Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Hizmetimizde Müsbet Hareket (II)

Üstad Said Nursi, teveccüh-ü nası istemediğinden dolayı, insanların kendisini ziyaret etmelerinden de hoşlanmaz, bunun yerine Risale-i Nurları okuyarak iman ve Kur’an hakikatleri ile meşgul olmalarını tercih ederdi. Yine de uzak yerlerden sırf kendisini görmek için gelenleri mümkün olduğu kadar kırmaz ve kısa bir süreliğine dahi olsa kabul eder ve bazı hususları özellikle vurgulamaya çalışırdı. Said Nursi Hazretlerinin ziyaretçilerle yaptığı sohbetlerle ilgili olarak Tarihçe-i Hayat’ta geçen ifadeler şu şekildedir:

“Fakat biz müsbet hareket etmeye mecburuz. Elimizde nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir" diyerek, Nurun, din düşmanlarını mağlup edeceğinden, müsbet hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan Risâle-i Nur’un siyasetle hiçbir alâkası bulunmadığını; mesleğimizin en büyük esâsının ihlâs olduğunu, rızâ-i Ilâhîden başka hiçbir maksat ittihaz edilemeyeceğini, Nurun kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlâsla, müsbet hareket etmekle inâyet ve rahmet-i Ilâhiyenin Risâle-i Nur’u himâye edeceğini, ilâ âhir, beyân ederdi.’’

(Tarihçe, say.402)

Egemen olan ve ehl-i imanı sindirerek yönetimini sağlamlaştırmak isteyen zihniyet, en ufak bazı olayları dahi bahane ederek çok sayıda masum insana zarar vermiş, katletmiş, böylece korkutarak ve baskı altına alarak dini neşriyatın ve hizmetlerin tamamen bitmesi için her yolu kullanmaktan çekinmemiştir. Hatta Şeyh Said hadisesi bahane edilerek hiçbir alakası olmayan binlerce insan hapislere doldurulmuş, Takrir-i Sükûn Kanunu bu maksatla çıkarılarak, özellikle dini neşriyat yapan yazar ve yayın organları büyük baskı ve zulümlere hedef edilerek susturulmuştur.

Bir tertip ve tezgâh olduğu sonradan ortaya çıkan ve bir esrarkeş öne çıkarılarak sahneye konan Menemen Hadisesinden sonra da aynı baskı ve tutuklama furyasına devam edilmiş, söz gelimi olayla uzaktan yakından bir alakası olmayan Şeyh Esad Erbili Hazretleri, İstanbul’da yakalanmış ve daha sonra hastanede şüpheli bir şekilde vefat etmiştir. Bunun gibi çok sayıda misal vermek mümkündür. Üstad Said Nursi’nin bütün bunlar göz önüne alındığında, talebelerine yaptığı ‘’azami, dikkat, azami ihtiyar, azami tedbir’’ gibi ikazların ne kadar da önemli olduğu anlaşılacaktır. Said Nursi Hazretleri, "Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebep olunamaz" demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarane zulümler esnasında bir tek hadise meydana gelmemiş ve Bediüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabır ve tahammül ve yalnız îman ve İslamiyete çalışmayı tavsiye etmiştir. Ve bu gibi evhamların dinsizlik hesabına, maksad-ı mahsusla husûle getirildiğini herkes anlamıştır. (Tarihçe, 1992)

Çok önemli bir konu daha bulunmaktadır ve o da İslam’a hizmet eden diğer cemaat ve gruplarla münasebetlerde takip edilecek yoldur. Said Nursi Hazretleri, bu konuda da talebelerine her zaman müspet hareketi tavsiye etmiş, tartışma ve çatışmalardan hep uzak durulmasını istemiştir. Bu konu ile ilgili olarak verilebilecek çok sayıda örnek bulunmaktadır. Kendisi hakkında konuşan ve gıybetini yapan bir din âlimi ile ilgili olarak konuşulanları nakledenlere şiddetle tepki göstermiş ve söz konusu Zat’ı övmüş ve selam göndermiştir.

Diğer cemaat ve tarikatlarla ilgili olarak bir konu gündeme geldiğinde, onların hizmetlerinden her daim sitayişle bahsetmiş, takdir ve tebriklerini ifade ederek, onlara dualar etmiştir. Yirminci Lem’a’da Müslümanlar arasında zaman zaman ortaya çıkan ve nahoş bazı durumlara sebebiyet veren ihtilaf ve çekişmelerin önlenmesi ile ilgili olarak çok önemli bazı kaideler sıralamış ve bunların bu münasebetlerde mutlaka uygulanmasının lüzumuna işaret etmiştir. Konunun önemine binaen, İslam’a hizmet eden cemaatler arasında ihtilafları önlemek için Üstad Said Nursi’nin çare olarak sıraladığı düsturları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkîsi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.

Herkes kendi metodu çerçevesinde hizmetini yapacak, hizmetinin revaç bulmasını muhabbetle talep edecek ve bunu yaparken de asla diğer İslam’i hizmet ekollerini karalamayacak, tenkit etmeyecek, asla düşmanlıkta bulunmayacaktır. Hatta böyle konularla meşgul olmayı, mesai harcamayı büyük bir zül ve kusur olarak kabul edecek, zihnini, ilmini ve fikrini bile onlarla meşgul etmeyecek, müsbet hareket metodunu rehber edinerek, bütünüyle kendi hizmetine yoğunlaşacaktır. Bu çok önemli bir tarzdır ve faraza başka İslam’i hizmet cemaatleri ile uğraşan dini gruplar bulunsa bile, bunlar bahse konu edilmemeli, her zaman ve her vesile ile muhabbet ve kardeşlik duyguları tavsiye edilmelidir. Bu ısrar, muhakkak ki, eğer varsa bunu yapan diğer insanlara da ders olacak ve bu yanlış hareketlerinden vazgeçmelerini netice verecektir.

2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek

Müslümanlar arasında birlik, beraberlik, muhabbet ve kardeşliği gerekli kılan çok sayıda bağlar ve ortak noktalar bulunmaktadır. “Evet, tevhid-i imani (iman birliği), elbette tevhid-i kulubu (kalblerin birliğini) ister. Ve vahdet-i itikat dahi (inanç birliği) dahi, vahdet-i içtimaiyeyi (sosyal hayatta dayanışmayı) iktiza eder. Çünkü ‘’Mümin kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır, tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. (Mektubat, sayfa;254)

3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, "Mesleğim haktır" yahut "daha güzeldir" diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden "Hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.

4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle

5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek.

6. Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,

7. Nefsini ve enâniyetini,

8 . Ve yanlış düşündüğü izzetini,

9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder. (Lem’alar, sayfa;155)

Allah’a şükür bu çok dikkatli hizmet metodu ve müsbet iman hizmeti ile birçok senaryo bozulmuş, sahneye konulmak istenen çok sayıda oyun ve tezgâh, sahiplerinin suratında patlamıştır. İman ve Kur’an hizmeti, bu büyük dikkat ve ince sır sayesinde çok önemli badirelerden geçerek ve her geçen gün daha da inkişaf ederek günümüze kadar ulaşmış, milyonlarca insanın imanının kurtulmasına vesile olmuştur.

İşte Üstad Bediüzzaman Said Nursi, böyle önemli bir dönemeçte bulunan bir ülkede, tesis ettiği hizmet metodu sayesinde, gönüllere huzur, kalplere iman dolmasına vasıta olmuş, arkasında bu şuurla yetişmiş ve bütün dünyaya yayılarak en güzel bir şekilde iman ve Kur’an’a hizmet eden çok sayıda talebesini bırakarak ebedi aleme irtihal eylemiştir.

Ne mutlu O’na,

Ne mutlu Onlara…..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.