Ömer Faruk Topçu

Ömer Faruk Topçu

Kainatta Uçarken O’nun Hastalarını Gördüm

omer-faruk-topcu.jpeg

-Babam ve anneme hastalar risalesinden ilhamla teselli çırpınışlarım-

I
BİÇARE

Ey biçare!
Merak etme ne olur?
Sars kendini,
Ve sabret!
Musibete sabırsızlık
En büyük bir felaket
Dert değil sana senin sızıların
Sana bir şifa, bir merhem
Bir muhataplık belki
Beklediğin en güzide yerlerden
Belki bir nevi dermandır hastalığın
Belli ki Allah’a yaklaştırıyor seni
Acıların, sancıların
Dert zannettiğin ağrıların

En nihayeti,
Meyvesidir, büyüyenlerin
Gayreti zayi
Şevkinin sonu, heba
İsyankârın avucunda kalan meyvesi
Sen muti ol, hurma ye!
Hayatın kadrine
Vefanı göster!

Hayat bu
Seyre dalmışken bitecek kadar kısa
Gafilsen daha çabuk gidiyor
Bir sızı çıkıveriyor dizlerinden yukarı
O kısacık sermayen
Birden bine çıkıyor
Ah o sızı!
Çabuk geçmesine meydan vermiyor ömrün
Kıymetini bildiriyor
Havanın, suyun
Tutuyor kabza gibi elinden insanın
Gafletini huzur, ediyor
Ömrünü uzun

Ah o sızı!
Kıymetini bildiriyor her şeyin
Hayatın
Mesela elmanın ve üzümün

II
ÇARE


Ey sabırsız!
Sabret!
Şu seçilmiş haline secdeler gerek
Zayi olacakken
Her bir ömür dakikan
Müjde gibi,
Musibet geliyor istemeksizin
Çarklarından tutuyor zamanın
İşte
Nihayesizleştiriniz
Faniyi dualarınızla
Sizin de olsun
Peygamberler gibi
Yıkılmayan manevi eserleriniz

En halis bir ibadet
Depremde kapanan gözler
En riyasız muhabbet
Sancılarla tebessüm
En gizemli tazarru
Kurt düşmüş kalp ile yalvarmak
En güzel anın
Enin edip ağlayıp
min dediğin, anındır senin

Sızı ile geçen zamandan
Müşteki olmamışsan
Ravilerden tevatür
İbadet gibi ömrün

Geceleri
Çaresizdir sızılar
Sızıların çaresidir yine
Sızının sahibine sızlanmak

Nihayetinde
Cennet gibi bir hayat
Ab-ı zemzem musibet kadehinde
Gel de şikâyet et
Gel de teşekkür etme

Gel hayırlıysan
Ve Hüda’dan geliyorsan
Gel en şiddetli musibet

III
FİRAK


Ey tahammülsüz adam
Hamalı olma
Keyif sürmek ve lezzet almanın
Şu dünyaya gelenin,
Çabucak gitmesini
Gençlerin ihtiyarlaşmasını
Su gibi akışını zamanın
Bir daha düşün!

İstenmedik aşkların esiri olma
Hazanda manolyaların solması
İnsanı boğarcasına bir hüzün
Benliğini ezdiğini düşün
Tüm ayrılıkların

Ah!
Cihanın sultanı
Sen düşünmezsen
Firakını
Geçmiş lezzetlerden,
Kim düşünecek
Gelecekten gelen
Endişeli gözyaşlarını

Çığlık çığlık sesler
Düşün!
Senden ayrılmayan
Çekemediğin türlü türlü meşakkatler
Sana ne söyler?

İşittiğimiz
Sırf bu dünya için yaratılmamışsın
Bu dünya sana az
Bu firkat yaşanmaz
Tepemizde uçan
Belaların sesleri

Azim bir sermayemiz var,
Elimizde
Tecrübeli ahbaplar
Ona hayat diyorlar
Hayat ki içi dolu,
Cıvıl cıvıl duraklar,
Ruhlar, bebekler, kabirler ve berzahlar
Hayat ki içinde
Zebani ve Rıdvan’lar

Bu dünyaya
Sefa için, zevk için gelmedik
Demek
Su içmek, yemek yemek
Değil gayemiz
Ebedi hayata namzet için verilmiş
Şu ömür sermayemiz

Türlü türlü meşakkatlerin var senin
Bu dünya sana az
Bu firkat yaşanmaz
Olmazsan eğer tecellisi, ismi Baki’nin

III
GAFLET


İllet olmazsa eğer
Sıhhatin daim varlığı
Gaflet verir insana

Sıhhat,
Nebinin dönüp de bakamadığı
Dünyanın veçhesini
Hoş gösterir insana.

Ayıl ne olur
Sevindiğin afiyet
Seni bekleyen gerçekleri örtüyor
Kabri, tabutu, kefeni
Sana uzak ediyor

Cennet’e
Gözünü açtırmıyor dinçlik
Cehenneme gidemiyorsun hayalen
Diyemiyorsun vücuduna
Bir gayen var senin!
Bir vazifen var!
Başıboş değilsin!

Sevin!
Titreyecek kadar ağrıyorsa kalbin
Korkma!
Çatlıyorsa kafan çıldıracak kadar
Bir tazarru ile
Nihayetinde ağlıyorsa gözlerin
Muhatabısın ism-i Şafi’nin

Ağlamışken İbrahim’e
Sevgili,
Senin gülmen nasıl reva olur
Gururu bırak!
Onun rağmına
Nasıl lezzet alınır dünyadan?
Seni yaratanı düşün!
Kabre gireceğini bil öyle hazırlan!

Eyüp misali sayrılık
Ne gerçekçi bir dost
Aldatmaz bir levha,
Güneş gibi bir mürşit
Ayrılık, vehmi, O’ndan
Şah damarımızın içinde Mümit

Ondan şekva mı?
Asla!
Ona teşekkür etmek
Biraz ağır gelse bela,
Sabretmek gerek

IV
MODEL


Senin vücudun,
Senin mülkün değil apaçık!
Bu vücudu yapamazsın sen!
Aklını,
Tezgâhlarda neşredilir göremezsin
Haydi!
Malikini bul, bu mülkün
Tasarrufunu ona ver
Boğulduğun girdabın içinden çık!

Mahir bir sanatkâr
Ücret verip model tutsa miskini
Üzerine giydirse sanatlı smokini
O mahir usta
Ölçse, biçse kumaşı
Sanatında görmek için tezyini
Sen ey şekvacı model,
Diyebilir misin?
Bana zahmet vererek
Çirkin gösterdin beni

Böyledir,
Çevirir seni Allah
Bin bir meşakkatin içinde
Bazen
Musibeti çıkarır üzerinden
Ferahlayıp
Bir nefes alman için
Bazen de
Üşüme diye
Giydirir çileyi,
Sana tayin ettiği makamlar için

Perde açılsa
Nefret ettiğin
Cennet gibi sevimli
Bu küçük inkılaplar
Hiç tükenmeyecek
Ebedi saadetindir senin.

V
SANCI


Ey maraza müptela
Genç adam!
Tecrübe etmiş marazı
Yunus ve Eyyüb peygamberler
İstenilmez illet
Belki verilir

Sancılanan gence bak!
Nazarı ne kadar uzun
Gözlerinde
Rızaya uzanan, sıhhatli bir basiret
Sarhoşluk yok
Ayaklar altında cam parçaları
Güneşler avucunda
Rabbine gidiyor koşarak
Hayvani hevesatlardan
Kutuplar kadar uzak

Senin için illet bir çare,
Cüzzamlı genç!
Sana ölüm bir ihtiyar kadar yakın
İhtiyara ölüm, bir nefes kadar
Bak!
Dostların sıhhat içinde biçare

VI
ELEM


Ey elemden teşekki eden!
Sana soruyorum
Geçmiş ömründe,
Ömründen geçen lezzetler senin mi?
Elemli vakitlerini tahattur et
Şimdi hüzün mü, elem mi?

Geçmiş günlerden elinde kalan
Hüzünler ve gülmeler
Mahşerde sana dönecek elbet
Ya oh!
Ya ah! Sesleri ile
Çınlayacak her cihet
Şükür ile şakirsen
Oh ne rahat!
Şekva ile asiysen
Va esefa va hasreta
Hem kalbin hem lisanın diyecek

Elemin zevali lezzet
Savdı sırayı
Başlardan geçen musibet
O darlanmalar
Şimdi,
Hatıraların en heyecanlısı
Ve geriye kalan
Kocaman bir lezzet
Kalbin ile o hallere
Sevinç ile şükret

Eyvah!
Esefler olsun
Geçmişe dönemiyorsun
Bir zerrecik hatanın alevini
Okyanuslar ile söndüremiyorsun
Yine Rabbinden bir letafet
Açık tevbe kapısı
Aç ellerini yalvar yaratıcına
Yırtarcasına semayı
Ağla ve tevbe et!

Daimi bir elem veriyor
Yaşanmış küçük bir lezzetin
Elinden kayıp gitmesi
Ne vakit düşünsen
Elem deşiliyor hatıralarından
Esef ve hasret kalıyor
Ellerinde çaresiz

Bir anlık gayya
Gayrimeşru lezzet
Bin sene yakaya yapışan
Rezalet gibi ezici
Bir gün titremeyle, gelen sıtma
Öyle bir ibadet
Ömür kadar kıymetli
Tutup
Seni gayyadan çekici

İç yüzünde huzur dolu
Musibetlerin
“Bu da geçer ya Hu” de
Şekva yerinde şükret

VI
REÇETE


Dünya zevkini düşünürken
Bir yandan,
Diğer yandan,
Sızılarından
Izdırap çeken insan
Elbette
Firkatten ağlamalıydın
Tükenmeksizin
Devamı olsaydı güneşin.
Esmeseydi zevalin rüzgârları
Fırtınalı istikbale doğru,
Manevi kış mevsimleri gelmeseydi
Hiçbir zaman,
Olmasaydı kabrinde pencereler
O zaman
Acımalıydı sana
Hiç dinmeyen
Dayanılmaz inlemeler

Hem de durmaksızın
Ağlamalıydı, dostların
Her nesne ile beraber.
Solmasaydı eğer, hayatın gibi
Hayatındaki çiçekler

Madem dünya
Figanımıza kulağını tıkıyor
Bir gün bize
“Haydi, dışarı!”
Demek için bekliyor

O bizi
Kovmadan şu ru-yi arzdan
İkazını dinleyelim
Her musibetin

Vazgeçelim,
Aşkından fanilerin
Terk etmeden bizi dünya
Kalben onu biz terk edelim

Dinlede bir bak!
Sızılar
Ne diyor haykırarak
Gururu bırak,
Aczini anla.
Mâlikini tanı, vazifeni bil,
Bu âleme niçin geldiğini
Kalbin kulağına
Gizli ihtar ediyor

Firkatten haber veriyor
Sızılar
İkaz ediyor sana
Vücudun taştan,
Demirden değil

VII
ZITLAR


Elemler
Kimden kime geliyor
Her elem bir emel
Arttırıyor,
Sıhhatin lezzetini her keder

Musibetsiz
Devam edenin tesiri incelir
Müttefik bunda zahid
“Her şey zıddıyla bilinir”

Karanlık olmazsa bilinmez ışık
Lezzetsiz kalan nurdur
Soğuk olmazsa anlaşılmaz ateş
Zevksiz kalan güneştir
Yemekte lezzet olmaz, açlık olmazsa
Hararetsiz midenin,
Su içmesi tat vermez
Maraz olmazsa
Sıhhat nerden bilinir?

Donatılmış insan harikulade
Harikalığını bir parça anlasın diye
Sıhhatini veren
Elbette
Dertleri de verecek

Soruyorum:
Başımızda olmasaydı bu bela
Başımızın, ağrımadığı hali
Hissedip şükreder miydik?
Şükür değil
Belki şükür yerine
O sıhhati
Sefahate sarf edecektik

VIII
İLAÇ


Ey ahiretini düşünen hasta
Sabun gibidir sayrılıklar
Kirlerini günahın, eritir yıkar

İdam, tahayyül edersen ölümü
Her şey sana bardır
Güya yara bere içinde her yerin
Dünya kadar hastalıklı bir vücudun vardır

İtaatsizlik
Milyon defa büyüktür
Sendeki her beladan
Ondan feryat edip Allah’a sığın

En evvel,
Hadsiz yaralı vücudunu kurtar
İman ilâcını
Manevi vücuduna sar

IX
PAYDOS


Ey Hâlıkını tanıyan hasta!
Ecel mukadderdir, tagayyür etmez
Doktoru ölür bazen
Hastası ölmez

Hayattan biraz kırıldığın zaman
Zindan-ı dünyadan
Bir paydos istiyor insan

X
MERAK


Lüzumsuz kaygılısın canım musibetzede
Sızının şiddetini merak edip yorulma
Merak, musibeti arttırır daha ziyade
İsyanla musibeti verene de darılma

Esasında merakın varlığı onulmaktır
Bu illetin ilâcı hikmette boğulmaktır
Arayarak, şifa vereni bulduğun gibi
Asıl bulmak sızıyı vereni de bulmaktır

XIII
SIZILAR


Ehemmiyetli bir define
Kıymettar bir hediyedir, sızılar
Bu neviden düşününce
Dökülür hemencecik günahlar

Ecel vakti bilinmiyor, gizlidir.
Ölümü yaratanın,
Gizlilik,
En güzel nimetidir.

