Kudüs Nasıl Kurtulur?

İsrail, ne zaman Filistin halkına zulmetmeye başlasa, İslam ülkelerindeki Müslüman halk, refleks olarak benzer tepkiler gösterir; Önce Yahudi meşeli ürünler protesto edilir (marketlerde bu tür ürün o kadar çok ki onları protesto edince geriye fazla bir şey kalmıyor maalesef. O yüzden bu protesto çok uzun sürmüyor) Ardından Cuma namazı sonrası ya da hafta sonu yürüyüşler, gösteriler yapılır. “Kahrolsun İsrail”, “Yaşasın Filistin” sloganları atılır ve görevi yapmış olmanın huzuru ile evlere dönülür.

Müslüman Devletler ise İsrail’i “şiddetle” kınar, İsrail’in “terör devleti” olduğunu tekrarlar ve sessizliğe bürünür. İsrail ise bunların hiçbirini umursamadan korkusuzca ve şımarıkça çirkefliğini yapmaya devam eder. Genellikle de yaptığı yanına kâr olur.

İsrail’in bu pervasızlığı, cesaretinden ya da askeri gücünden gelmiyor. Onun cesareti, etrafındaki Müslüman devletlerin ve halkın pasifliğinden, uyuşukluğundan geliyor. Aslında hepimiz işgal altındayız fakat farkında bile değiliz.

Yahudiler, işgale Kudüs’ten veya Filistin’den başlamadılar. Bakın işgal nereden ve nasıl başladı:

İngiliz Sömürgeler bakanı William Ewart Gladstone, Kur'ân-ı Kerim’i elinde tutup diyor ki: "Bu Kur’an İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakikî hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya Kur'ân'ı susturmalıyız veyahut Müslümanları Ondan Soğutmalıyız."(Tarihçe-i Hayat)

Lozan Anlaşmasından sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Curzon'un verdiği cevap:

"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz." (Emirdağ Lahikası–II)

Bakın, işgal buradan başlamış. Adım adım neslimizi Kur’an’dan, İslam’dan soğutmuşlar. Lozan Anlaşmasından sonra hızla dinsizleştirme projeleri hayata geçirilmiş. Ahireti inkar eden kitaplar yazdırılmış, namazla dalga geçilmiş, hocalar aşağılanmış, camiler kapatılmış, ezanlar susturulmuş, medreselere kilit vurulmuş, Kur’an alfabesi yasaklanmış. Sefahat, lehviyat teşvik edilmiş, nefislerin hoşuna gidecek eğlenceler tertiplenmiş, Köy Enstitüleri kurularak erkek ve kızlar arasındaki mahremiyet, iffet çiğnenmeye çalışılmış… Sonra radyoyla televizyonla, internetle, sosyal medya ile yavaş yavaş ama planlı bir şekilde uyutulmuş, uyuşturulmuşuz.

Bunun neticesinde; Kur’an raflardan inmez olmuş, seccadeler çeyiz sandıklarına kilitlenmiş, iman hakikatleri sohbetlerin konusu olmaktan çıkmış, onun yerine top’tan poptan konuşur olmuşuz. Bizi biz yapan seciyelerimizi birer birer yitirmişiz. Yalan, gıybet, riya, ahlaksızlık, sosyal pazarda rağbet görmeye başlamış. Kimliğimizi, kişiliğimizi kaybetmiş adeta yürüyen cenazeler olmuşuz…

Onlar işgale kafalarımızdan, kalplerimizden, ruhlarımızdan, evlatlarımızdan başladılar ve işgal ettiler bizi. Hani bir söz var; Çanakkale’yi geçemediler ama çanak antenle girdiler mahremimize. Biz işgal edilmişken Kudüs-ü Şerifi nasıl kurtaracağız?

Öyleyse onların işgale başladığı yerden, biz de fethi başlatmalıyız. Kalpler ve zihinler İslam’ın ve iman hakikatlerinin nuruyla aydınlanmalı, zihin ve kalbimizi ele geçiren, habis ruhun pençesinden kurtulmalıyız. Kısacası düştüğümüz yerden tekrar ayağa kalkmalıyız. O zaman sadece Kudüs’ü değil, tüm dünyayı fethedebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum