‘Çiçekler Baharda Gelir’

“Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”

Münazarat

Başlıktaki hikmetli sözü söyleyen ve sonrasında müjdeyi veren Bediüzzaman’dır. Tıpkı bireyler gibi milletlerin de sosyal ve toplumsal hayat zemininde bahar ve kış mevsimlerine benzer dönemler olmuştur. Sosyal anlamdaki baharlar toplum hayatına huzur, barış ve mutluluk esintileri; kış da hayata mihnet ve meşakkati getirmiştir. Mesela, Saadet Asrı bir bahar mevsimidir ve yediveren gülleri misali çiçekler açmış, açan bu çiçekler başka zeminlere tohumlar saçmıştır. Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Hamzalar, Erkamlar, Talhalar, Zübeyirler, Ammarlar, Musablar, Esadlar, Ebu Zerler daha nice ezhâr Saadet Asrının baharında yetişmiş peygamber çiçekleridir. Bu zemini hazırlayan da Gül-i Muhammedî’dir (asm).

Mesela, Medine’ye muallim/öğretmen olarak gönderilen Musab (ra); Fars diyarına, Rum ülkesine, Mısır memleketine gönderilen elçiler de baharların gelmesi ve başka çiçeklerin açması için zemin hazırlamakla görevlendirilmişlerdi. Demek, elçilerin ve öğretmenlerin bu zamandaki en mühim bir vazifesi de çiçeklerin gelmesi için bahar zemini hazırlamaktır.

Evet bahar, hayat; kış memat/ölüm demektir. Mevsimlerin en güzeli, en lâtifi, ikinci bir dirilişin zemini ve zamanıdır. Çiçekler de ölümden sonraki ikinci dirilişi en canlı şekilde gösteren sanat eserleridir. Yine bahar; yeryüzü bahçesinde ilim, irade, kudret ve hikmet sahibi bir Sanatkârın çiçek dediğimiz, gözlerimizi ve gönüllerimize okşayan, nazik ve nazenin sanat eserlerinin sergilendiği zaman ve zeminin adıdır. Çiçekler de Sanatkârını en güzel şekilde gösteren kudret harikası sanat eserleridir. Kendilerine özgü biçimi ve şekliyle, boyası ve rengiyle, enfes kokularıyla gönlümüze efsunlu kelimeler, duygular ve düşünceler fısıldar; şairlere ve ediblere ilham kaynağı olurlar. Çiçek ile bahar, gül ile bülbül gibi birbirinden ayrılmaz yapışık ikizler gibidir. Ayrılmaları mümkün değildir.

Hem söylemek istediklerimizi ya da vermek istediğimiz mesajları, Yaratıcı Kudret’in sanat harikası çiçekleri üzerinden ifade ve ilan ederiz. Mesela, gül, insanlığın İftiharı Resul-i Ekrem’i (asm) sembolize ederken, aynı gül hem âşıkı hem maşuku temsil eder.

Mesela, hâl ehli âşık Yunus; Sordum Sarı Çiçeğe ilahisiyle bize, dervişle sarı çiçek arasında geçen konuşmayla, hazan ve hüzün ve geçiciliği sembolize eden sarı renk üzerinden ve çiçeklerin diliyle İlahi hakikat mesajları verir.

Nihayet çiçekler; Cemal sahibi bir Cemil Zat’ın varlığını, kafa gözü ve gönül gözü, basar ve basireti körelmiş insanlara bile ayan beyan gösteren; üzerinde, Sanatkârına ait izler, işaretler ve manalar taşıyan güzelliklerdir. Ve çiçeklerin vakti saati gelince arz-ı endam etmesi için önceden toprağı hazırlayıp, tohumu saçmak gerektir. Yani çiçeklere bahar zemini hazırlamak.

Kışın gelen çiçekler de vardır: Kardelen. Beyaz rahmetin altında ser çekip, boy atıp gelişen, mihnet ve meşakkate inat Sanatkârını âleme ilan eden bir başka eserdir. Aynen bunun gibi, teşbihte hata olmasın, Bediüzzaman ve saff-ı evvel talebeleri, toplumsal kış zemininde, beyaz rahmet altında ser çeken Kardelenler misali, “Çiçekler baharda gelir!” demiş, bu baharın zeminini ve zamanını hazırlamışlar, Risale-i Nur’u bir sefine-i Nuh, Anadolu’yu Cudi yapmak için cehd ü gayret göstermişlerdir.

Elbette kastımız atmosferik bahar değil; toplumsal ve sosyal zeminde çiçeklerin açacağı baharın gelmesiyle, milletimizin huzur ve mutluluk, refah ve barış, uhuvvet ve muhabbet, ittihat ve tesanüdü iliklerine kadar hissederek yaşayacağı bir zemin ve zamandır. Sosyal zeminimizde baharı getirmek de geciktirmek de bizim cüzi irademiz ve ihtiyarımıza bağlıdır. Zira sebeplere teşebbüs fiili duadır ve bu potansiyel olarak insana verilmiştir. Kuvveden fiile çıkması insanın niyet, istek, gayret ve ihtiyarı dahilindedir. Buna dair çok kıymetli ve ehemmiyetli bir misal verelim: Barla Lahikası, İkinci Zeyilde Bediüzzaman, “Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’aniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Adicevazlı Bekir Ağa’nın Sözler hakkındaki ihtisasatıdır.” sözüyle taltif ettiği Bekir Ağa, yazdığı bir mektupta, “Bu eserler başlı başına ayrı ayrı birer fatihtir” demiş; okutup dinlediği Risale-i Nurları muhtaçlara ulaştırmak için nasıl bir iştiyak duyduğunu, bu hususta kendisini vazifeli kabul ederek Isparta’da bahar zemini hazırlamak için gayret ettiğini anlatmış.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.