Havf ve reca ortasında
Mekik dokur cengâver
Ümitsizlik ve recanın
Arasında, yaşamaktır hüner

XIV
GÖZLER


Gözler, toprak altında temaşa eder gökleri
Gözleri kapalı kabre girse aziz bir mü’min
Ehl-i keşiften daha ziyade görür gözleri

XV
AĞRILAR


Ey ahu fizar eden hasta
Duaya sarıl!
Gelince
Tahammülü zor
Baş ağrıları
Hazret-i Eyyub’u düşün!
Sonra evliyaları
Sabreyleyerek sen de
Bu nurlu kafileye katıl

XVI
NEFİS


İnsan kendisini uzak görünce
İhtiyaçlardan
Canavar gibi azgınlaşır
Başına gelen belalardan
İsyan salyaları akar,
Fikirlerinden âcizin.
Ey çelimsiz Herkül!
Azgınlıktan, isyandan
Ağrılar ve sızılardır seni kurtaran

Sıhhatten gelen nemrudane bir his
En küçükken tekebbür edendir nefis

XVII
BAHTİYAR EVLAT


Bahtiyardır o evlat
Peder ve validesini bırakmaz yalnız
Sıkıntıları zamanında
Hızır gibi yetişir

En muhterem bir hakikattir
Anne babanın
İmdatlarına koşmak
Tüm koşmaklar az gelir
Onların, tarifsiz şefkatine mukabil

Valideyne yardımı
Mühim gören yavruya
Gelen alkış sesleri
Meleklerindir

XIX
YARA


Ne zordur
Kaderi tenkitçesine
Kırık elle dövüşmek
Elin kırık ise kesilmiş ellere bak!
Bir gözün yoksa
İki gözü olmayanı gör!
Tercih et kolay olanı
Haline binlerce şükret!

Kendini mazlumlarla kıyasla!
Muzdarip olan âlemi düşün!
Kendi haline gül!
Onlarınkine ağla!

Cömert bir sultan
Seni minareye çıkarsa
Her basamağında minarenin
Sana bir ihsanda bulunsa
Sen de çocuklar gibi itiraz edip
Mızmızlanıp ağlasan
Minare uzun olsaydı da
Daha yukarı çıksaydım diye bağırsan
Bilirsin ne kadar haksızlıktır
Şu hak davası
Gülünçtür hakkı yokken insanın
Çocukça ağlaması

Hakk yaratmış insanı,
En güzel bir şekilde
Hiçlik derelerinden çıkarmış,
Muhteşem yeryüzüne
Bu servete mukabil
Bitmezse şikâyetlerin
Başına açılır
Maddi yokluklardan
Daha musibetli
Daha çaresiz bir yara

XIX
ZAMAN


Ayrı ayrı tavırlar içinde
Yuvarlanan bir hayat
Düşmekler ve kalkmaklar
İhsas ediyor hayatın kıymetini
Ömrün ehemmiyeti anlaşılıyor böylece
Geçmesini istemiyorsun zamanın

Harikaya, her zaman ihtiyaç yoktur.
Hayat,
Olmasa da olur
İhtiyaçlarla doludur
Bir paşa ki her şey emri altında
İstediği hemen olur anında
Bu paşaya
Bir sor: hayattan ne anladın?
Elbette diyecek:
Aman vakit geçmiyor
Her şey, her gün hep aynı
İstediğim bir çırpıda yanımda
Şeş beş oynamakla geçmiyor zaman
Yeni bir eğlence bulalım çabuk
Bundan da ondan da sıkıldım hemen
Bir arzum var
Bu acip bunalımdan, beni
Bir an önce kurtarın!

Bir musibetzedeye
Sorabilsen halini
Şükürler olsunla beraber
İşiteceksin ondan:
“Keşke çabuk gitmeseydi güneş
Bir iş daha bitirseydim” diyecek.
“Zahmetlerle dolu hayat
Fakat bu da geçer” duasıyla
Keyfini söyleyecek

Zamanın kıymetini artırıyor musibet
Bu cihetle bak, düştüğün her hale!
Sabırla geçirdiğin
Sızıların, ahiri cennet.

