Bilgi Zehirlenmesi ve Kurtulma Yolları

Abdulkadir Çelebioğlu’nun yazısı

Nasıl ki gıda zehirlenmesi vardır; aynen onun gibi de "bilgi zehirlenmesi" denen, ondan daha zor ve zararlı bir zehirlenme çeşidi vardır. Gıda zehirlenmesi; bakteri, parazit, virüs veya toksinler ile kontamine olmuş yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi sonucu oluşan bir durumdur. Normal yemek yediğini sanır ve yerken anlamaz. Ama daha sonra mide bulantısı, istifra, ateş, titreme, baş ağrısı ortaya çıkar ve belirtiler görülür.

Aynen bunun gibi bir de bilgi zehirlenmesi vardır ki, bu bilgi zehirlenmesi de üç türlü olur.

1- Doğru bilgi aldığını zannederek yanlış bilgiler elde edip bunun farkında olmaması durumudur.

2- Sosyal medya üzerinden gereksiz çok bilgiye maruz kalmasıdır.

3- Aldığı bilgilerin; marifetullaha vesile olmaması ile kibir, gurur, ucb, riya ve 'beni de bilen biri zannetsinler' demesi şeklinde ortaya çıkan zehirlenmedir.

Nasıl ki fazla yemek mide fesadına sebebiyet veriyorsa, hazmedilmeyen bilgi de bilgi fesadına sebebiyet verir. "Hazmolmayan ilim telkin edilmemeli." (Sözler, s. 706) cümlesi bizlere kâide olmalıdır. Nitekim "Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir." (Mektubat, s. 471) ifadesi tam da bu meselemize bakmaktadır.

Bilgi zehirlenmesi geçirenler; o bilgiyi hazmederek ilme dönüştüremez, amelen tatbik edemez ve insanlara faydalı olamaz. Halbuki "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır." (Buhârî, Mağâzî, 35)

Bilgi zehirlenmesi geçiren kimseler, evvelâ zehirlendiklerinin farkında olmalıdırlar ki; tedavi edilebilsinler. Bilgiyi öğrenmek sadece kendi egosunu tatmin ve kendini insanlardan üstün görmek için olursa, onun başına bela olur. Bu sebepledir ki, sadece bilgi sahibi olup onunla amel etmeyenler ve hükümlerini tatbik etmeyenler, âyette meâlen şuna benzetilmiştir; "(sırtında) kitaplar taşıyan eşeğin misâli gibidir!" (Cum'a, 62/5) Kitap yüklü eşek, bilgi taşır ama kendisi saman yer. Sırtında taşıdığı kitaplar ve ilim, ona bir fayda vermez. Bu sebeple öğrendiğimiz ilmin faydalı olması gerekir, hem bize hem de insaniyete.

Bilgi zehirlenmesinden kurtulmanın birçok yolu vardır. Bunlardan üçünü ele almak yerinde olur. Birinci yol, bilgiyi süzerek ve tasnif ederek almaktır. Zira önümüze gelen her bilgi doğru değildir. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen; "Ey îmân edenler! Eğer fâsık bir kimse size bir haber getirirse, önce (onun doğruluğunu) iyice araştırın ki bilmeyerek bir topluluğa sataşırsınız da (bu hareketiniz doğru olmadığından) yaptığınıza pişmân olan kimseler olursunuz." (Hucurât, 49/6) buyurarak bu konuda ölçüyü göstermiştir. "Âlimlerimiz bu âyetin mefhûm-ı muhâlifinden (zıd ma‘nâsından), haber-i vâhidin yani âdil bir kişi tarafından yapılan rivâyetin kabûl edilir bir delîl olduğu netîcesini çıkarmışlardır." (Bkz. Râzî, c. 14/28, 121) Kaynağı, doğruluğu ve güvenilirliği bilinmeyen bilgiyi zihne yüklemek, mideye bozuk gıda almak gibidir. Bu sebeple, bilgiyi “marifetullaha vesile olan” faydalı olandan seçmeli; diğerini ise elemeli, zihnimizi ve kalbimizi gereksiz yüklerden muhafaza etmeliyiz. Üstâd Bediüzzaman’ın: "...her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz." (Münâzarât, s. 14) cümlesi bu noktada bir hayat prensibi olmalıdır. Mehmed Feyzi Efendi de mevzû ile alâkalı olarak "Okunan kitaplar ve konuşulan zâtlar şek (şüphe) veriyorlarsa, o kitapları kapatmak o zâtlardan uzaklaşmak lâzım." (Mehmet Feyzi Efendi Hazretleri'nden Bilgiler ve Belgeler, s. 22) demiştir. Biz de bilgiler hususunda böyle bir ayrıma tâbi tutarak bilgileri almalıyız, gerisini uzak tutmalıyız. "Âkıl odur ki: خُذْ مَا صَفَا دَعْ مَا كَدَرْ kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalb ile gider" (İman ve Küfür Müvazeneleri, s. 45 - 46) ifadesinde de geçtiği üzere, "Duru olanı al; bulanık olanı bırak!" bize rehber olmalıdır.

