Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Hizmetimizde Müsbet Hareket (I)

Bediüzzaman Hazretleri, ahir zamanın dehşetli şartlarında, öncüsü olduğu iman ve Kur’an hizmetini şekillendirirken, çok önemli ve büyük bir başarıyı beraber getirecek bir metot oluşturmuştur. Bu büyük hizmet metodunun adı, Müspet Hareket metodudur.

Ahir zamanın dehşetli ve dessasane şartlarında, iman ve Kur’an hizmeti ancak siyasete doğrudan karışmadan ve müspet hizmet metodu ile yapılabilirdi. Bediüzzaman Hazretleri, dersini elbette Kur’an’dan ve Resul-ü Ekrem’den (ASV) alıyordu.

Çünkü “Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı ahir zamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadislerin ihbar ettiği ahir zamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslam ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü'l-Kur’an hakkında, "O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir" tavsiyesine müracaatla, Ankara’da teşrik-i mesai edemeyeceği için, kendisine tevdî edilmek istenen mebusluk, Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye gibi Diyanetteki azalığı, hem Vilayat-ı Şarkiye Vaiz-i Umûmiliği tekliflerini kabul etmez. Kendisini fikrinden vazgeçirmek için çalışan ve Ankara’dan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir kısım mebusların da arzularına uyamayacağını bildirerek, Ankara’dan ayrılır, Van’a gider. Ve orada hayat-ı içtimaiyeden uzaklaşarak Erek Dağı eteğinde, Zernebad Suyu başında bir mağaracıkta idame-i hayat etmeye başlar.’’ (Tarihçe-i Hayat, sayfa; 131-132)

Kader, Said Nursi Hazretlerinin Van’da Zernabad suyu başında, dar bir çevrede hizmet etmesine müsaade etmedi. Yeni ve müsbet bir hareket metodu ile asrın anlayışına uygun bir şekilde iman ve Kur’an hizmeti başlatmak üzere Anadolu’nun bağrına gönderdi. Bu hizmet metodu Barla’da yeşermeye başladı.

Müspet hareket metodunun en canlı ve muhteşem örneğine Barla Hayatı ile başlayan Üstad Said Nursi, talebeleri ile birlikte büyük bir sabır, sebat ve ihlas imtihanından geçti. Barla’ya “çok tehlikeli bir sürgün” yaygarası ile gönderilen Said Nursi Hazretlerine, insanların yanaşması ve Onunla münasebet kurmasının önlenmesi için büyük bir korku ve evham pompalanmaya çalışılmıştır. Selam veren veya halini hatırını soranlar bile karakollara çekilmiş ve falakalara yatırılmıştır.

Barla’daki evinde devamlı gözetim altında tutulmuş ve bütün hareketleri takip edilerek, attığı her adım izlenmiş ve üst makamlara rapor edilmiştir. Barla sakinleri bu durumu büyük bir kaygı ve merak ile izlemişler ve başlarına bir şey gelmemesi için de mesafeli davranmışlardır.

Bu dönemde bu büyük iman ve Kur’an hizmeti, bu cendereyi kırabilen birkaç sıddık talebesinin büyük kahramanlık ve fedakârlığı sayesinde diğer vatandaşlara ulaşabilmiş, bu iman ve Kur’an hizmeti özellikle büyük bir gizlilik ve ihtiyat ile sürdürülmeye çalışılmıştır.

Bütün gözetim ve baskılara rağmen, Üstad Bediüzzaman, tavrını ve genel çizgisini değiştirmemiş, talebelerine daima sabır ve sükûnet tavsiye etmiştir. Mümkün olduğu kadar dikkati çekmeden ve tam bir ihtiyat içinde yapılan iman ve Kur’an hizmetini “sırren tenevveret” olarak formüle etmiş, bu şekilde yazılan risalelerin sayısı yüzbinleri geçmiştir.

Müspet hizmet metodu, çekilen bütün zahmet ve sıkıntıların neticesinde başarıya ulaşmış, Üstad Hazretlerinin etrafında, büyük bir muhabbet ve sadakat halkası oluşmuştur. Bu halkaya katılanların sayısı her geçen gün artmış ve neticede milyonlarla ifade edilen bir büyüklüğe ulaşmıştır.

Büyük güç ve imkân sahibi olan ve yönetimi elinde bulunduran zihniyet, bu muhteşem ve görkemli başarıyı anlamakta büyük zorluk çekmişlerdir. Bütün tarassut ve baskı yöntemlerinin nasıl geri teptiğini, hiçbir işe yaramadığını, neticede bütün bunların dönüp dolaşarak kendi suratlarına gelip çarpmasının şaşkınlığını uzun süre üzerlerinden atamamışlardır.

Gayet izzetli ve şehametli olan Said Nursi Hazretleri, bu hizmetin selameti ve müsbet hareketin gönüllere ve davranışlara tam olarak yerleşmesi için, büyük bir sabır ve metanet ile hareket etmiş ve bu konuda talebelerine tam bir numune-i imtisal olmuştur. Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derste geçen şu ifadeler, Nur Talebelerinin hizmet metodunu gösteren kılavuz ifadeler olarak tam bir rehber vazifesi görmüştür:

“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hadiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım. Evet, meselâ seksen bir hatasını mahkemede ispat ettiğim bir müdde-i umumînin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünkü asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhilî asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.’’

(Emirdağ Lahikası, sayfa: 455)

Risale-i Nur hizmetinin esas metodu, bütünüyle hizmete, başka insanların imanlarını kurtarmaya yoğunlaşmak, bunları yaparken de maddi veya manevi herhangi bir ücret veya teveccüh talebinde bulunulmadığı gibi, bunları akıldan dahi geçirmeme temeline dayanmaktadır. Bunun içinde bir mektupta geçen aşağıdaki ifadeler, yeterli bir fikir verir kanaatindeyim:

“Hâlbuki mesleğimiz, müsbet hareket etmektir. Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor. Hem, müşterileri de aramaya mecbur değiliz.’’

(Kastamonu Lahikası, sayfa. 188)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.