İmanı Güçlendirme Yarışı

Bediüzzaman Said Nursi, “İman, insanı insan eder; belki insanı sultan eder. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir" diyerek, tablolara yazılıp asılması gereken müthiş bir söz söylemiştir.

Bazı insanlar, iman ettikten sonra artık yapması gereken bir şeyin kalmadığını düşünerek kitapları raflara kaldırırlar. Kusura bakmasınlar ama sabit kalacak hiçbir şey yok. Çünkü her şey değişime uğruyor. Böyleleri imanın zayıflamasına sebep olacak birçok hallerde bulunurlar ama hiçbir şey fark etmezler bile… Böylece “Nasıl olsa imanım var” deyip, iman meselelerin üzerini kapatıverirler.

Sonra da bakarsınız ki bunlardan bir kişi, bir dostundan herhangi bir ihtiyaç için borç istemiş, vermeyince küsüvermiş. Ya da ebeveynini dünya meşgalesi nedeniyle ziyaret etmeyi aksatmış. Veya ev satın almak için faize bulaşmış... Velhasıl İslâm’a ters düşen bu ve buna benzer daha birçok hal, hareket ve karaktere bürünmüş olabilir. Kim bilir, belki de bu gidişatla kendisinde bulunan imanın yok olmasına sebep olacak sözler de sarf etmiş olabilir. Ancak bunun farkında bile değildir. Örneğin, “Bu zamanın hayat şartlarında faiz yemek haram değil” diyerek, kendisinde bulunan imanın yok olmasına sebep olmuş olabilir, vesaire...

O halde “Ben iman ettim!” demekle iman sabit kalmaz. Eğer kişi imanını güçlendirmek için çaba sarf etmezse, imanın zayıflamasına veya yok olmasına sebep olabilir. Bu nedenle mü’min; iman hakikatleri hakkında bol bol kitap okumalı, sohbetlere katılmalı, radyo-televizyon, dergi ve MUHABBET MEDYA sitesi gibi dini yayınlardan faydalanmalıdır. Nasıl ki her an havaya, yemek yemeye ve su içmeye ihtiyaç duyarız. Aynen öyle de iman hakikatlerini almaya ihtiyaç duyarız.

Şayet bir insan, “Ben dini ilimlerin tümünü öğrendim, artık olgunlaştım ve ilim öğrenmeye ihtiyacım kalmadı” diyorsa, bu ihlâstan uzak gafletle söylenmiş bir söz olur. Hem Allah katında yükselmenin ve alçalmanın sınırı ve sonu yok ki!.. Ayrıca insanın her ne kadar birikmiş ilmi varsa da her an gaflete kalabiliyor. Çünkü insan nefis taşıyor. Bu nedenle şeytan, insana her an kötü ve olumsuz telkinler verip vesveselerle saldırabiliyor. O halde şeytanın zararlarını önlemek için her daim ve ölüme kadar iman hakikatlerini almaya devam etmeliyiz. Hem bizler iman hakikatlerini çok duymaya ve almaya muhtacız; çünkü unutunca gaflete dalıp yanlışlar yapabiliyoruz. Ancak iman hakikatlerini almaya devam eden, dinine ihlâslı ve samimi bir şekilde sarılır ve Allah’a aşkla bağlanır. Çünkü böyle biri, dinini yakinen tanımıştır.

Aşk şairimiz Hz. Mevlana, "Bende yüzlerce Leyla'nın Mecnun'un aşkı var. Sadece O'na hayranım!.. diye belirtir. Ayrıca can sıkıntısı bu çağın hastalığı olmuştur. Yine Hz. Mevlana, "Can sıkıntısı aşksızlıktan doğar." diye buyurur. Dolayısıyla Allah'a aşık olup O'na muhabbetle bağlanan insanın canı sıkılmaz.

Hakikaten eğer dünyaya imani bakış açıyla bakarsak, henüz hayattayken, dünyamızı cennete dönüştürmüş oluruz. Zaten cenneti bu dünyada bulamayan ötelerde bulunması da düşünülemez. Elbette bunun yolu da Allah'ı hakiki anlamda sevmekten geçer. Şayet bütün insanlık; Allah'ın yarattığı varlıklarla O'nun varlığını görür, bilir, tanır ve anlayarak adeta imanı güçlendirme yarışına girerseler; insanların yok oluşu için üretilen nükleer silahlar toprağa ve tarihe gömülmüş olur. Böylece tüm kavga ve çekişmeler biter. Hem Allah sevgisinden daha leziz hiç bir şey olamaz ki!

Nasıl ki bir kıza aşık olan bir erkeğe kuşların sesi kendisine müzik gibi gelir. İşte Allah'a aşık olanın hali de aynen buna benzer. Ve nasıl ki bizler, bir insanın güzel özelliklerini tanıdıkça severiz. Aynen öyle de mü’min, iman hakikatlerini öğrendikçe, Allah’ı tanır ve O’nu tanıdıkça sever. Sevdikçe de O’nun için bir şeyler yapmak ister. Bunun ardından Peygamberimize, salih zatlara ve İslâm dinine muhabbet besler. Hakeza İslâm kardeşlerini de canı gönülden sever.

Eğer insan; aklen, fikren, kalben bu dünyadan doymuşsa aradığını bulmuş demektir. Elbette cennet doyum yeridir. Ancak sonsuzluğu bulmanın huzuru vesilesiyle cenneti henüz dünyadayken ruhunda yaşayan nefis, tatmin olan nefistir. Hem müminin, üzerine düşeni tam hakkıyla yapması Kur'an-i bir kriterdir. Ayrıca asıl kahraman, sonunu düşünendir. Sonunu gören göz iyi görür. Başka türlü gören göz aldanmıştır. İşte asıl böyleleri ileri görüşlü ve aydın insanlardır.

İslam şairimiz Mehmet Akif Ersoy: "Şehâmet dîni, gayret dîni, ancak Müslümanlıktır. Hakîkî Müslümanlık, en büyük bir kahramanlıktır. Cebânet, meskenet dünyâda sığmaz rûh-i İslâm'a... Kitâbullah'ı işhâd eyledim gördün ya davama...

Öte yandan Bediüzzaman hazretleri, "Bin canım olsa imana ve ahiretime feda etmeye hazırım." diyerek iman ve Allah aşkıyla yanıp tutuşmuştur. Hem Allah aşkı ve sevgisiyle dolu bir kalpten daha zengin bir hazine olamaz ki!..

Rabbimiz; bizlere imanla beslenmeyi ve Allah'a aşk ve muhabbetle dolu bir kalp ile iman üzere ölmeyi nasip etsin! Amin..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.