Herkesçe bilinen bir gerçektir ki, Uzakdoğu’ya giden tüccarların doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e layık doğruluğu fiilleriyle izhar etmeleri / göstermeleri sonucunda bölgenin insanları Müslüman olmuşlardır. Bilmem ki bu olay, bize bir şey hatırlatır mı?
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.