Hülya Yakut Üstündağ

Hülya Yakut Üstündağ

Demir-Tren ve Biz

Kimi dostlar zaman zaman tatlı-sert uyarıyor. Kimi amaan boşver diyerek, kimi kızarak ki… Belki de ben öyle hissediyorum. Kimi ayıplayarak. Ki… Bunu da hissediyorum????

Ah! Ki Lokman bi-haber demiş üstad.

Elimizin hamuruyla kalem tutmak, düşüncelerimizi, feryatlarımızı, hayallerimizi, umutlarımızı, dualarımızı kağıda dökmek (eskilerde kaldığımız nasıl da belli oluyor. Oysa klavye demeliydim) bizim neyimize?

Sol görüşlü bir aileden geliyorum. O zamanın en radikal gazete ve dergileri girerdi evimize. Annem babamdan gizli bizi, tanıdığı bir hoca hanıma göndermişti. Neden bilmem hiç de sormadım niye diye. Tesettürsüz, ibadetsiz olmasına ve Kur'an okumasını bilmemesine rağmen, biz öğrenelim istemişti galiba. Rahmetli pederim, bunu fark ettiği gün evde kıyamet koptu.

"Ben kızlarımı aydın, çağdaş, Atatürkçü yetiştirecem" deyişi halâ kulaklarımda.

Ama güzel ahlak sahibiydi babam. Asla ve asla rüşvet almazdı. Kimsenin namusuna bakmaz, parasına hasetlenmez, makamına taş koyup koltuk için numara çekmezdi.

Okurdu. Hem de çok. Bize de okutur, tüm sol yayınları alırdı.

Okuya okuya, okumanın nasıl bir hazine olduğunu öğrendik.

Ailemizden göre göre, insani faziletlerin, zaman içinde (dindar veya değil) kişilerce saygı duyulduğunu gördük.

Aziz Nesin'in bir kitabı hediye edilmişti. Babam: "Oku ve bana özetini anlat" demişti. Yaşıma göre bayağı ağır geldiğinden, okumuş ama anlamamıştım. Bunun mahcubiyeti içinde kıvranırken rahmetli demişti ki: "Benim okumadığım kitabı sana oku ve anlat demem hataydı."

Neyse uzatmayayım. Uzun yazı yazmayı da, okumayı da çok sevmem.

Sadede gelecek olursak...

Albenili, renkli, süslü kitaplar alıyoruz çocuklarımıza. Okusun, öğrensin istiyoruz.

Peki biz okuyor muyuz?

Geç saatlere kadar oturmasına, bizimle beraber televizyon seyretmesine göz yumarken, ne bekliyoruz onların yarınlarından?

Veya basit bile olsa, yaşına göre bir konu seçip, o konu üzerinde tartışıp, fikir ifadesi alıştırmalarını hangi sıklıkta yapıyoruz?

"Amaan boşver" diye diye geldik bu günlere. Ve toplumun hali ortada.

Şikayete gelince, adeta yarışıyoruz.

Solcu bir babanın, dirençli, bilgili, mücadeleci, fikrini ifade etmekten çekinmeyecek kızlar yetiştirme gayreti bizde de var mı?

Ne zaman ki, ailecek yüzümüz İslâm'a döndü, Risale-i Nur'ları tanıdık, işte o zaman okumanın meyvelerini dünya ve ahiret terazisinde tartmakta zorlanmadık.

Evet. Elimiz her daim hamurda olmalı. Kabul.

Anne olarak, eş olarak, ev sahibesi olarak bunu bilmek elzem.

Elzem de...Ahiret yolculuğunda, azığımız hamur işlerinden ibaret değil ki.

"Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde imanım yanıyor. Evladım tutuşmuş yanıyor" iken, amaan boşveremiyoruz işte. Karınca misali, su taşımaktır niyetimiz.

Başlığı okuyan muhterem!...

Demir-tren ve biz?...

Ne alâka mı diye sordunuz?

Söyleyeyim.

Demirden korkan, trene binmez.

Habeşli Bilâl'in kızgın kumları yakmıyorsa bedenimi.

Koca taşları benim de canımı kanatmıyorsa.

Sümeyye'ler gibi dik duramıyorsam Hind'lerin karşısında.

Elim hamurlu olsa ne yazar, olmasa ne yazar?

Cennet reyhanlarıyla dost edindirmeliyim evlatlarımı.

Sürünerek de olsa, rıza makamına odaklanmalıyım.

Madem ki müslümanım. Madem ki Cenneti arzu ediyorum.

Madem ki sahil-i selâmet yolcusuyum.

O halde devam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum