Dursun Sivri
Manevi Performansın Değerlendirilmesi
Olur olmaz çok sık kullanılan bir kelime ve kavram: performans.
Daha ziyade “Başarı” kelimesinin yerine kullanılıyor.
İş başarısı, birim zamanda elde edilen netice ve miktarı ifade ediyor.
Meselâ: imalat sektörü tekstil sanayiinde çalışanın performansında süre ve sayı kriteri dikkate alınır.
Her bir makinede gömlek veya başka bir ürünün bir parçası dikiliyor. Bir kişi aynı işi rutin tekrar yaparak meleke kazandığından seri üretim hızlandırılmış oluyor.
Performans ölçümünde maaş karşılığı nominal sayı belirleniyor. Üzerine çıkarsa maaşa ek prim veriliyor. Dünyanın her yerinde bu sistem uygulanıyor.
İhlas risalesinden bu husus iğne yapımı misal veriliyor. Üç iğneye bedel üçyüz iğne.
“Ehl-i san'at, netice-i san'atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmağa çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî san'atın meyvesi olmuş. Sonra teşrikü'l-mesaî düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkeza herbirisi iğne yapmak san'atında yalnız cüz'î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi' olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür'atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesaî ve taksim-i a'mal düsturuyla olan san'atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üçyüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın san'atkârları arasında, onları teşrik-i mesaîye sevketmek için (Yirmibirinci Lem'a/1.Mani,İhlas Risalesi – 44)
Neyi ölçmek? Nasıl Ölçmek?
Bizim davamız, gaye-i hayalimiz, gönüllülük esasına dayanmaktadır. Hedef ve maksadımız ilây-ı kelimetullah. Tevhid davası. Tarzı ise tebliğ.
Bunula alâkalı hizmetlerimizi, faaliyetimizdeki performansımızı Ölçebilir miyiz? Nasıl Ölçebiliriz? Manevi hizmet nasıl ölçülür?
Bu suallere cevap arayalım.
Performans ölçümü, “Şeriat ele bakar kalbe bakmaz” esasına dayanır.
Gönüllülük esasına dayanan dini, manevi hizmet ve faaliyetlerde ise bazen ele değil de kalbe bakılmak gibi bir hatalı yaklaşım sergileniyor maalesef. Çoğu zaman farkına varılamıyor.
Ele değil de kalbe bakıldığında kavga ve çatışma kaçınılmaz oluyor.
Manevi hizmetin temeli “Amelinizde rızay-ı ilahi olmalı” biliyoruz, inanıyoruz.
Peki nasıl ölçeriz amelinde rızay-ı ilahi olup olmadığını?
Biz ölçeriz efendim. Elimizde “Xray” cihazı. Herkesin kalbinden geçenleri prompter cihazının ekranından okur gibi okuruz(!) Espri ama gerçek payı var.
“Şeriat ele bakar kalbe bakmaz”in mânâsı, Niyet okumak caiz değildir mümkün de değildir. Keramet meselesi bahsimizden hariçtir.
İşte bu hüküm “bazı imtiyazlı kişilerin ölçülemezliği” şeklinde tevil ediliyor. Sorgulanamaz, yargılanamaz, performans değerlendirilmesi yapılamaz gibi bir dayatmayı netice veriyor. Şahısların şahsi kemalat ve faziletinden dolayı hürmetle sorgulanamaz oluşu meselesi de karıştırılıyor. Ortalık bundan dolayı da karışıyor.
Hele hele bu hizmetler için vazifeli hizmet ehline önem ve ehemmiyet tarihin her döneminde olmuş. Performans ölçmek hizmet ehline ehemmiyet vermemek olarak anlaşılmamalı.
“Evet hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlaslarına ve sadıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcat-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup, vakitlerini zayi' etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip, hürmet etmişler. (Yirmibirinci Lem'a/1.Mani) İhlas Risalesi – 41”
Peki Allah için hizmet ve faaliyetlerin performansı ölçülemez mi? Elbette ölçülebilir.
İhlası ve niyeti ölçülmez. Ama davranışı, fiili, ameli, çıkardığı iş pek âlâ ölçülebilir.
Hayatın her alanında matematik vardır. Derece, kıymet matematiktir. Matematik ölçmektir.
Sonra o tebliğ tekniğinin nasıl tatbik ettiği de kriterlerine uygun olup olmadığı da ölçülür.
Hitap şekli, diksiyonu, iletişim şekli vs. nin kalitesi de ölçülebilir.
