Mü'minin Sığınağı: İlim ve Zikir Meclisleri

İnsan sadece bedenden ibaret değildir.

Ruh, kalp ve beden bir bütün olarak yaratılmıştır. İnsanın içinde çok büyük bir dünya vardır. “Gönül dünyası” diye adlandırılan bu âlem, dış dünyadan katbekat geniştir.

Bu sebeple, nasıl ki bedenin hayatta kalabilmesi için maddî gıdaya ihtiyacı varsa, gönül dünyasının diri kalabilmesi için de ruhun manevî olarak beslenmesi gerekir.

Ruhun ve kalbin gıdası ise,

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” âyetinde bildirildiği üzere zikir ve tefekkürdür.

Nitekim Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder:

“Kalp iman ve zikirle hayat bulur, gafletle ölür.”

O hâlde ruhu ve kalbi daima canlı tutmak bir zarurettir. Bunun en etkili yollarından biri de Cenâb-ı Hakk’ın anıldığı ilim ve zikir meclislerinde bulunmaktır.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde:

“Rabbini zikredenle zikretmeyen arasındaki fark, diri ile ölü arasındaki fark gibidir.”

(Buhârî)

buyurarak zikrullahın insan hayatındaki yerini açıkça ortaya koymuştur.

Yine bir gün Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm sahâbeleriyle birlikte otururken:

“Cennet bahçelerine uğradığınız zaman istifade ediniz.”

buyurmuşlardır.

Sahâbeler:

“Cennet bahçeleri nerelerdir yâ Rasûlallah?” diye sorduklarında,

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Onlar ilim ve zikir meclisleri dir, ”

(Tirmizî)

diye cevap vermiştir.

Bu müjdeyi pekiştiren başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur:

“Bir topluluk, Allah’ın evlerinden birinde Kitabullah’ı okuyup ondan ders almak üzere bir araya gelirse; üzerlerine sekînet iner, Allah’ın rahmeti onları kuşatır, melekler etraflarını sarar ve Allah onları katındaki yüce cemaatte anar.”

(Müslim)

Bu ne büyük bir müjde, ne büyük bir saadet!

İlim meclislerine devam etmek; Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini celbetmeye, ruhen beslenmeye, imanın kuvvetlenmesine, manevî yaraların tedavisine ve hüzünlü kalplerin sürura kavuşmasına vesile olur.

Aynı zamanda bu meclisler, inanç birliği içinde olunan, hayata aynı pencereden bakılan ve gayesi Allah rızası olan dostlukların kurulduğu müstesna ortamlardır. Bu sohbetlerde birlikte olunan kimseler, ebedî hayatta da yol arkadaşı olacak ebedî dostlardır. Nitekim Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.”

buyurmuştur.

Bu yönüyle ilim ve zikir meclisleri, yalnızca kalbi değil, insanın bütün varlığını kuşatan bir tesir meydana getirir. İnsan bu ulvî ortamlarda ruhunda bir ferahlık ve inşirah hisseder. Ruhun huzura kavuşması bedene de yansır; bu hâl, psikosomatik (ruh–beden ilişkili) birçok rahatsızlığın iyileşmesine dahi yardımcı olur.

Ayrıca Allah’ın anıldığı yerlerde bulunmak, modern psikolojide “güvende olma hissi” olarak tanımlanan duyguyu da güçlendirir. Böyle ortamlarda bulunan insan, dünyevî telaşlardan uzaklaşır; stres ve kaygı yerini huzur ve emniyete bırakır. Ayrıca aldığı manevî güç pozitif bir bakış açısına ve doping etkisi yaparak dünyevî işlerinin kolaylaşmasına da katkıda bulunur.

Bununla birlikte ilim ve zikir meclisleri, haramların ve günahların her yönden kuşattığı bu zamanda mü’min için büyük bir tahassungâh, yani sağlam bir sığınaktır.

Şahsî kemâlâtımızı geliştirmek, imanımızı muhafaza edip kuvvetlendirmek kadar; toplumsal birliğin tesis edilmesi, mü’minler arasında uhuvvetin, muavenetin ve tesanüdün güçlenmesi adına da cami, medrese ve sohbet meclisleri gibi ilim halkalarına katılmak son derece mühimdir.

Zira “Cemaatte rahmet vardır."

Yâ Rabbi!

Kalplerimizi zikrinle diri eyle, bizi gafletten muhafaza buyur.İlim ve hikmet meclislerinden ayırma, salih kullarınla beraber eyle.Ruhlarımıza huzur, hayatımıza bereket, âhiretimize selâmet ihsan eyle. Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum