İncitme Sev

Alvarlı Efe’nin bestelenmiş “incitme” redifli, insanın içine işleyen güzel bir şiiri vardır. Öğütle lirizmin eşsiz bir terkibi olan bu şiir, besteyle icra edildiğinde kulaklardan kalbe doğrudan inmek gibi bir özelliğe sahiptir. İncitme, diye başlar, incitme, diye sona erer fakat tesiri öyle hemen sona ermez, insanın iç âlemini dalgalandırır, kalbi sarsar, nefsin kulağını çekerek kendine gel der gibi bir etki yapar:

Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet ü nâlân olan insânı incitme
Târik-i aşkda bî-çâre-i hicrânı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-i Rahmân’ı incitme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma Fahr-i âlem-i zî-şânı incitme

Şiirin yukarıya aldığım bölümü tasavvuf edebiyatımızın, neredeyse bütün muhtevasına sahiptir. Sakın, der. Neden sakınılacağını hemen söyler: Sakın kimsenin kalbini kırma! Mümin, kâfir, günahkâr salih diye ayırmaz: Kimsenin kalbini kırma! Kalp kırılınca can acı duyar. İkinci uyarı: Kimsenin canını incitme. Aslında bu söz bir anlamda Müslümanı tarif eden hadis-i şerifin şiirle ifadesidir. Elinden ve dilinden insanların emin olmasını ifade eder.

İnsan ebedî âlemden bu dünya gurbetine sınanmak üzere gönderilmiş bir gariptir, öz vatanını anıp özler, hasret çeker. Oraya ne zaman döneceğini bilemez, bu bakımdan adeta esir gibidir. Yaratılmışların en şereflisi, en ağır imtihana tabi kılınmış; omuzlarına yerlerin ve göklerin üstlenmekten çekindikleri emaneti almıştır. Bu yükün altına girince de karşısına onu caydıracak nice badireler, vartalar çıkarılmış. Bir yandan ebedi âlem özlemi, bir yandan emaneti sağ selamet yerine ulaştırma endişesi duyarlı o kalpleri perişan eder, ulvi bir hüzne salar. Alvarlı Efe, insanın bu hazin haline dikkat çekerek bizi uyarır; derdi başından aşkın olan bu garip insanı incitme!

İnsan yaratılırken, arzu ve isteklerine sınır konulmamış; emaneti taşıyıp taşımayacağını sınamak için karşısına İlahî buyruk çıkmış. Kıskanç olan Yaratıcı, insanın kalbini kendine tahsis etmiş, muhabbetle donatmış. Herkes bunun farkında mı bilinmez… Hassas kalpler bu muhabbetin farkına varır ancak. İnsan gün olur mecaz köprüsünde tereddütler, gelgitler yaşar, içindeki sevgi pınarını olur olmaz mecralara salıverir. Sonra varlıkların geçici olduğunu anlayınca sevgisini asıl kaynağına yöneltir, saadetin kapısını çalar. Bunu söylemek kolay fakat da bedelinin ağır olduğu pek umursanmaz. Oysa Hallac-ı Mansur, Nesimî, Sühreverdi darağacını boylamaktan kurtulamamış. Gün olur aşk yolunda Yunuslar, Mevlanalar, Câmîler çıkar bu muhabbetin pınarından kana kana içer de taşkınlıklardan korunmuş olarak yolculuklarını kazasız tamamlar, düğüne gider gibi sonsuz ülkenin yolculuğuna çıkar, ünya kapısını kapar, ebedi âlemin kapısından içeri süzülür. Alvarlı Efe, asli vatan özlemiyle, gurbette feryat eden, “insanı incitme” derken bütün bunları göz önüne almıştır her halde…

Gönül, “Hâne-i Rahman”dır, Allah’a aittir. Söz söylerken dikkat etmek, özen göstermek gerek. İnsan, öfke baldan tatlıdır deyip kapılırsa dönülmesi, telafisi imkânsız yıkımlar yapabilir. O zaman gerçek pehlivanlık olan sabırla sınanır. Öfkesini tutup bağlayan galip çıkar. Muhatabın bütün tahriklerine ve yanlışlarına sabırla katlanmak, ayniyle cevap vermemek en büyük pehlivanlık… Biri seni üzdü mü, incitti mi, sen aynısıyla karşılık verme! Kalp kırma zira insan kalbi “Arş-ı Rahman, hane-i Rahman”dır. Sabır kalkanı ile kem sözlere, uygunsuz davranışlara karşı çıkıldı mı, kalpler kırılmaz, düşmanlar dost olur. Bir tebessüm bir kin kasırgasını bertaraf eder.

Bendin beşinci mısraı bütün söylenenleri özetler gibidir: Eğer insan isen insanlığının gereğini yap, bir canı incitme! Can incitmek ne korkunç bir cürüm! Bir canı inciten ne olur: Günahkâr! Neden? Çünkü Hz. Peygamber’in emrini çiğnemiş, uymamış, canı incitmiş, kalbi kırmış olur. Ümmetine karşı sonsuz bir şefkat taşıyan Hz. Peygamber, ümmetinden bir can incinirse doğrudan incinir. İmanın gereği kardeşini sevmektir. O’nu incitmek gayretullah’a dokunur. Bu da pek ağır bir bedel olmaz mı? Alvarlı Efe’nin şiirinin tamamını adeta bu bend özetler. Merak edenler önce şiiri okuyup sonra da Mükerrem Kemertaş’tan dinleyebilirler.

Alvarlı Efe’nin şiiri çağlar ötesinden seslenen Yunus’un kapısına götürdü. Yunus bana da kulak ver, gönül yıktınsa ilmine, salih sandığın amellerine güvenme, gönül yapmak Kâbe yapmaktır, diyordu:

İlm ü ‘amel ne assı bir gönül yıkdunısa
Ârif gönül yapdugı berâber hicâz ile

(Y. Emre)

Halkı incitmek, Hakk’ı incitmektir. Muhabbetullah kahramanı, aşk şehidi, iki cihana sığmayan Seyyid Nesîmî insanların uygunsuz davranışlarından bezmiş, gafletten uyanarak mecazdan hakikate yönelmiş ve kendisine yapılan eziyetlere, hakaretlere karşılık vermenin Hakk’ı inciteceğini düşünerek, başını ve kalbini büyük bir mahcubiyetle Hakk’a çevirmiş O’na dayanmayı tercih etmiş fakat kalp kırmamış olarak teslim yolunu seçmiştir:

Dünyenin ehlinden usandı gönül
Gaflet uykusundan uyandı gönül
Hakkı incitmekten utandı gönül
Hakka döndü Hakka dayândı gönül

Yavuz Sultan Selim’in veziri Tâci-zâde Cafer Çelebi mecazdan köprüsünden henüz geçmemiş olmalı ki, “Eşiğinde göz yaşlarımı görüp incitme, zira akarsu varsa çimen daha güzel olur” diyerek mecazî aşktan döktüğü gözyaşlarını güzel bir sebebe bağlar.

Görüp incitme eşiğinde gözüm yaşlarını
Ki çemen dahi latîf olur akar âb olıcak

Âşık Çelebi, Kur’an’daki Süleyman ve karınca kıssasına telmihte bulunarak başka bir pencere açıp bize der ki, yeryüzünde kendisinden karınca incinmediğine ödül olarak Allah tarafından Hz. Süleyman’ın tahtını gökte rüzgâr götürse şaşılır mı?

Elinden yer yüzünde çünki mûr incinmedi anun
‘Aceb mi gökde tahtın yel götürdiyse Süleymânun

(Âşık Çelebi)

Kanunî devrinin şairler sultanı Bâkî dostlarına karşı daha bir hoşgörülü görünür; her ne kadar dert, tasa dostlardan gelse de onların sözlerinden, hareketlerinden kişi incinmez, incinmemeli der. Dostlar âşıkların hassas kalplerini bilmeden, düşünmeden kırabilir. Günlük hayatta bunu çok yaşarız değil mi? Kimi zaman yersiz bir nükte, gereksiz bir zekâ gösterisi karşımızdaki insanın kalbini tuzla buz eder de biz fark etmeyiz. Dostlukların bozulması sudan sebep denilen bu dikkatsizliklerin ya da “nasıl olsa alınmaz” anlayışının sonucu değil mi? Bu bize bir uyarıdır; önce dostların hatırını gözetecek, onların kalbini incitmekten, kırmaktan sakınacağız:

Gam u guşşa dil-i uşşâka yârân-ı safâdandur
Göñül hazz eyler anlardan kişi yârâne incinmez

(Bâkî)

Leyla Hanım zarafeti, “dünyada dostu incitmemek olarak” tarif eder. Ahbabını, dostunu incitme, o senden incinmesin. Bu kısa dünya hayatı insanları kırmaya incitmeye değmez. Hele incinen bir ahbapsa daha bir sakınmak gerek:

İncitme sen ahbâbıñı incinmeye senden
Bu ‘âlem-i fânîde zarâfet budur işte

İnsanın kendi huzuru, mutluluğu da bir bakıma başkalarını incitmemeye bağlıdır. Çevresindekileri incitende huzur olmaz. Ya vicdanı rahatsız olur ya da muhatabından beklemediği bir cevapla karşılaşır. Her iki durumda da huzuru kaçar. Nebzî, bu insani özelliğe dikkat çeker ve “Ey dünyanın şahı, gönlünün ferah olmasını istersen hatır incitme” der.

Olmak dilerseñ hürrem-dil âhir
Ey şâh-ı ‘âlem incitme hâtır

(Nebzî)

Muvakkit-zâde Pertev, bize samimi bir ikazda bulunur: İnsanların kalbini incitme, senin de kalbin incinir, incitilir der ve ilave eder: Kimseyi incitme, sen de kimseden incinme. Dünya huzurunu özetleyen iki mısra:

Seniñ de incinir kalbiñ kulûb-ı nâsı incitme
Ne sen bir kimseden incin ne senden kimse incinsin

Diyarbakırlı Muhib bir insanlık prensibini hatırlatır. Allah’ın kulları olmaları hasebiyle her insan mükerrem ve muhteremdir. Kimseyi hor görme hakkımız yoktur. İnsana yaraşan hoşgörü sahibi olmak, olaylara ibret ve hoşgörü gözüyle bakmak ve en önemlisi kimseyi incitmemek. Sana eziyet de edilse, sıkıntı da verilse sen gönül kırmaktan sakın diye seslenir:

Cihanda her işi hoş gör ilişme nâsa hor bakma
Aman incitme bir nefsi hazer eyle gönül yıkma
Ne vechile ‘itâb olsa tahammül eyle sen bakma

Hasan Rıza, insanları incitmemenin büyük ödülünü hatırlatır; doğru yoldan sapmayan kalp kırmayanların akıbetinin Cennet olduğunu söyler:

Gayrı yola gitmeye bir kulu incitmeye
Böyle olan kimseye cây ola huld-i berîn

Naz, bir halk şairi; sözleri kalbinin derinliklerinden duyguyla bezenmiş olarak dudaklarından dökülür:

Âşıklar seninçün düşmüşler derde;
Bir de Nazi var mı, yokla defterde.
Gönül yıkma, kemlik etme bir ferde,
Bu dünyada senden kul incinmesin...

Yirminci yüzyılın mutasavvıf şairlerinden Darendeli Seyyid Hulûsî bir rubaisinde, incitmeyi değil gönül yapmayı ısrarla tavsiye eder ve bir gönül yapmanın Hz. Süleyman’ın mülküne eş değer olduğunu söyler: Ey canım, lutf edip tenezzül etsen dünyanın bin canına değerdi. Bir gönül yapmaya çabalasaydın mutlak olarak Hz. Süleyman’ın mülküne değerdi:

Lutf edip ey cânım etsen tenezzül
Bin cân-ı cihânı değerdi mutlak
Bir gönül yapmayı kılsan teemmül
Mülk-i Süleymân’ı değerdi mutlak

İncitmeden, incinmeden söz ederken aşk, hikmet, sosyal hiciv ve vatan sevgisiyle her kesimin takdirini kazan şiirleriyle mümtaz bir yere sahip olan Abdurrahim Karakoç’un hatırlamamak mümkün mü? İncinmesin başlıklı şiirinde duygularını nefis bir üslupla dile getirir, gölgesinde oturulan ağacın bile incitilmemesi gerektiğini söyler ve ilave eder öyle temiz bir hayat sür ki öldüğün vakit mezar senden incinmesin. Mezarın incinmediği kullardan olmak ne büyük bahtiyarlık!

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin
.

Bestami Yazgan, hassas şair duyarlığıyla çiçeklerle iyi geçinmeyi, gülün incitmemeyi, bırakın insanları meyvesini koparırken küçük bir dalı incitmeyi bile hoş karşılamaz. Konuşurken dikkatli olmayı boşboğazlık etmemeyi, iyi bir söz söylemeyeceksek susmayı tavsiye eder. Olur ya ağızdan çıkan bir söz karşımızdakinin kalbini kırar, incitir:

Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus.’
Dili incitme gönül.

Yazgan, Yaratan’dan dolayı kişinin incitilmemesi gerektiğini hatırlatır; kul hatalı olabilir ama onu yaratandan dolayı incitmemek gerekir, der:

Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine
Kulu incitme gönül.

Sözü çok uzattım, farkındayım; söz konusu incitmek, incinmek olunca kalemi dizginlemek zor oluyor. Günlük hayatımızda kimi zaman farkına varmadan incitici olabiliyoruz. Sözü söylemeden önce ölçüp biçmeli, gideceği hedefi iyice belirlemeliyiz. Ağızdan çıkan sözün geri dönüşü yoktur. Söz de ok gibi, kurşun gibidir hedefi bulunca dönüşü de telafisi de olmaz. Daha çok da dostlarımızla konuşmalarımıza, davranışlarımıza özen göstermeliyiz. İncitmekle değil sevmekle yükümlü olduğumuzu unutmamalıyız. Söze bir Erzurumlu mutasavvıfın, Alvarlı Efe’in şiiriyle başlamıştık. Dilerseniz son sözü yine bir Erzurumlu ile İbrahim Hakkı’nın mısralarıyla bitirelim:

Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum