Maruf Özülkü

Maruf Özülkü

Mücerret gayret

Geçtiğimiz günlerde, Muhabbet Platformunun 23. toplantısı çerçevesinde Bursa'daydık. Bursa İttihad Derneği yöneticileri Mehmet Demirci, Mustafa Yılmaz, Abdulbari Aydın, Kemal Bayraktar, Veysi Er, Cihat Bakgör, Kemal Benek ve diğer kıymetli isimler güzel bir misafirlik yaşattılar bize.

Toplantıdan bir gün önce Bursa'daki camileri türbeleri ve diğer tarihi mekanları gezdirdiler. Meğer ki Bursa'nın her karış toprağında tarih, kültür, medeniyet ve irfan var imiş.

Bize bu hissi yaşatan ismini yukarıda saydığım -ve sayamadığım- bu Bursa eşrafına teşekkürlerimizi arzediyorum.

*

Bursa gezisinde beni adeta çarpan manzara ise Sultan Murad Hüdavendigar'ın duası ve bu duanın hikayesi oldu. Mustafa Yılmaz Abinin tatlı anlatımıyla heyecanla bir kez daha dinledik.

Sultan Murad, Orhan Gazi'nin oğlu olup, Bursa'nın fetholunduğu zaman dünyaya gelmiştir. Saltanatında Babası Orhan Gazi'den emaneti aldığı devleti Bursa merkezli olarak müesses hale getirmiştir. Bu yüzden Bursa'nın Osmanlılar'daki

adı olan Hüdavendigar ünvanı ismine eklenmiştir.

Aslında, Kosova Savaşı olarak bilinen ve Haçlı ordularıyla Osmanlıların şiddetli muharebe ettikleri savaştaki duruşundan bahsetmek istiyorum.

Savaştan bir gün önce düşman ordularına bakınca kendilerinden kat kat fazla olduğunu görür. Bu da yetmezmiş gibi, hava durumu da savaş meydanındaki düşmanın lehinedir. Toz bulutu Osmanlı okçularının menzili görmelerine engel olmaktadır. Savaşın mağlubiyetle sonuçlanma ihtimali Padişahı derinden etkiler.

Bir Berat gecesidir ve iki rekat namaz kıldıktan sonra başlar tazarru' ve niyaza...

"ZAFER NASİP ET; BEN KURBAN OLAYIM..."

Murad Han, gözyaşları içinde şu duâyı yaptı:

“Yâ Rabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden mâsum askerlerimi cezâlandırma!.. Allâh’ım! Onlar ki buraya kadar sâdece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı teblîğ etmek için geldiler!

"İlâhî! Bunca kerre beni zaferden mahrûm etmedin. Dâimâ duâmı kabul buyurdun. Yine Sana ilticâ ediyorum, duâmı kabûl eyle! Bir yağmur nasîb eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini âşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim!

Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrârımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızânı isterim.

Yâ İlâhî! Bu mü’min askerleri küffâr elinde mağlûb edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lutfet ki, bütün müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününün kurbânı da şu Murad kulun olsun!

Yâ İlâhî! Bunca müslüman askerin helâkine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar için ben cânımı kurbân ederim; yeter ki Sen beni şehîdler zümresine kabûl eyle!.. İslâm askerleri için rûhumu teslîme râzıyım... Beni gâzî kıldın. Sonunda lutfen ve keremen şehîdlik de nasîb eyle!.. Âmîn!”

sultan-murad-i-hudavendigarin-duasi.jpeg

KABUL OLAN DUA; ZAFER VE ŞEHADET

"Bu hâlisâne münâcâttan sonra Sultan, fevkalâde bir huzur içinde Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başladı. Çok geçmeden rahmet bulutları peydâ oldu. Kosova meydanı üzerine sağnak hâlinde yağmur boşaldı. Rüzgâr durdu. Toz bitti…

Bu tecellîlerin ardından düşmana hücûm edildi. Sekiz saat süren muhârebe zaferle netîcelendi. Murad Han, savaş meydanında bulunan yaralı ve şehîdlerin arasında dolaşıyordu ki, ölüler arasından yaralı bir Sırp askeri kalkarak:

“–Beni bırakınız; pâdişâhın elini öpüp müslüman olacağım!” dedi. Yaralı taklidi yapan Sırp, pâdişâhın elini öper gibi yaptı ve koltuğunun altında sakladığı hançerini hızla Hünkâr’ın göğsüne sapladı. Orada şehâdet şerbetini içen Murad Hân’ın duâsı da kâmilen gerçekleşmiş oldu…

(Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, I, 145,146)

FATİH'İN ŞİİRİ DE BU RUHU TAŞIR.

Fütühat ve zaferle İlayı Kelimetullah bayrağını dalgalandıran Osmanlılar'ın "kuru bir cihangirlik kavgası" gütmediğine dair bir senettir bu vak'a.

Nitekim birkaç asır sonra, İstanbul önlerine gelen ve Peygamber müjdesine nail olan Sultan 2.Mehmed'in niyyeti maksadı da bundan başka bir şey değildir.

Nereden mi biliyoruz?...

Avni mahlasıyla yazdığı bir şiirinden mesela...

FATİH'İN NİYETİ NEYDİ?..

"İmtisal-i cahid-ü fillah oluptur niyyetim
Din-i İslâm'ın mücerred gayretidir gayretim

Fazl-ı Hakk ü himmet-i cünd-i ricalullah ile
Ehl-i küfrü ser-teser kahreylemektir niyyetim…

Enbiya ü evliyaya istinadım var benim
Lütf-i Hak'tandır hemen ümid-i feth-i nusretim

Nefs ü mal ile nola kılsam cihanda ictihad
Hamdülillah var gazaya sad-hezaran rağbetim

Ey Muhammed mucizat-ı Ahmed-i Muhtar ile
Umarım galip ola a'da-yı dine devletim

O RUH BU RUHTU...

Alemde asırlarca şanla şerefle İslam sancağını dalgalandıran kahramanlığı besleyen asıl muharrik sebep, Fatih'in buyurduğu gibi, "mücerret İslam gayretiydi.

Seferden sefere koşturan, dünyaya meydan okuyacak kadar kuvvet veren ruh bu ruh imiş.

Tarihi yaşanmışlıkları bu ruhu anlamadan okumak eksik oluyor. Bu ruh yükseldikçe gayretle ve ilimle buluştukça Cenab-ı Hak nusret vermiş. Ne zaman bu ruhtan uzaklaşılmış ve ilim gayret yerine dünya saltanatına dönüştürülmüş o zaman geriye düşülmüştür.

TARİH ŞAHİTTİR Kİ...

Müslümanların İslamiyeti hayatına esas almasıyla gerilediğini iddia eden sayısız örnekler vardır. Hepsini zikredemeyiz. Aksine din ile dünyamız doğru çizgide olduğunda ve Allah'ın rızasını merkeze koyduğumuzda muvaffakiyetin hasıl olacağını öğrenmemiz gerekiyor bir kez daha.

Yazımızı şu tesbitle noktalayalım:

"Hem tarih şahittir ki, ehl-i İslam ne vakit dinine tam temessük etmişse, o zamana nisbeten terakki etmiş; ne vakit salabeti terk etmişse, tedennî etmiş. Hristiyanlık ise bilakistir. Bu da mühim bir fark-ı esasiden neşet etmiş."

(Bediüzzaman Said Nursi. Risale i Nur Külliyatı. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum