Said Yargıcı
En Büyük Akılsızlık
İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken Bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi sanki kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçer gider. İşte o beyinsizlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir.
(Yunus, 11/12.)
Cenab-ı Hak bu ayetle her şeyden önce insanın yaratılış bakımından zayıf, belalarla karşılaştığında sabrının, nimetlere erdiğinde de şükrünün az olduğuna dikkatlerimizi çekiyor. Cenab-ı Hak insana bir bela, bir sıkıntı verdiği zaman, bu sıkıntının gitmesi için her durumda Allah’a yalvarıyor, dua ediyor. O sıkıntının gitmesini, onun yerine güzel nimetlerin gelmesini istiyor.
Cenab-ı Hak da onun duasını kabul ettiğinde, onun sıkıntısını giderdiğinde, ona nimetler ihsan ettiğinde bu defa şükrü unutuyor. İnsanda bu açıdan nimetlere karşı bir nankörlük var. Nimeti verenin Allah olduğunu, O’na hamd etmesi, şükretmesi gerektiğini aklına bile getiriyor. İşte Cenab-ı Hak insanın böyle davranmaması gerektiğini ifade ediyor. Bunun sebebi de gaflet ve şehvetin insanın diğer duygularını istila etmesidir. Bu durum ayette kötüleniyor.
İnsanın yapması gereken, gelen belalara sabretmektir. Belanın gitmesi ve nimetlerin gelmesine de şükretmelidir. İnsan sadece sıkıntı anlarında dua eder, Allah’ı hatırlarsa bu noksan bir hatırlama olur. Rahat, bolluk, genişlik anlarında Allah’ı hatırlayan, O’na şükreden bir insan, sıkıntılı anlara düşerse, o durumlarda Allah Onun duasına icabet eder, cevap verir. Bu yüzden peygamberimiz (s.a.v) buyurmuşlardır ki, “sıkıntı anında dualarına cevap verilmesini isteyen kimse, bolluk anlarında Allah’a duayı çoğaltsın.”
Bir insan bir bela, bir sıkıntı, bir musibetle karşılaştığında şunları yapması gerekir:
Her şeyden önce başına gelen belanın, musibetin Allah’ın takdiriyle geldiğini, O’nun kazası olduğunu kabul etmelidir. Kalbiyle ve lisanıyla asla itiraz etmemelidir. Çünkü bizim vücudumuz bizim mülkümüz değildir. Allah’ın mülküdür. Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Güzel isimlerini bizim vücudumuzda değişik şekillerde tezahür ettirir.
Aynı zamanda Cenab-ı Hak Hakimdir. Boşuna, abes bir iş yapmaz. Her şeyde bir hikmet vardır. Başımıza gelen musibetler ve belalarda da bizim gördüğümüz ya da görmediğimiz bir çok hikmetler olabilir. Örneğin bir musibetin uyandırmasıyla dünyanın boş olduğunu anlayıp Allah’a kulluk yapan nice insanlar vardır. Bu yüzden musibetten istifade etmek gerekir. Musibeti devam ettirmesi adaletinden, gidermesi ise onun fazlındandır.
Diğer taraftan bir insanın başına musibet geldiği zaman, dua etmekle birlikte asıl sabretmek ve Allah’ı zikirle meşgul olmak gerekir. Bunun daha faziletli olduğu beyan edilmektedir. Bu konuda Hz. Eyyüb aleyhisselam bizim için güzel bir örnektir. Allah’ın zikirle meşgul olmak, Hak ile meşgul olmaktır. Bir şeyi istemek ise, nefsin hazzı ile meşgul olmaktır. Dua ettiği zaman da, dini için faydalı olanı Allah’tan istemek gerekir. Sadece dünyası için iyiliği istememek gerekir.
İnsan bir belaya, bir musibete maruz kaldığında eğer sadece o belanın gitmesiyle meşgul oluyorsa, o belayı vereni düşünmüyorsa, o insan rahatlık anlarında da hep nimet ile meşgul olmuş, Mün’im ile, yani nimeti ihsan ve ikram eden Allah ile meşgul olmamış demektir. Rahatlık anında nimetten çok Mün’im ile meşgul olan insan, sıkıntılı anlarında da beladan çok, belayı veren ile meşgul olur. Zaten önemli olan de belayı kimin verdiğini bilmektir. Belayı vereni bulan ve bilen bir insan; belanın yüzüne güler, o güldükçe bela küçülür ve tebeddül eder, değişir. Bela artık bela olmaktan çıkar, insana sevap kazandıran bir fabrikaya dönüşür.
En büyük akılsızlık, sıkıntılı anlarda dua ederken, bolluk zamanlarında verilen nimetlere nankörlük etmektir. Akıllı bir insan sıkıntılı anlarında Allah’a dua ederken, bolluk anlarında da şükretmeyi unutmayan, yani nankörlük etmeyen kimsedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.