Hülya Yakut Üstündağ

Hülya Yakut Üstündağ

İman İnsanı İnsan Eder

Ve…
Kibri vardır insanın…
Bir damla sudan geldiğini, bir avuç toprak olacağını unuttuğu kadar.
Neyin havasına girer ki insan? Neye böbürlenir, niçin büyük görür ki kendini?
Havasından, tafrasından, egosundan yanına varılmaz bazılarının.
Öfkesi, zulmü, şımarıklığı, şükürsüzlüğüyle yarışır hayalleri, özlemleri, uzanamadıkları.
Bir mikroba yeniliyorken hem de.
Acıya dayanamıyorken.
Bir lokma için midesi guruldarken, hasret duygusu yakarken meselâ.
Yaşlanmayı istemez. Ama eli ayağı tutmayan, gözü görmeyen, kulağı duymayan biri olmaktan kendini kurtaramayacak kadar aciz iken.
Hasta olmaktan kaçar. Nerden nasıl ne zaman gelip, yakasına yapışıverir umulmadık hastalıklar.
Hür iradesiyle, ölçüp biçer eşini, işini amma, umduğu gibi yürümez tercihleri.

Kibri vardır insanın.
Acizdir; büyüklenir.
Zayıftır; şişinir.
Belaları, düşmanları çoktur; yokmuş gibi böbürlenir.
Elinin uzanabildiği yer kadardır iktidarı.
Bir damla sudur başı, bir avuç topraktır sonu.
Peki İlahi mazhariyeti niye bu kadar kıymetlidir?
Niye ahsendir?
Cennete layık kılınmıştır?
Onu acizlikten, çaresizlikten, zayıflıktan, cismani değersizlikten çekip alan, kıymetlendiren cevherdir değerli kılan. Yücelten. Yaratıcının muhattabı yapan.
İnsanı hayvandan aşağı olmaktan kurtaran, Cehennem ateşinden azad eden, insanı insan eden iman cevheridir.
Ameline mana kazandıran, hayatına renk getiren, ömrüne ebedi kıymet biçen yegane nişandır iman.

Çünkü:
İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi,
Ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi,
Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i kübrası,
Ve İsm-i Âzamı taşıyan âyetü’l-kürsîsi,
Ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri,
Ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru,
Ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve ekilmesine nezarete memur,
Ve yüzer fenler ve binler san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı,
Ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebedin gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı,
Ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı,
Ve semâ ve arz ve cibâlin kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrâyı omuzuna alan,
Ve önüne iki acip yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı,
Çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî,
Ve Kâinat Sultanının İsm-i Âzamına mazhar ve bütün esmâsına en câmi’ bir âyinesi, ve hitabât-ı Sübhâniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hassı,
İla ahir….

Risale-i Nurlarda insanı değeri insan haline getiren ifadelerden anladık aslında ne kadar değerli olduğunu.

Cismani, bedeni ve şekli itibariyle kandan kemikten, etten bir varlıktır ve o cihette ölüp çürümeye mahkumdur.

Maddesinin durumu onu eşref-i mahlukat olmasına mani olmadığına göre, manâda yükselmek ve yücelmek için varız.

Gurur ve kibirlenmek için değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.