Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Üç Elifin İttihadı (1)

İhlâs Risalesi, Enfal suresinin 46. Ayeti ile başlar. Bu ayetin mealinde Rabbimiz müminlere hitaben çok önemli bir uyarıda bulunur. “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider." İhlâs Risalesinin bu kadar önemli bir ikazı ihtiva eden bir ayet ile başlaması çok manidardır. Birbiri ile ihtilafa düşmüş ve tesanütleri sarsılmış insanların önemli bir teşebbüste bulunmaya cesaret göstermeleri mümkün değildir. Teşebbüs gücünün kalmadığı ve cesaretin kırıldığı bir toplulukta, elde kalmayan ve darmadağın olmuş bir kuvvet ile bir hizmette bulunmaya da kimsenin gücünün, isteğinin ve şevkinin kalmayacağı malumdur.

Samimi muhabbet, dayanışma ve yardımlaşma sonucu birbirleri ile kenetlenmiş insanların önünde, hiçbir engelin durabilme ve direnebilme şansı olamaz. Gerçek anlamda ve ihlâsla bir araya gelmiş ve müttehit olmuş birkaç insanın, büyük güçler karşısında başarı ile netice almaları mümkündür. Tarih boyunca bunun çok sayıda örneklerine şahit olunmuştur.

Bunun en güzel ve canlı örneklerinden bir tanesi de, Risale-i Nur etrafında şekillenen iman ve Kur’an hizmetidir. En zor şartlarda ve hiçbir maddi varlığa sahip olunmadığı halde, samimi bir tesanüt ve ittihat ile bir araya gelen Nur Talebelerinin; her türlü baskı, zulüm, işkence, hapis ve sürgün gibi dehşetli engellemelere rağmen, hiçbir yılgınlık, ümitsizlik içine girmeden hizmetlerine devam etmeleri ve bunun neticesinde kazandıkları muvaffakiyet ve gelinen seviye, ancak ihlâs sırrı ile kazanılan bir başarı olarak izah edilebilir.

Manevi bir şahsiyetin organları ve ebedi saadeti netice veren bir fabrikanın çarkları ve üniteleri gibi çalışan ve birbirlerine mutlak bir şekilde itimat ederek kuvvet veren, yardım etmede zerre kadar tereddüt etmeyen saff-ı evveller ve Üstad Said Nursi’nin başarılı ve fıtri organizasyonu sonucu ilahi inayeti celp eden Nur Hizmeti, bütün dünyaya ve milyonlarca insana ulaşabilme başarısını göstermiştir.

Nur hizmetinde saff-ı evvel olarak çalışan insanların birbirlerine verdikleri destek ve yardım; bütünüyle hasbi, samimi ve ihlâsla bütünleşmiş şekildedir. Bazı insanlar tarafından birbirlerine rakip olarak görülen ve Nur hizmetinin iki büyük rüknünden biri olan Hafız Ali Ergün’ün, diğer önemli bir rükün olan Hüsrev Altınbaşak’ın muvaffakiyeti ve hizmeti için ettiği dualar gibi kalbi, içten ve riyasız olan bu büyük dayanışma neticesinde, bu nurlu ve büyük hizmet, bütün cihanı kuşatan bir genişliğe ulaşmış ve görkemli bir başarı ile taçlanmıştır.

Bu önemli kardeşlik, samimiyet ve muhabbet, Nur hizmetinin en bariz vasıfları olarak talebeleri tarafından bir hayat ve hizmet felsefesi haline getirilmiş, muhtaç insanlara iman hakikatlerini ulaştırmak dışında hiçbir gaye ve niyet içinde olunmamıştır. Hafız Ali’nin bu konuda kendisine rehber ettiği üstün meziyetler, Said Nursi Hazretleri’nin ifadelerinde şu şekilde hayat bulmuştur:

“Hafız Ali diyor ki: Hüsrev kardeşimiz kendi kalemiyle yazılan "mu’cizâtlı Kur’an’ı fotoğrafla tab’ına taraftar olmaması ve demir harflerle müsaade oluncaya kadar beklemeye taraftar olması, onun fevkalade ihlâsına ve nefsin huzuzatından teberrisine kat’î delildir. Çünkü fotoğrafla tab edilse, onun kendi hattı olduğu için, binler Kur’an nüshalarını kendi eliyle yazmış gibi âlem-i İslamın manevi nazarında ve uhrevî sevap cihetinde büyük ve masumane ve zararsız bir makamı terk edip, ihlasın sırrı için, hazzını unutarak, demir harflere taraftar olmuş. Ve gösterdiği yanlışlar düşmek sebebi ise, demir harflerde üç defa tab’a girmek noktasında dahi o yanlışlar bulunabilir.

Elhâsıl: Hafız Ali’nin ihlâsından gelen ifadesi ve Hüsrev’i fevkalade ihlâs noktasında takdir etmesi ve Hüsrev de, gayet büyük ve bâki bir hissesini bırakıp, benim eskiden beri tekrar ettiğim bir dâvâm ki, Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde görür; kutbiyet de verilse ihlâs için hizmetkârlığı tercih eder-beni o dâvâda bilfiil tasdik etmesi cihetinden, bütün kuvvetimizle bu gibi kardeşlerimizi tebrik ediyoruz. (Kastamonu Lahikası, sayfa; 194–195)

Risale-i Nur hizmetinde bulunmayı, maddi ve manevi bütün makamlara tercih ederek ihlâs ile bu yolda her türlü engeli aşarak hayatlarının son nefesine kadar yürüyen bu kahramanların fedakârlıkları neticesinde, milyonlarca insanın imanı kurtulmuş, bu büyük manevi hizmet bütün dünyaya yayılmıştır.

Bu büyük ve göz kamaştıran başarı elbette kolay olmamıştır. Çok büyük sıkıntılar yaşanmış ve büyük bedeller ödenmiştir. Üstad Said Nursi ve Nur Talebeleri sadece ve sadece rıza-yı İlahiyi kazanmak için bütün himmet ve gayretleri ile hizmete kilitlenmişler, netice ile de fazla alakadar olmamışlardır.

Bu büyük, ulvi, sivil ve fıtri organizasyonu motive etmede ve verimli kılmada aşağıdaki ifadelerin ne kadar tesirli olduğu izahtan varestedir:

“İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevinin azalarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüt ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.’’(Lem’alar, sayfa. 165)

Ümmet-i Muhammediyeyi (ASV) kurtuluş sahiline çıkarmaya çalışan bir İlahi gemide çalışan görevliler olmanın şerefi elbette çok büyüktür ve hiçbir dünya makamı ve menfaati ile değişilmez. Bu büyük manevi şeref ve mazhariyet için de her türlü fedakârlığı ve gayreti hiç bir kaygı ve korku içinde olmadan göstermek gerekir.

“İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları!’’ hitabı farklı bazı yorumlara tabi tutulmaktadır. Belki bu yorumların hepsinde de bir hakikat payı vardır. Daha önce de ifade edildiği gibi, İhlas Risalesi’nin neşri, Risale-i Nur’a hizmet eden iki ayrı ekolün konuşulmaya başlandığı bir döneme denk gelmektedir. Üstad Said Nursi’nin, bu hitaplardan birincisi olan ‘’Risale-i Nur şakirtleri’’ ifadesi ile Hafız Ali Ergün’ün Nur Fabrikasını ve ‘’Kur’an’ın hizmetkârları’’ ifadesi ile de Hüsrev Altınbaşak’ın Gül Fabrikası’nın kast etmiş olabileceğine dair yorumlar da yapılmaktadır.

Fakat bize göre, “İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları!’’ hitabından, İslam’a ihlâs ile hizmet eden bütün meşrep ve grupları anlamak gerekir. Müslümanlar ve bütün İslami hizmet ekolleri, ebedi saadeti netice veren bir fabrikanın çarkları, bütün Müslümanları emniyet ve selametle taşımaya çalışan geminin hizmetkarları olarak büyük ve Kur’ani bir vazifeyi ifa etmeye çalışmaktadırlar. Böyle büyük bir hizmeti yapan bütün fedakârlar, öncelikle dar dairede kendi meşrepleri ve kamaraları içinde, daha sonra da geniş dairede yani sefine-i Rabbaniyede bütün İslami hizmet ekolleri ile hakiki bir tesanüt ve ittihat ile hizmet etmeye mecburdurlar. Çünkü ihlas sırrını kazanmanın yolu, böyle bir birlik ve dayanışmadan geçmektedir.

Barla Sıddıkları ve Isparta Kahramanları gibi sınırlı sayıda elifin yan yana gelmesi ve birbirleri ile güven ve samimiyete dayanan bir ilişki ve dayanışma içinde olmaları; çok zor şartlarda ve baskılara karşın, Barla’da imkânsızlıklar içinde yazılan Nur Risalelerinin elle çoğaltılmasının mümbit ve ihlâslı zeminini hazırlamıştır. Bunun için her türlü zahmet göze alınmış ve zaman zaman idare lambası ışığında, kapalı dolaplar içinde sabahlara kadar bu risaleler elle yazılmaya devam edilmiştir. (Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum