Mustafa Oral
Bir Kahraman Yetişiyor: Bekir Berk
Bekir Berk annesinin şefkat ve dua dolu bakışları altında büyüyüp Kırkıncı İlk Mektebinde öğrenime başlar. Okumaya çok meraklıdır. Evden çıkmadan soluk soluğa okur. Sınıfında Musevi asıllı çocuklar da vardır. Daha o yaşlarda milliyetçi duyguları kabarmaya başlar. Derslerine çok çalışarak birinciliği Musevi çocuklara kaptırmaz. 1938’da Gaziosmanpaşa Ortaokuluna kaydolur. 1941 yılında Kabataş Erkek Lisesine girer. II. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye’de de yokluk yılları başlar. Maaşı masraflara yetmediği için babası Bekir’i okuldan almak ister: Artık bir işe girsin, ev geçindirmede bana yardım etsin.
Annesi karşı çıkar. Saçını süpürge edip oğlunu okutacağını, bunun için gerekirse yiyip içmekten vazgeçeceğini söyler. Sesler yükseldikçe yükselir.
Bekir çekinerek araya girer: Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, üstünden bir yol geçer.
Bu söz babasını memnun eder. Maddi durumunun yeterli olmadığını ama isterse yatılı okula gönderebileceğini söyler.
Bekir onca maddi ve manevi zorluğa rağmen okuyup avukat olacaktır. Gençlik arasında yıldızı her gün biraz daha parlayacaktır. Mareşal Fevzi Çakmak’a rest çekmesi, Tan Mitingi gibi ses getiren olaylarda başrol oynaması, Milliyetçi dergilerde ve derneklerde görev alması, Kıbrıs ve Patrikhane hakkında konferanslar vermesi medyanın hayli dikkatini çekecektir fakat annesinin hiç dikkatini çekmeyecektir. Çünkü annesi Bekir’i bu günler için yetiştirmemiştir. Bütün bunlar güzeldir, kahraman oğluna yakışıyordur ama annesinin rüyasındaki kahraman ve Bekir’in rüyasındaki mücahit bu değildir.
1958 yılında Bediüzzaman’la yolları kesişecektir. Onun davasına gönülden bağlanarak onun ve talebelerinin avukatlığını üstlenecektir. İşte şimdi olmuştur. Rüyalar, dualar yerini bulmuştur. Annesi Bekir’i İslam fedaisi olarak yetiştirmek istemiş, Rabbi duasını kabul etmiş, oğlunu çağın İslam fedaisi Bediüzzaman ile karşılaştırmış, böylece onu İslam’ın bayraktarı kılmıştır. Bekir annesinin dualarını arkasına alarak cepheden cepheye koşacaktır. 67 ilin 66’sına gidecektir. Annesini her ne kadar çok sevse de anadan, yardan, serden geçecek kadar İslam davasına bağlanacaktır. Annesi, onun İslam kahramanı Bediüzzaman’a hizmet etmesinden çok memnun olacaktır. İhtimal ki yıllar önce Ayasofya’dan döndüğü gün gördüğü rüyada Bekir’in başını okşayan adam bu adamdır. Yıllar sonra oğluna şöyle seslenir.
“Oğlum vaktiyle gördüğün ve bana anlattığın rüyanın hakikati ne zaman tezahür edecek diye yıllarca bekledim. Ve şimdi görüyorum ki trenle, otobüsle, otomobille, tayyare ile mahkemeden mahkemeye gidip Risale-i Nur Talebelerini müdafaa etmen, binlerce Müslüman’ın hürriyetine kavuşmasına vesile olman ve iman ve Kur’an hakikatlerini açıklayan Nur risalelerinin iadesine karar alarak yine binlerce eserin kurtulmasına sebep olman Peygamberimizin işaretinin, emrinin tahakkuk ettiğini göstermektedir. Allah’ın hizmetini zayi etmesin, bütün fitnelerden korusun.”
Bunca güzel hizmetlerine rağmen Bekir son nefesine kadar o peygamber emrini yerine getirememekten endişe edecektir.
Balıkesir günleri
Rüyalar ve dualar zamanın içinde işlerken Bekir sınavlara hazırlanır. Balıkesir Lisesini yatılı olarak kazanır. İkinci sınıftan itibaren okumaya başlar. Okulda farklı dünya görüşlerinden insanlarla tanışır. Ayhan Songar da bunlardan biridir. Songar ile o günlerde başlayan dostluğu son nefesine kadar devam edecektir.
Ülke gündemine duyarlı hale gelir. Bol bol kitap okur. Gazeteleri, dergileri takip eder. Milliyetçi ve muhafazakâr dergilerin abonesi ve gönüllü dağıtıcısı olur.
Türkiye’nin genel manzarası Balıkesir Lisesine de yansır. Gençler sağcı, solcu şeklinde kamplaşır. Bekir kısa zamanda sağcı grubun dikkat çeken önderlerinden olur. Güçlü muhakemesi ve kültürü ile münazaralardan galip ayrılır. Birçok solcu genci etkileyerek muhafazakâr değerlerle buluşmasına vesile olur.
Balıkesir İstasyonun yanındaki tesise Demir Spor Lokali tabelası asılınca Türkçe olmayan ‘lokal’ sözcüğünü protesto etmek için bir grup liseli milliyetçi genci peşine takarak alana gelir. Yaptığı veciz konuşmadan etkilenen gençler galeyana gelerek lokal yazısı taşıyan camı kırarlar. Bu olay üzerine okul idaresinden ihtar alır.
Gündelik yaşamında kibar, nazik biri olmasına rağmen fikri tartışmalarda sertleşir, cevvalleşir. Bu durum bazılarını rahatsız eder. “Yasak yayınlar okuduğu” gerekçesiyle okul idaresine şikâyet ederler. Bunun üzerine üç ay uzaklaştırma cezası verilir. Kitaplarına ve dergilerine el konulur. Bekir şok olur. İlk kez kitap okumanın suç olduğuna şahit olmuştur. Bu durum onu daha da bileyler. İstanbul’a döner. Kabataş Lisesine kaydını yaptırır. Mezun olduktan sonra da İstanbul Hukuk Fakültesine girer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.