İkinci yol, öğrenilen bilgiyi amel ve ihlâs ile yoğurarak hayata taşımaktır. Zira amele dönüşmeyen bilgi, kalbi beslemek yerine şişkinlik ve gurur meydana getirir. İlim öğrenmek bizâtihî amaç değildir. İlim öğrenmek; Cenâb-ı Hakk'ın rızasına ve Hakk'ı bâtıldan ayırmak için bir vesiledir, vasıtadır, araçtır. Yani Cenâb-ı Hakk'ın rızasına vesile olmayan ilim, fayda değil zarar getirir. Resûl-i Kibriya'nın (asm) "Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan sana sığınırım." (Müslîm, Zikir, 73) duasındaki "faydasız ilim", tam olarak budur. "İlim haşyet ister. Haşyete mukârin olmayan bir ilim, ilm-i gayri nâfidir. Faydasız ilimden Rasûlullah (asm) Efendimiz Allah'a (cc) sığınmıştır." (Feyizler Sultanı Mehmet Feyzi Efendi, s. 243) ifadelerinde de Mehmed Feyzi Efendi, meseleyi gayet güzel ifade etmiştir. Evet ilim, Allah korkusunu ister. Allah korkusunun olmadığı ilim, faydasız ilimdir. Bu sebeple öğrendiğimiz ilimler bizim haşyetimizi, Allah'a karşı korkumuzu ve hayretimizi ziyadeleştirmelidir/artırmalıdır. Üstâd Bediüzzaman da şöyle der: "İlim bir gıdadır ve mutlaka hazmedilmesi gerekir." (Kızıl Îcâz Tercümesi, s. 352) Demek ki bilgi, kalbe ve hayata nüfuz ettiğinde bir nur olur; aksi takdirde kişiyi yük altına sokar ve istifade ettirmez. Bu sebeple, bilgiyi amele dönüştürmek, bilginin zehir değil şifa olmasının en mühim çaresidir.

Üçüncü yol ise, bilgiyi tefekkür ve murakabe ile derinleştirmektir. Zira bilgi, kalpte yer bulmazsa kolayca unutulur ve insanı olgunlaştırmaz. Kur’ân-ı Kerîm geçen şu meâldeki âyet dikkat çekicidir: "(Onlar) Kur'ân'ı hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbler(inin) üstünde kilitleri mi var?" (Muhammed, 47/24). Sadece zihinde biriken bilgi, bir süre sonra kişiyi yorar; fakat tefekkür ile yoğrulan bilgi kalbe iner, hikmete dönüşür. Ek olarak İşârâtü'l-İ'câz tefsîrinde Üstâd Bediüzzaman şöyle der; fadesiyle: "Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı gibi) bir et parçası değildir. Ancak bir latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır." (İşârâtü'l-İ'câz, s. 77) Evet kalp; İlâhî hakikatleri zevk eden bir duygudur. Hislerin tecellî ettiği yer, vicdandır ve fikirlerinin aynası da beyindir. Bu sebeple öğrendiğimiz her bilgiyi kalbimizin süzgecinden geçirerek, onun bizi Hakk’a ve hakikate götürüp götürmediğini sorgulamalı; her bilginin, ubûdiyetimize bir adım daha katkı sağlamasına gayret etmeliyiz.

Cenâb-ı Hak bizleri bilgi zehirlenmesinden uzak eylesin; eğer zehirlenmişsek de, kurtulma yollarını tatbik ederek halâs olmayı müyesser kılsın. Âmîn.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.