Performans değerlendirmede temel parametre vardır:
- Zaman, süre
- Miktar, kemiyet
- Maliyet, külfet
- Kalite, keyfiyet gibi
Tercümesi şudur:
Bir işin yapılmasında; mümkün olan en kısa sürede, mümkün olan en yüksek miktarda, mümkün olan en düşük maliyette ve mümkün olan en yüksek kalitede yapılması, yüksek performansın göstergedir. Performans kriteridir.
Bayram Yüksel abimizin hayat ve hatırlarından okumuştum. Üstad, Bediüzzaman Said Nursi’nin hizmetinde iken Isparta’da Sidre’den (şehrin yukarısında) soğuk su almaya gönderir, gidiş-dönüş süresine bakarmış. Bir gün her zamankinden biraz geç kalmış.
Sormuş; ”niye geciktin?” diye. İşte performans ölçümü.
Risale-i Nurların telifinde sürelerinden müteaddit yerlerde bahis var.
On beş dakikada, yarım saatte, on iki saatte vb telif edilen risalelerden bahsediyor. Bunlar da performans ölçümüdür.
Bir gün Üstad kendi telif ettiği risaleden iki yüz sayfa okumuş. Kendisi için “Bugün Said iki yüz sahife okudu Said’i tebrik ederim” diyor. Bu bir mesajdır. Ölçmektir. Ders vermek içindir tefahur, gurur için değil elbet.
Grupların performansı
Şahısların olduğu gibi grupların da performansları değerlendirilmeli
Nokta-i nazar şu olmalı:
“Tanımlamazsanız ölçemezsiniz. Ölçemezseniz yönetemezsiniz. Yönetmediğinizi iyileştiremezsiniz” “iki günü eşit olan ziyandadır” (Hadis)
“Şecere-i âlemde, meylü'l-istikmal vardır. Yani kâinatın, bir ağaç gibi bütün zerratı ve eczası kemale meyleder ve kemale doğru yürümektedirler. O umumî meylü'l-istikmalden ayrı olarak, insanda da meylü't-terakki vardır. Bu meylü't-terakki çekirdek gibidir; neşv ü neması pek çok tecrübeler vasıtasıyla olur; ve çok fikirlerin mahsulü olan neticelerin içtimaiyle teşekkül ve tevessü' etmekle fünunu intac eder. (Nübüvvetin Tahkiki)İşarat-ül İ'caz - 117
Tanımlama nasıl olmalı?
Kimden ne beklendiği tanımlanmalı, bilinmeli. Muayyen zaman zarfında kişinin veya grubun kabiliyeti, kapasitesine göre beklenen performans tanımlanmalı. Seviye çıtası bilinmeli.
Çıtanın seviyesine göre ortaya konulan performans, hizmetin faaliyetin çıktısı mukayese edilir. Zaten ölçme bilinenle bilinmeyeni mukayese etmek değil midir?
(Yıllar önce bir istişare toplantısında hizmette vazife alanlarla birlikte hizmette yer alan herkesin performansının belirlenmesini gündeme getirmiştim. Çok sert tepki almıştım. Bilenler biliyor. Bu yazıyı okuyanlardan hatırlayanlar olacaktır. Çünkü bazı zevata kutsiyet atfedecek derecede yargılanmaz sorgulanmaz kabul görülmesini zımnen kabul etmişlerdi. Zaman gösterdi ki o şahıslar bütün hizmet içi ihtilafların baş aktörleri olmuşlardı. Halen de öyledir.) Neyse…
Ferdî Performans kriterleri
Mobil telefonlara indirilen ezan vakti programında “Amel Defteri” diye ferdi performans ölçümüne örnek bir sayfa var. Günün sonunda soruyor:
- ● 5 Vakit namazlarını kıldım
- ● Günlük sünnetlere uydum
- ● Kuran-ı Kerim okudum
- ● Cevşen/ Evrad okudum
- ● Kitap Okuma (Günlük Risale-i Nur okuma)
- ● Teheccüd namazı kılma
- ● Salavat getirdim
- ● Sadaka verdim
- ● Annemi-Babamı aradım
- ● Annemi-babamı ziyaret ettim
- ● Yalan söylemedim
- ● Gıybet etmedim
- ● Akraba ziyareti sılay-ı rahim yaptım
- ● Risale-i Nur Dersine Sohbetine Gittim
- ● Hizmet için Allah için Birini Ziyarete Gittim
Bu sorulara (+) veya (-) işareti koyarak performansınızı ölçebilirsiniz.
Bunlar herkesin önceliklerine göre azaltılabilir çoğaltılabilir. Misal olsun diye telefonumdaki programdan aktardım. Bazı maddeleri çıkardım. Birkaç ekledim. Kişinin şahsi performans ölçümüdür. Çokların telefonunda bu program var.