XX
VEHİM


Ey derdine derman arayan hasta
Meşrudur
Tedavi için ilaçlara müracaat
Tesiri,
Cenab-ı Hak’tan bilmek kaydıyla

İliştikçe
Tepene üşüşüyor arılar
Aldırmazsan, onlar dağılır gider
Hem gecede
Ne korkunçtur
Gözünün önünde
Sallanan hayali bir ip
Yılan zannı ile titrer durursun
Cesaretle kovunca o evhamını
İpin yılan olmasına
Çocuklar güler

Vehmi hastalık
Devam etse zarardır
Habbeyi kubbe yapar vehham
Kırılır şevki
Bir de insafsız doktora rast gelse
Tahrik eder evhamı
Aklı gider
Sıhhati gider adamın
Kalmaz beş kuruş malı

XXI
EFENDİ


Ey hasta kardeş!
Var, sancılarında maddi bir elem
O elemin tesirini kıracak
Manevi bir lezzet seni hasta ediyor.
Annenin babanın
Unutulan şefkati
Üzerine uyanıyor yeniden
Çocukluğunda gördüğün şirin nazarlar
İksir gibi sana sıhhat veriyor
Gizli kalan etrafındaki dostluklar
Yeşeriyor yeniden,
Cazibesiyle sızının

Olursun
Bir zaman efendin olan şahlara
Sızılar sebebiyle efendi
İnledikçe
Çok dost bulursun
Hepsi samimi ve şefkatli
Bu ikram için, elemine
Üzülmemek gerek
Ve sabrın nihayetinde
Ucuz düşer her keder
Uçup gider matemin

XXII
SIHHAT


Kör hissiyatın,
Gözlerinden düşerek
Çilelerle riyazetle
Nefsin terbiyesi gerek

Kamburlaşınca belin
Gaflet gözünü kapatamıyor
Sızılar içinde, kalan vücudun
Hatırlatıyor dünyanın zevalini
Fani olduğunu ihtar ediyor insana
Vazifesini yapamayan azalar
Sıhhatin, bela olmazsa eğer
Dünya seni boğamıyor zevkiyle

Musibetin sırrıyla
Küçücük zaman, harman yeri kadar
Sancı şiddetlenince
Sıhhatin kıymeti
İnkişaf ediyor sahralar gibi
Tevekkül ve teslim doğar duadan
Dervişlerin çilesi ne verdiyse kalplere
Sızılar, sahibine o hazzı verir

XXIII
ŞEFKAT


Umum yavrulara
Şefkat ediyor anneler
Her baharda,
Bin bir çiçekle
Zemin yüzünü dolduruyor Mennan
Cenneti de veriyor aynı merhamet

Madem O var
O’nundur bahar
Ve O’nundur hayat
Bahar, insana bakar
Hayat insana.
O varsa hayatında
Sana her şeyler var

XXIV
ATEŞ


O büyürken
Hep yanında olmayacaksın sen
Yanında olanlar da
Şefkatli olmayacaklar hep

Masum çocukların
Ateş içinde kıvranmaları
Nazik vücutlarına
Bir idman, bir riyazet
Söyleyemedikleri sızılar
Dünyanın gelecek dağdağalarına
Dağ gibi mukavemet

Öğrenmeliler
Ayrılacak onlardan her şey
Çocukluk, gençlik ve hayat
Şah damarlarında kalacak
Sadece rahmet

XXIV
EY GENÇ!


İhtiyarlara bakmakta büyük sevaplar var
Her genç mürur-u zamanla er geç ihtiyarlar


XXV
CERİHA


Ey sızlanan kardeş!
Hem kutsi bir tiryak
Hem sızına bir deva,
Tevbe ve istiğfarı
Yetmiş defa okumak

Cerihaların dünya kadar büyükken
Dünyaya muhabbetin
Nasıl da cazip
O sana sırtlanlar gibi vahşi
Ve ummanlar kadar uzak
Bak!
En acımasız silahlar elinde
Firkat, ihtiras, öfke ve tuzak
Ona sevgi ile bağlanmak
Yaralar açıyor küçücük kalbinde

Sızılar
Kesiyor insanın iştahını dünyadan
Sızılar, girer girmez vücuda
Haram keyiflere bir set oluyor
Bozuluyor tuzaklar

Önceki ve Sonraki Yazılar