Raşit Duran
‘Yanılmışım Tanrı Varmış’ - 2
önceki yazı:
Geçen hafta, Antony Flew isimli İngiliz filozof ve Yanılmışım TANRI Varmış isimli kitabından bahsetmiştik. Uzun soluklu bir bilimsel ve zihinsel yolculuktan sonra Tanrı’ya inandığını ilan eden filozof bu kitabında, “Benim İlahi varlığı keşfetme yolculuğum şu ana kadar aklın uzun bir hac yolculuğu olmuştur. Argümanın beni peşinden götürdüğü yere gittim. Ve bu argüman beni kendiliğinden var olan, değişmez, maddi olmayan, her yerde hazır ve nazır ve her şeye Kadir bir Varlığın var olduğunu kabul etmeye götürmüştür.” demiştir.
“Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir. Ve insanın gaye-i aksâsı, o ubûdiyete ulûm ve kemâlâtla yetişmektir.” Ve “Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.” (Sözler)
Bir bilim felsefecisi olarak Antony Flew, baba-oğul Kant’ın “Bilgelik” yolundan gitmek istemelerine ve kendisinin de gençliğinden beri Sokratik yöntem dediği “Kanıtın götürdüğü yere gitme” ilkesine bağlı olmasına rağmen ömrünün altmış küsur yılını, var olanın yokluğunu inkâr çabası ile geçirmiş; varlığın aydınlık dünyasındaki kanıtları görmezden gelip, yokluğun karanlık dünyasında olmayan delilleri aramıştır. Elbette süslenmiş iddialar aklını ikna, kalbini tatmin, ruhunu ve vicdanını işba etmemiş/doyurmamış olacak ki, fıtri bir arzu olan hakikati taharri/araştırma meyli onu aradığı Tanrı’sına ulaştırmış, O’nu bulduğunu ve O’na inandığını ilan ettirmiştir.
“Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. ‘Bize Hâlık’ımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar’ dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.” (11. Şua)
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yazarın üniversite yıllarına denk gelmiş; savaşın vahşet ve dehşet verici manzaralarına şahit olmuş; 1942 yılında Oxford Üniversitesi öğrencisi iken resmi olarak Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne asker olarak alınmıştır. Antony Flew, adım adım nasıl ateist olduğunu anlattığı Yanılmışım TANRI Varmış kitabında, savaş ortamında gördüğü kötülükler sebebiyle diyor ki, “Ateizme dönüşümün ilk sebeplerinden birisi kötülük meselesidir.” Yazara göre, “Her şeye gücü yeten sevgi dolu bir Tanrı” inancı, kötülük meselesiyle bağdaşmamaktadır. Oysa “İyilik Allah’tan (cc) kötülük nefistendir.” fehvasınca, evet hayrı da şerri de yaratan Allah’tır (cc), fakat hayra rızası vardır şerre ise yoktur. Bediüzzaman, “Şeytandan istiaze sırrına dair” telif ettiği 13.Lem’a Hikmet’ül-İstiaze risalesinde, “Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü, halk ve icad umum neticelere bakar.” Ve “Öyle de şeytanların icadı, terakkiyât-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla, "Şeytanın hilkati şerdir" diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendine şer yaptı.”
Sitemizin saygıdeğer yazarlarından İlahiyatçı Atilla Yargıcı Bey’in, 6 Aralık tarihinde yazdığı “Kötülük problemi mi, inançsızlık problemi mi?” başlıklı makalesinde, kötülük meselesinin şahısların hayatına, psikolojisine ve inançlarına nasıl etki yaptığını, neticede “inançsızlık probleminin” kötülüğü intaç ettiğini gayet güzel izah etmiştir.
Evet, bilhassa günümüzde hem söylem hem eylem olarak kötülük yapanlar, bir de inançlı olduklarını iddia ediyorlarsa, bir değil bin kez düşünmelidirler. Yaptıkları kötülüklerin neye mal olacağını, dine karşı nasıl bir vaziyet takınılacağını, şahısların inancı üzerinde nasıl menfi bir tesir yapacağını bilmelidirler. Kaldı ki, “Din dâhilde menfî tarzda istimal edilmez.” (Sünuhat) Edilirse, bundan ancak dine muhalif ve dindara hasım olanlar istifade eder, yararlanır.
Antony Flew de kendi ifadesiyle, “Dine karşı isteksiz geçen gençlik” saikasıyla ve kendi dönemindeki inançsız ve ateist bilim insanlarının etkisi altında kalmıştır. Fakat bunun yanında, kendisinin beğenip takdir ettiği Max Planck, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger ve Paul Dirac gibi ve daha başka pek çok, dinle barışık, inanç sahibi bilim insanı ve bilim felsefecileri de vardır ki, bunlardan, Kuantum Hipotezini ilk ortaya koyan Max Planck’in, “Din ile bilim arasında asla gerçek anlamda zıtlık olamaz, çünkü biri diğerinin tamamlayıcısıdır.” dediğini aktarır. Dini bilime, bilimi de dine karşıt göstererek bunları menfi tarzda kullanan din adamı veya bilim insanı, dün Antony Flew’de (ki, hakikati görmüş ve dönmüştür) olduğu gibi bugün de insanları dinden ve dini inançtan uzaklaştırmaktadırlar. İşte tam bu noktada Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar, Hızır misali imdadımıza yetişmekte ve bizleri ateizmin tuzağına, inançsızlığın girdabına düşmekten kurtarmaktadır.
Özetle; bilim felsefecisi Antony Flew’in “Yanılmışım TANRI Varmış” kitabı pek çok cihetten bize ibretli dersler vermektedir.
Mübarek Üç Ayların hakkımızda hayırlara vesile olmasını dilerim.
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.