Bunlarla amel eden veli olur manevi makamda marifette terakki edebilir. O mertebeyi ölçemeyiz, caiz de değildir. Allah bilir. Aynı amelleri işleyen farklı insanlar farklı mertebeye yükselebilir. Daha az işleyip yükseğe çıkabilenler olduğu gibi daha fazlasını yapıp da yerinde sayanlar da olabilir. Niyet ve ihlasın derecesine bağlı olabildiği gibi neticede Cenab-ı Hakkın takdiri, rahmeti, nimeti gibi mazhariyet ve nasip meselesidir.
Şurası çok mühim: Dava insanı olan herkes kendini murakebeye muhasebeye tabi tutmalı.
Tasavvufta buna benzer başka ritüeller, zikir, evrad seyr-i süluk formları olduğunu biliyoruz.
Mesleğimiz tarikat değil ama insan-ı kâmil olan hedefinde hakikat yolunun gereklerinden de mesulüz. Ama “Risale-i nur mesleğinde âzimet ve ehl-i beyt muhabbeti esastır”
Risale-i Nur mesleğinin on iki tarikatın hülasası olduğunu biliyoruz.
Veraset-i nübüvvet sırına haiz olmanın bir bedeli olmalı değil mi?
Eğer bir davanın mensubu olmakla iftihar ediyorsak sadece mensubiyetinden iftihar ve istifade edip külfetinde tekasül ve tembellik gösteriyorsak iftihar etmeye hakkımız yoktur.
Grupların performansı nasıl ölçülür?
“Bir haftada, bir ayda, üç ayda, altı ayda , bir yılda düzenli periyotlarda geniş daireye yönelik kaç sosyal faaliyet gerçekleştirildi?” Kaç ziyaret yapıldı? Müşterek olarak kaç hizmet organize edildi? Sorular çoğalabilir. Yalnız haksızlık etmeyelim hizmet mekanı inşaatı için kaç torba çimento, kaç ton demir kullanıldığı sorgulamaları aksatmadan sorulur, cevaplanır.
Seminer, konferans, toplantı, başka grupları grup olarak ziyaret, bürokrasiyi, esnafı, iş dünyasını, diyanet camiası, eğitim camiasını, STK’ları, aile ziyaretleri, seyahat, piknik vs. Planlamak için keyfimiz gelince bakarız.
Her hizmet mahallinin yıllık faaliyet planı olmalı. Yıllık stratejik Planı olmalı. Bir yıl öncesinden hazırlanarak; görev tanımları, görevlilerin kimler olacağı bir yıl öncesinden nokta atışı belirlenmeli.
Bazı mahallerin başka illere derse iştirakleri de bu cümledendir. Söylemden eyleme geçenleri tebrik ederiz.
Grupların performansı ölçümünde; fert olarak yapılamayan ancak cemaat olarak yapılabilecek hizmetlerden “ne kadar yapabildik” sualini sormamız lazım.
Hâli âlemde hizmet ve faaliyetlerimizin rutine bağlanmış yeknesak devam edegelen şekli cemaati bir performansın değil fertlerin performansı denilebilir durumdadır.
Haftada bir iki derse sohbete katılıp ceketini vestiyerden alıp giyip gitmek dönüşte aynı okulda giyilen forma gibi çıkarıp asmaktan öteye geçmeyen hayat normu.
“Vestiyer fedaileri…” olmanın daha fazlasıdır hizmet ehli olmak. Dava adamı olmak.
Ne yaptığımız sorgulanmalı yargılanmalı. Hesap sorulmalı ve hesap verilmeli.
“Hesabı ahirette veririm” deyip sorumluluktan sıyrılmak ile dava adamı olunmaz.
Mustafa Türkmenoğlu ağabeyimiz, risale basımında yalnız kalmış yorulmuş. Üstad’dan izin istemiş. Üstad “ Ne izini ne istirahati kardeşim!” diye hiddet göstermiş.
“Hizmette ihmali olanı üstad görmez, yokmuş gibi davranır” dediğini bizzat kendi ağzından dinlemiştim.
Ahiret hesabı değil bu dünyanın hesabı. Ele bakan kalbe bakmayan ölçüm yani.
Yani sahip olduğumuz imkan ve kabiliyet ve kapasitemizin ne kadarını hizmette kullanıyoruz?
Tanımlamalı, ölçmeli, hizmet süreçleri iyi yönetilmeli.
Vazifemizi hakkıyla yapıp yapmadığımızın “şeriat ele bakar kalbe bakmaz” zaviyesinden ölçüp hesabını sorabilmeli ve hesap verebilmeliyiz. Niyetleri sorgulamak caiz değil zandır. Zandan kaçınmalıyız.
Performans kriterlerimizi tanımlamalı sonra sorgulamalıyız vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.