Musibet Darbesine Karşı Nasıl Davranmalı?

Sabır, insanoğluna verilmiş olan bir kuvvettir. Bu kuvveti daha da ziyadeleştirmek insanoğluna bırakılmıştır.

İnsan bu dünyada imtihana tabi tutulmuş bir varlıktır. Bu dünya meydanında kendini sevdiği ve beğendiği gibi alâkadar olduğu her şeyi de sever ve beğenir.

Öyle geniş bir mahiyette yaratılmıştır ki bir çiçeği sevdiği ve istediği gibi tüm çiçekleri hatta tüm baharı ister ve sever.

Tabi bu süreçte insan, çok elemlere musibetlere, lezzeti acılaştıran ölümlere giriftar olur. Bu noktada Cenab-ı Hak tarafından fıtratına konulmuş sabır kuvvetini kullanmalıdır. Eğer ki bu kuvvetini sağa sola dağıtmadan, gerektiği gibi kullanırsa, bu sabır, ona ömrü boyunca yeter.

Ne yazık ki insanoğlu her zaman sabır cihetinde imtihanını kaybediyor. Üstüne sel gibi yağan belalara karşı şikayetçi bir tavır ile karşılık veriyor. Oysa sabır, kurtuluşun anahtarıdır. İnsan, anahtarı almadan kapıları açmaya çalışıyor ki bu pek de mümkün değil. Bu hali, bir ağaçta yetişen bir meyveyi henüz hamken koparıp yemeye kalkışanın hali gibidir. Meyve daha olgunlaşmamış ve yenilmeye hazır hale gelmemiştir.

Meyvenin kekremsi tadının dilinde uyandırdığı acı hissi ile meyveyi yere çarpar ve onun vazifesine son verir. Tıpkı hiçbir vazifesini doğru dürüst yerine getirmediği gibi başkalarının vazifesine de engel olur.

İşte insanoğlu böyledir. O kadar zayıftır ki, gün içerisinde yaşadığı çoğu basit durumlar onun moralini bozup canını sıkmaya yeterlidir. Örneğin elektrikler gidince hemen oflamaya, sular kesilince hemen gürlemeye, şarjı bitince nefessiz kalmaya, hava birazcık kararınca hemen yüzü düşmeye, başvurduğu bir iş için cevap beklerken olumlu-olumsuz, o gece yatakta dört dönmeye başlar. Hele ki acıkmışsa yemeğin sıcaklığına dikkat etmeden dilini yakmak pahasına hemen yemeye yumulur.

İstediğinin dışında bir şey olmayıversin. Birden başka bir canavara dönüşmeye başlar. Öyle ki, etrafındakileri kırıp döker, ağzından çıkanı kulağı işitmez olur. Haşa Allah’a da baş kaldırmaya başlar ve şikayet eden bir mahlukata dönüşüverir.

Bu hali, hem onu sıkıntıya sokar hem de etrafındakiler açısından çekilmez bir hal alır. Oysa her şeyin mahiyetine bakıp ya da bin düşünüp bir konuşan olmak gerekiyordu ki meydana gelen olaylar karşısında ne yapmamız gerektiğini daha iyi kavrayabilelim. İnsanoğlu işte, işin önemini dikkate almadan, hemen, çabucak ulaşma arzusundadır her isteğine.

“Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır. Maksut damına çıkamaz.” (1)

Böylece sabırsız davrandığı için hem ruhunda hem de bedeninde manevi yaralar açar ve istediğini de elde edemez, hazır anın lezzetini de kaçırır.

Bununla da kalmaz sabırsızlık haline bürünerek Allah’tan şikayet etmeye başlar.

“Evet, musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı.” (2)

Bazen kalbimiz sıkıntı çeker, ruhumuz daralır, içerisinde bulunduğumuz vaziyet bizi incitir. Bunun için Allah’a yönelip dua etmeli, bu vaziyeti hafifletmesini istemeli ve ona sığınıp ondan yardım dilemeli.

Yoksa, “bıktım, usandım, dayanamıyorum, niye her şey üst üste geliyor? gibi şikayet belirten cümlelerle haşa Allah’tan şikayetçi olmamalı.

Başımıza gelen her musibet Allah’ın izniyle geliyor. Bu musibetin amacı bize O’nu tanıtmak, O’na yöneltmek, O’nu hatırda tutmaktır.

Çünkü, biz başıboş yaratılmış değiliz. Bizi yaratan elbette bizi en çok bilendir. Ve bizi, bizden daha iyi tanıyandır. Bizi, gücümüz nispetinde imtihana tabi tutacaktır şüphesiz. ”Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz.” (3) ayetle de sabittir.

Evet, bizim hayat serüvenimizde başımıza gelen musibetlere karşı sabretmemiz gerekiyor. Çünkü, musibetin altında yatan rahmete ulaşabilmek için sabır gereklidir. En başta sakin olmalı ve başımıza gelen her şeyden haberdar olan bir Zatın olduğunu unutmamalı ve O’na dayanmalı.

Nice topluluklar gelip geçmiştir bu dünya kervanından. Her biri sabır ve şükür kuvvetine göre azığını alıp göçmüşlerdir. Bizler de eğer sağlam ve bizi kurtaracak bir azık istiyorsak, önce iman ile hayat bulmalı ve sabır ile yol almalıyız. Şüphesiz her insan ölümlüdür.

Ahiret yurdundaki baki ve sonsuz hayata talipsek ve istiyorsak, ona göre yaşamalı, ona göre hareket etmeliyiz.

Aksi takdirde hem dünyamız hem ahiretimiz ağlar. Şunu da kendimize düstur edinmeli: “Ey îmân edenler! Sabır ve namaz ile (Allah’dan) yardım isteyin! Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâberdir.”(4) Vesselam...


Dipnot:

  1. Mektubat, 23. Mektup Dördüncü Sual
  2. Mektubat, 23.Mektup Dördüncü Sual
  3. Bakara Suresi: 286
  4. Bakara Suresi:153

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum