Maruf Özülkü

Maruf Özülkü

Muhabbetten başka ne var alemde?

Muhabbetin bir sözlük karşılığı var bir de mana karşılığı var. Hakiki hissedilen ve varlığından hoşnut olduğumuz bir değerdir muhabbet.

Rahmetinin genişliği her zerreyi kuşatan Rabbimiz, bu sevgisinin bir yansıması olarak her şeyi yoktan yarattı. Her yarattığı eserde rahmetinin ve muhabbetinin icabını ortaya koydu. Her eserinde cemal ve kemal isimlerinin tecellilerini gösterdi. Harika mükemmel yarattı. Standart kaliteli ve fonksiyonel biçimde yarattı. Öyle yarattı ki -yaratıyor ki- her şeyi, bundan daha mükemmeli düşünülemez daha güzeli tahayyül edilemez ve abessizi, lüzumsuzu tasavvur edilemez.

Böyle olduğu içindir ki her masnuat, fıtrat lisanıyla ihtiyaç lisanıyla aczle ve fakrla Rabbine iltica etme ihtiyacını hisseder.

İnsan bu alemin merkezinde duran hayata hayat veren düşünen konuşan bir mahluk olarak ahsen-i takvim yani en güzel biçimde halk edildi. Özel olarak halk edildi. Nitelikli olarak donanımlı olarak ağır bir sorumluluk yüklenerek dünyaya gönderildi.

O Allah'ın en çok sevdiği, sevgisini yoğun biçimde gösterdiği bir eseri olarak alemde yer aldı. Onun vazifesi tüm mahlukatın hal ve kal diliyle yaptığı hamdi zikri temsil etmek tesbihle tefekkürle tahiyatlarla ilan etmektir.

İnsan bu anlamda sevginin merkezidir. Lüksün, konforun ve nazik muamelenin muhatabıdır. Tüm ihtiyaçları ve arzuları için mahlukat adeta seferber edilmiştir. En küçük isteği en mükemmel biçimde en süratli biçimde karşılanmaktadır. Mesela hava almak isterse hava koşturulmakta, su isterse göller ırmaklar akıtılmakta, taam isterse bahar resmi geçit yapmakta, serinlik isterse rüzgar esmekte, ışık isterse güneş sönmez bir lamba olarak harekete geçmekte daha doğrusu geçirilmektedir.

Şarkıda muğanninin söylediği söyleyelim;

"Aşk bu değil mi?.."

Ya da doğru bir ifadeyle muhabbetin alası bu değil mi?

Bizi bizden dahi koruyan, seven ve esirgeyen bir büyük sevenimiz; yani Sahibimiz, yani hayatımızı Rezzak ve Kerim ismiyle idame ettiren bir Kadiri-i Ala Külli Şey birisi yok mudur? Bunu iliklerimize kadar hissetmiyor muyuz?

Şimdi bu düşüncelerle Bediüzzaman Said Nursi'nin şu tesbitlerini hatırlayalım;

"Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.
(BSN Sözler Sayfa: 574)

Ve insanın modeli, güzel örneği ve "üsve-tün hasenetün" olarak zirvesi Peygamber Efendimiz (s.a.v) en sevgili yani "Habib" ünvanına tam layık değil midir?

Muhabbete en çok mazhar olan değil miidir?

Çünkü o büyük bir muhabbetle halk olunan mafihanın ve muhabbete karşılık verecek olan insanın temel vazifesinin sembolüdür. O muhabbetin birinci muhatabı ve icap edenidir. Davası ile, tebliği ile, risaleti ile ve hakikati ile "Habibullah" ünvanına tam masadaktır.

Şu altın satırları bir kez okuyup düşünelim:

"Zât-ı Vâcibü'l-Vücud'un hadsiz cemal ve kemali vardır. Çünkü bütün kâinatın aksamına inkısam etmiş olan cemal ve kemalin bütün enva'ı, onun cemal ve kemalinin emareleri, işaretleri, âyetleridir. İşte her halde cemal ve kemal sahibi, bilbedahe cemal ve kemalini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelal dahi cemalini pek çok sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemalinin şuâatı olan esmasını dahi sever. Madem esmasını sever, elbette esmasının cemalini gösteren san'atını sever. Öyle ise, cemal ve kemaline âyine olan masnuatını dahi sever. Madem cemal ve kemalini göstereni sever; elbette cemal ve kemal-i esmasına işaret eden mahlukatının mehasinini sever. Bu beş nevi muhabbete, Kur'an-ı Hakîm âyâtıyla işaret ediyor.

İşte Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferddir ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir. Hem san'at-ı İlahiyeyi, bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esma-i İlahiyedeki cemal ve kemal hazinelerini, lisan-ı Kur'an ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâni'inin kemaline delaletlerini, parlak ve kat'î bir surette lisan-ı Kur'an’la beyan ediyor. Hem küllî ubudiyetiyle, rububiyet-i İlahiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esma-i İlahiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki: Cemil-i Zülcelal, kendi cemalini sevmesiyle, o cemalin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sever.

Hem kendi esmasını sevmesiyle, o esmanın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sever ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'a benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem san'atını sevdiği için, elbette onun san'atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semavatın kulağını çınlatan, berr ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbih ile ilân eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sever ve ona ittiba' edenleri de sever.

Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil'ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı elbette daha ziyade sever.

Hem kendi mahlukatının mehasin-i ahlâkiyelerini sevdiği için, mehasin-i ahlâkiyede bil'ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sever ve derecata göre, ona benzeyenleri dahi sever. Demek Cenab-ı Hakk'ın rahmeti gibi, muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş.

İşte o hadsiz mahbublar içindeki mezkûr beş vechinin herbir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur ki, "Habibullah" lakabı ona verilmiş. (BSN.Mektubat Sayfa:512)

Hülasa, her yanımızı kuşatan bir muhabbetle hayatımız berdevam olurken bizim gafletle inatla ve fıtratımıza adavet ederek kendimize en büyük kötülüğü yapmıyor muyuz?

Her fıtratına kulak veren bu hazin itirafı işitmez mi?

Her gayri-memnun ve gayri-mutmain insan bu büyük muhabbetin neticesi olarak bir haşri ve akabinde ebedi cennet yurdunun lüzumunu hissetmez mi?

İşitir, hisseder ve fıtraten iman eder. Kimisi ittiba eder, kimisi de iç sesini boğmaya çalışır.

Evet sadakte ve bilhakkı natakte:

Muhabbet kainatın sebeb-i vücududur.

Ve bu muhabbet kainatı istila etmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.