Sanat Dünyası Neden Atatürkçü Kesildi?

Yeşilçam’dan tiyatro oyuncularına varıncaya kadar sanatçı kesiminin bir ortak mahallesi vardır. Bu mahallede Atatürkçüsü de solcusu da var. Sağ ve muhafazakar kesimin o mahallede yaşama şansı yoktur. Bu mahallenin ortak paydası Türkiye tarzı laikliktir.

Sanatçı kesimin içinde Kemalist ideolojiyi benimseyenler olmakla birlikte çoğunlukta olmadıklarını söyleyebiliriz. Ancak bazı zamanlarda bütün sanatçıların bir anda Atatürkçü kesildiklerini görürüz. Eğer duyarlılıkları Kemalist ideolojiden dolayı olmuş olsaydı Disney tarafından iptal edilen Atatürk dizisi’ne ciddi tepki gösterirlerdi. Gazze’de çocuklar katledilirken duyarsız / sessiz kalan muhalif sanatçılar bir anda bir ağaç için ortalığı ayağa kaldırabilmektedir. Aslında onlar için Atatürk, ağaç, çevre vs duyarlılığı muhalif bir duruştan ibarettir. Cumhuriyet tehlikede diyenler aslında asıl amaçlarını gizlemektedir. Cumhuriyetin temel kazanımları dedikleri de bizim bildiğimiz halkın kendini yönetmesi, yönetimde söz sahibi olması değildir. Onlar için cumhuriyetin kazanımları aslında Tek parti rejiminin getirdiği Avrupai inkılaplardır. Yoksa ‘halkın kendi kendini yönetmesi’ olarak bilinen cumhuriyetin uygulandığı bir ülkede cumhuriyeti tehlikede görmezlerdi. Aksine halkın tercihi dolayısıyla böyle bir seçim sisteminden de memnun değiller.

Sanatçı kesimi –içlerinde Kemalistler olmakla beraber- hayat tarzlarından taviz vermemek için “Atatürkçülük Şemsiyesi” altına sığınıyorlar. Kendi hayat tarzlarının tehlike altında olduğuna inandıkları zaman cansiparane Atatürkçü kesiliyorlar. Sözde sanatçı olarak görülen bu kesim sefih hayatlarının yok olmasından korkuyorlar. Paranoya ile şeriatın gelebileceğini tevehhüm ediyorlar. Bediüzzaman hazretleri bu zihniyeti şu şekilde özetlemiştir: “Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilan ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, adab-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lazımdır.

‘Şeriat gelecek’ söylemi 100 yıldır karşı mahallede ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen bir korku haline getirildi. Muhakeme-i akliyede noksan, sağını solundan farketmeyenler de onların bu korkusuna katkı sağlamış oldu. Şeriatın %99’u ahlak, ibadet, ahiret ve fazilete ait hükümlerden oluşur. Şeriatın %1’i siyasetle alakalıdır. İslamiyette sabit, statik bir yönetim şekli yoktur. Şeriat aslında bir yönetim biçimi değildir. Bediüzzaman hazretleri bu yüzden meşrutiyete de cumhuriyete de sahip çıkmıştır. Her fırsatta şeriatın aleme istibdat ve zalimane tahakkümü ortadan kaldırmak için geldiğini anlatmıştır. Şeriatı sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilet olarak görmüştür. Hürriyet, Meşrutiyet, Cumhuriyet, Meşveret gibi kavramlara şeriat adına sahip çıkmıştır. Bu kavramların içini şeriatın güzellikleri / düsturları ile doldurmaya çalışmıştır. İsimlerin değişmesiyle hakikatin değişmediğini bize ders vermiştir.

Aslında karşı mahallenin şeriattan korkması çok yersizdir. Sahip oldukları önyargılar yersiz olmakla beraber bu yönde bir gidişat da görülmemektedir. Allah’ın emir ve yasaklarından ibaret olan şeriatı toplum olarak hak etmiyoruz. Şer’i hükümlerin uygulanması için buna layık bir toplum olmalıyız. Toplumun %60-70’i mütedeyyin olmadıkça bunun konuşulması abesle iştigaldir. Tevhid-i imani ve tevhid-i kulüb sağlanmadan ittihad-ı İslam’ın tesis teşebbüsü gibi akim kalır. Şeriat en evvel şahsi hayatımıza, sonra aile hayatımıza en son toplum hayatımıza yansımalıdır.

Selam ve Dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.