Atilla Yargıcı
Hastalık, kader-imtihan ve ceza ilişkisi; Prof. Dr. Hüseyin Çaksen haksız mı?
Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çaksen'in MS hastalığına ilişkin “Thieme” dergisinde yayımlanan “Patients' Supernatural Beliefs on Cause of Multiple Sclerosis” başlıklı makalesine bazı hekimler tarafından eleştiri yapılmış. Hocayı savunan öğrenciler de bulunuyormuş. Peki ne demiş Hüseyin Çaksen hoca?
Çaksen’in geçmişte, “Türkiye’de en çok uluslararası yayın yapan bilim insanları” ve “Dünyanın en etkili bilim insanları” gibi listelerde yer aldığı, Türkiye’de pediatrik nöroloji alanında otör (sahasında bir çok konuyu ilk kez yazan) bir profesör ve makaleleri dünya çapındaki en önemli bilimsel dergilerde yayınlanmış bir hoca olduğu bilinmektedir.
Adı geçen dergiye yayınlanan makalesinde şunları dile getirmiş:
“Klinik pratiğimizde, MS hastaları da dahil olmak üzere birçok nörolojik hastanın hastalıklarını kadere ve Allah'ın iradesine bağladığını gözlemledik, çünkü kadere (İlahi belirleme) inanç İslam'ın inanç temellerinden biridir. Yani "her şeyin Yüce Allah tarafından belirlendiği" inancıdır." Ayrıca Allah'ın şu sözlerine de inanmaktadırlar: "Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet meydana gelmez" ve "O'nun bilgisi dışında hiçbir yaprak düşmez."Bazı hastaların bahsettiği diğer doğaüstü inançlar arasında, yaşanan deneyimin Allah'ın bir lütfu, imtihanı veya cezası olduğu fikri de yer almaktadır ve bunlar Kur’an'da, hadislerde ve/veya tefsirlerde belirtilmiştir.
Sonuç olarak, dünyadaki pek çok kültürde MS hastalarının hastalıklarının nedenini dini bağlamda doğaüstü nedenlere bağladıklarını vurgulamak isteriz. Bu inançlarını, tepkilerinden korktukları için sağlık profesyonelleri ile paylaşmamışlardır. İkinci olarak, bilimsel olarak kanıtlanamasa da, bazı MS hastalarında hastalığın ana nedeninin Allah'tan bir hediye, sınav veya ceza gibi doğaüstü nedenler olduğuna kuvvetle inanıyoruz. Üçüncüsü, kader, Allah'ın takdiri, Allah'tan bir hediye veya imtihan gibi doğaüstü sebeplere inanan birçok MS hastası psikososyal, zihinsel ve ruhsal olarak huzur ve rahatlık bulmuştur. Bu nedenle, sağlık profesyonellerinin doğaüstü nedenler konusunda dini bağlamda eğitilmesi ve MS hastalarının doğaüstü inançlarını sağlık profesyonelleriyle tartışmaya teşvik edilmesi gerektiğine inanıyoruz.”
Dünya çapında ünlü bir doktor olan profesör Çaksen makalesinde MS hastalarının kendi hastalıkları hakkındaki değerlendirmelerine yer veriyor, kendisi de inançlı bir doktor olarak bunlara katıldığını bildiriyor. Hastalıkla kader, ceza ve sınav ilişkisinin bilinmesinin ve böyle inanılmasının hastaları rahatlattığına dikkat çekiyor.
Aslında Çaksen’in dikkat çektiği hastalık inanç bağlantısı ve ilişkisi yalnızca MS hastalığına mahsus değil. İnsanın başına gelen her türlü musibet ve hastalıkla inanç arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.
Allah inancı olmayan, materyalist bir bakış açısına sahip olan doktorların, profesörlerin veya diğer insanların hastalıkla inanç ilişkisini kabul etmeleri zaten beklenemez. Ancak onların kabul etmemesi gerçeği ortadan kaldırmaz.
Aklı başında olan hiçbir insan, insanın ve bütün varlıkların rastlantısal olan, tesadüfi bir şekilde ortaya çıktığını iddia edemez. Bu insanın aklına aykırıdır. Elimizde cep telefonu, yani yazı yazdığımız kalemin tesadüfen olduğunu iddia edemeyen bir kimse, insanın da rastlantı sonucu oluştuğunu iddia etmesi mümkün değildir. İnsanı ve bütün varlıkları bu kadar mükemmel bir şekilde yaratan Allah’tır. Hiç inanmadığını söyleyen kişiler bile bu kadar düzenli işleyen bir evreni çekip çeviren bir güç olduğunu kabul ediyorlar. İnsanın dünyaya gönderilmesi kendi arzusu ile olmuyor. Bu, yüce Allah’ın takdiri ve istemesiyle olmaktadır. İnsanın dünyaya gönderilmesinin bir amacı da sınavdır. Yüce Allah Mülk suresinde, ölümün ve hayatın insanların hangilerinin amellerinin daha iyi olduğunun ortaya çıkarılması için yaratıldığını bildiriyor. Yani biz bir sınavdayız. O zaman başımıza gelen her şeyin bu sınavla bir ilişkisi var. Fakirlik, zenginlik, güzellik, çirkinlik, hastalık, sağlık, ölmek ya da yaşamak gibi her husus insanın sınav edilmesiyle ilişkili. İnsanın kendi bedene hükmeden bir varlık değil. çünkü bedeni, ruhu, duyguları kendisinin malı ve mülkü değil. Hepsi de bize yaratıcımız Allah tarafından verilmiş, beden ve ruhumuzun derinliklerine yerleştirilmiştir.
Bedenin işleyişini idare etmek insanın işi değildir. Biz insanlar bu idareden aciziz. Beden ve duygularla donatılmış ruh mülkümüzün sahibi maliki Allah’tır. Allah da mülkünü istediği hale dönüştürebilir. Bu bizim müdahalemiz olmadan meydana gelen değişiklikler, hastalıklar bizim kaderimizde olan şeylerdir. Biz bunlar neden bizim başımıza geldi diye düşünüp Allah kader ve takdirini tenkit etmeye kalkışırsak bir şeyi değiştiremeyiz ama biz bunun sıkıntısını çekeriz. Ama bir taraftan hastalıkların tedavisi için uğraşırken, diğer taraftan bunların imtihan için Allah’ın bizi takdir ettiği bir şey olduğunu bilirsek, sabırlı oluruz. Bu sabırlı olmak bizim dayanma gücümüzü artırır, acizliğimizi ve zayıflığımızı anlamamıza yardımcı olur. Bu da bizi Allah’a yaklaştırır, O’na hakkıyla kulluk yapmaya sevk eder. işte bu açıdan düşünürsek, hastalık o makalede bildirildiği gibi Allah’ın insana bir hediyesi olarak düşünülebilir.
Vücudunda bir hastalık olan bir hastanın bazen o hastalığına sebep olacak hiçbir şey yapmadığı anlaşılıyor. Yine inançlı bir doktor olan merhum Haluk Nurbaki, bunun hücrelerin kaderi olduğunu söylemişti. Yani insanın kaderi olmuş oluyor. Bu inanç, hastalığın tedavisi sürecinde de insana iyileşme ümidi veriyor. Çünkü hastalığı veren Allah Şafi ismiyle şifasını da verir. Onun için dua ediyor. Bu dua bile insanın Allah ile iletişime geçerek huzur bulmasını sağlıyor.
Hastalıklar bir ceza olarak da düşünülebilir mi? Çocuklar için elbette hayır. Çocuklar için Allah’ın takdir ettiği hastalıklar onların bağışıklık sistemlerinin güçlenmesini sağlayıcı yönleri bulunmaktadır. Ölümle sonuçlanırsa bu zaten çocuğun ebedi olarak cennete gitmesine sebep olur. Allah ve ahiret inancı sağlam ve kuvvetli olmayanlar bunu anlaması ve teselli bulması zordur. Ancak büyükler için hastalıkların insanın hatalarına keffaret olduğu hadislerde bildirilmektedir. Hadislerle konuyla ilgili şöyle buyurulur:
“Allah ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı müslümanın günahlarını, ağacın yapraklarını döktüğü gibi döker” (Buhârî, Merdâ, 3)
“Herhangi bir müslümanın başına hastalık ve diğer sıkıntılar gelirse, Allah onlar sebebiyle onun günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi döker” (Buhârî, Merdâ, 13, 16; Müslim, Birr ve’s-Sıla, 45; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, I, 441.)
“Yorgunluk, hastalık, keder, üzüntü, eziyet ve iç sıkıntısından, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şey sebebiyle Allah, onun günahlarını örter” (Buhârî, Merdâ 1; Müslim, Birr ve’s-Sıla, 52)
O halde hastalıklar sabırlı olmak kaydıyla dünyada insanın günahlarının affedilmesine sebep olur. Eğer bir insanın günahları yoksa, o zaman mertebesinin yükselmesine sebep olacağı söylenebilir. Nitekim peygamberlerin başına gelen hastalık ve musibetleri bu şekilde değerlendirmek mümkündür.
İnançlı bir doktor ile inançsız ya da materyalizmin, pozitivizmin çok etkisinde kalmış bir doktor arasındaki fark, hastalıklarla inanç, sınav, kader ve ceza arasındaki ilişkiyi kurmakta kendisini gösteriyor. İnançlı doktor bütün bunlarla hastaya ümit verirken, diğeri ise ümitsizlik aşılamaktan başka bir şey yapmaz. Said Nursi Barla Lahikası isimli eserinde inançlı doktorları “bahtiyar doktorlar” olarak nitelendiriyor. Şu bir gerçek ki inanç, hastaların morallerini düzeltiyor, streslerini azaltıyor. İnancı sağlam, bahtiyar doktorların artmasını temenni ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.