Editör
Özgürlük nereye kadar?
Özgürlük nedir? Özgürlük bir insanın tıpkı bir hayvan gibi her istediğini, istediği zaman yapması mıdır? Ya da bir kişinin hiçbir sınır, hiçbir kural tanımaması mıdır? Toplumun değerlerini hiçe sayan davranışlar, dinimizin yasakladığı fiiller acaba özgürlük olarak görülebilir mi?
Örneğin son günlerde yaşanan ve basın yayın organlarında yer alan Kur’an’a saygısızca davranışlar, sokakta mahremiyet sınırlarını parçalayan bazı yüz kızartıcı hareketler, bir kısım kadınlar ve kızlar tarafından sergilenen açık-saçık giyinmede bir sınır tanımayan tavırlar acaba “özgürlük” olarak değerlendirilebilir mi? Özellikle açık-saçık giyinmede haddini aşan kişilere sorsanız, “biz özgür değil miyiz, dileğimiz gibi giyiniriz” diye cevap verirler ve veriyorlar da zaten.
Yine mahremiyet sınırlarını paramparça eden ahlaksızca davranışları sergileyenlere de sorsanız kendilerinin özgür olduklarını, kimsenin kendilerine karışamayacağını iddiâ ederler. Gerçekten bütün bu davranışlar özgürlük olarak kabul edilebilir mi? Eğer kabul edilemezse özgürlük nedir?
Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası 12. Maddesine göre, “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel ve hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”
Anayasa, özgürlük alanlarını düzenlerken, sınırsız bir özgürlükten bahsetmiyor. Bir vatandaş sahip olduğu özgürlüğü topluma, ailesine, diğer kişilere karşı hak ve sorumluklarını yerine getirerek sınırlandırmak zorundadır. Sınırları olmayan bir özgürlük anlayışı insanî ve islamî değil, nefsanî ve hayvanîdir.
Alenen yapılan ahlaksız davranışlar, toplumun en küçük yapıtaşı olan aile mahremiyetini ihlal etmekte, insanları hayvanca bir davranışa sevk etmektedir. Aynı şekilde yatak odası kıyafeti ile sokaklarda dolaşan sayıları gittikçe artan bazı kadınlar da, topluma, aileye ve diğer kişilere karşı sorumsuzca davranışta bulunmuş olmaktadır.
Genel olarak da baktığımızda bir batı toplumu ile Müslüman bir toplumun özgürlük anlayışlarının farklı olduğunu görmekteyiz.
Bediüzzaman hamuru islamla yoğrulmuş olan yaşadığımız toplumda gerçek özgürlüğünün nasıl olması gerektiğini Münazarat isimli eserinde ele almaktadır. Ona sorulan şu soru, özgürlüğün bazı insanlar nezdinde nasıl anlaşıldığını ortaya koymaktadır:
“Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?”
Bugün bazı insanların hayvani duygularının esiri olarak sergiledikleri ve adına özgürlük dedikleri davranışların izlerini bu soruda görüyoruz. Bir kısım insanlar ne yazık ki, özgürlüğü “her türlü sefahet ve rezaleti işlemek” olarak görüyor. Bir de “ben başkasına zarar vermiyorum” diyerek de yaptığı sefahet ve rezalete kılıf hazırlayabiliyor.
Said Nursi bu soruya verdiği cevapta Müslüman bir toplumda hürriyetin nasıl olması gerektiğinin sınırlarını da çiziyor ve şöyle diyor:
“Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır.
Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın.”
Ona göre Hürriyet yani özgürlük,” şeriatın edebiyle terbiye edilmiş ve süslenmiş olmalıdır.” Bugün olduğu gibi her türlü sefahat ve rezaleti işlemek özgürlük değildir, hayvanlıktır. Çünkü hayvanda ahlak, Akıl, Giyinme olmadığı gibi çiftleşmenin yeri de yoktur. Bu tür ahlaksızca davranışları sergileyen insanlar, şeytanın ve nefs-i emmare diye isimlendirilen kötülükleri isteyen nefsin tutsağı olmuş kimselerdir. Bu konuda şeytan ve nefsin işbirliği yaptığını söyleyebiliriz.
Bediüzzaman’a göre gerçek özgürlük insanın başkasına da kendisine de zarar vermemesidir. Bu tür ahlak sınırlarını aşan davranış ve giyim tarzları toplumun genel ahlakî ve manevî değerlerini yozlaştırdığı gibi, kişiyi de nefsinin ve şeytanın kulu ve kölesi haline getirerek aslında en büyük zararı bu davranışları sergileyenlere vermektedir.
Bu yüzden Said Nursi, yine Münazarat isimli eserinde mükemmel hürriyetin kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesi olduğunu vurgular. Yine ona göre özgürlük, herkesin “meşru harekatında şâhâne serbest olması”dır. O halde kişiyi firavunlaştıran özgürlük, gerçek özgürlük değildir. Firavun kendisini rab olarak gören hiçbir kural tanımayan bir kimsedir. Bu yüzden mükemmel özgürlük kişinin toplumda var olan ahlaki ve manevi kurallara uymakla gerçekleşir. Bir diğer önemli husus da özgür kişinin meşru harekatında şâhâne serbest olmasıdır. Bediüzzaman, hürriyeti “şer’î ve meşru” sıfatlarıyla nitelendirmektedir. Buna göre hiçbir kural tanımayan hürriyet meşru değildir. Gayr-i meşru davranışlar özgürlük olamaz.
Toplumumuzdaki giyiniş ve davranışlarda özgürlük adı altında insanları tahrik edici, mahremiyet sınırlarını hiçe sayan tavırların yaygınlaşmaması için yapılması gereken bazı şeyler vardır. Bunlardan birincisi Müslüman bir ülkede toplumun değerlerine saygılı olunmasını sağlamak için fertlerin bu konularda eğitilmesidir.
Bugün yalnızca sokaklarda değil, devlet dairelerinde ve milli eğitimin okullarında ve üniversitelerde bile giyim kuşamda haya ve ar sınırlarının çoktan aşıldığı görülüyor. Bu sebeple her şeyden önce ülkeyi idare eden kadrolar, anayasanın amir hükümlerine göre özgür olan bireylerin aile ve topluma karşı sorumlulukları çerçevesinde özgürlüklere bazı sınırlamalar getirebilir.
Televizyon kanallarındaki diziler ve filimler, sosyal medyada yayınlanan videolar bu sınır tanımazlığı, giyimde ve davranışta gayr-i meşruluğu özendirici içerikleri barındırmaktadır. İnsanları hedonizmin içine çeken ve ahlaksızlığa sevk ederek aile mefhumunu kökünden dinamitlemeye çalışan her türlü yayına artık dur deme zamanı çoktan gelmiştir. Ülkeyi idare edenlerin yaptıkları bir çok müspet icraatı takdir etmekle birlikte bu konuda da gerekli hassasiyetleri göstereceklerini ümit ediyoruz. Türkiye’nin dünyaya paralel olarak yaşadığı ekonomik krizlerin üstesinden gelmeye çalışan idarecilerimizin, böyle önemli bir konuyu da ihmal etmemelerini bekliyoruz. Ekonomik krizi aşmak için nasıl gayret gösteriliyorsa, gittikçe artan ahlak krizini aşmak için de daha çok gayret gösterilmesini temennî ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.