Atilla Yargıcı

Atilla Yargıcı

Şarkıcı Gülşen gibi popüler insanların sorumlulukları

Farklı bir çağda yaşıyoruz. Teknolojik ve bilimsel gelişmeler baş döndürüyor. Radyo, televizyon, internet derken bir de buna metaverse ekleniyor. Bunlar insanın günlük hayatını, davranışlarını, ailesini, çocuklarını çok yakından ilgilendiren hususlar.

Şüphesiz ki, çocuklarımızı, gençlerimizi, ailelerimizi en çok etkileyen, davranış değişikliklerine yol açan en önemli unsur da internet.

Hayır ve şer, iyilik ile kötülük her zaman iç içe olmuştur. Kendisi, ailesi, çocukları ve toplumun iyiliği, ahlakı için çabalayanlar olduğu gibi, toplumu, aileyi, gençleri ifsad, dinî ve ahlakî değerleri dejenere etmek için çalışanlar da var. İkincisi birincisinden daha çok ve nefsanî şeylere teşvik ettiği için de çok daha etkili.

Bugün sosyal medya mecralarında en çok takipçisi olan kimseler şarkıcı, türkücü, sanatçı diye adlandırılan kimselerdir. Bu takipçilerin çoğu, bunları kendisine örnek alıyor. Özellikle gençler bu tür popüler kişilerin Giyim tarzlarını, konuşmalarını, davranışlarını, şarkılarını taklit ediyor. Hatta görünüş olarak sevdiği sanatçılara benzemeye çalışan çok insan var. Moda denilen çağın hastalığını insanlara bulaştıran en önemli kesim de bunlar.

Bir kişi kötü arkadaşına uyar yanlış yapar. Şeytana uyar hata eder. Nefsine uyar günaha bulaşır. Bunlar olabilen şeylerdir. İnsanoğlunun hata etme özelliğine uygun durumlardır. Ancak bu hatalarını fark eden insanlar kısa sürede yanlışlardan, hata ve günahlardan döner, iyilik yapmaya başlar. İnsanoğlunun kötülüklerle mücadelesi ölene kadar devam eder.

Bir yanlışlığı, bir hatayı , dinimizin, toplumumuzun genel ahlak ilkelerine uymayan davranışları hem yapıp, hem bunu sahnelerde sergileyip, hem de sosyal medya mecralarında dolaşıma sokmak farklı bir durumdur. Çünkü bu durum milyonlarca insanı birkaç saat içinde etki alanı içine almaktadır. Bu yüzden popüler olan kimselerin söylediği sözlere,yaptığı davranışlara, giydiği kıyafetlere dikkat etmesi gerekir.

Turist olarak bir ülkeye gittiğinizde önce oranın kültürünü, yaşam biçimini, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıklarını öğrenirsiniz. Niçin? o insanlara karşı saygılı olmak, yanlış bir davranışta bulunmamak için. O ülkeye gidip de o ülkenin önem verdiği değerlerle alay edemezsiniz. Ben özgürüm istediğimi konuşurum, istediğimi yaparım diye bir şey yok. Huzurlu olmak istiyorsanız milletin huzurunu bozmamanız gerekir.

Aynı durum kendi ülkemiz için de geçerli. Bu ülkede yaşayan bir insan, Müslüman olsun olmasın bu ülkenin değerlerini öğrenmek, ona göre hareket etmek zorunda. Nitekim özel olarak gittiği plaj kıyafetleri ile sahneye çıkan, poz veren sözüm ona şarkıcılara bu toplumun değerlerine saygılı olan diğer sanatçılar tarafından bile tepki gösteriliyor. Hatta onlardan birisi, toplumun manevî ve dinî değerlerine ters konuşan ve davranan Şarkıcı Gülşen için , “din ve ahlak dersi alsın. Öğrenmenin yaşı yok” diye tepki gösterdi.

Evet öğrenmenin yaşı yok. Toplumun dinî ve ahlakî değerlerini öğrenmek gerekir. Bunlara saygılı olmak herkesin görevi. Toplumu bozmanın, ifsat etmenin, yanlışa sürüklemenin kimseye bir faydası olmaz. Özellikle sosyal medyada ön plana çıkmış, şöhret olmuş insanların ağızlarından çıkan kelimelere dikkat etmesi, davranışlarına, giyim kuşamlarına çeki düzen vermesi elzem.

Çünkü radyo, televizyon, internet vasıtasıyla işlenen bir günah, yapılan bir yanlışlık bir olarak kalmıyor, ne kadar insana ulaşmışsa o kadar çok oluyor. İnternet gibi bir nimeti şükürde kullanmak yerine, nankörlükte, ahlaksızlıkta kullanmak çok büyük vebaldir.

Başkalarının zarar görmesine, ahlaken bozulmasına sebep olacak söz ve davranışları özgürlükmüş gibi göstermeye çalışmak da çok anlamsız.

Gerçek hürriyet Allah’a kul olmakla mümkün. Allah’a kulluk yapmayan nefsinin, kötü arzularının kölesi olur ve herkesi de nefsanî arzularının kölesi durumuna getirmeye çalışır.

Not:

Said Nursi ne demişti?

Said Nursi’nin konuyla ilgili Kastamonu lahikasında yer olan şu dikkat çekici cümlelerini takdirlerinize arz ediyorum:

Âhirzamanda bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. Eskide acaba âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi ve o âhirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki Kâinatın heyet-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harab olmasına sebebiyet verir, diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddid esbabını gördük.

Ezcümle müteaddid vücuhundan Radyomla anlaşıldı ki: O bir tek adam bir tek kelime ile, bir milyon kebairi birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günaha sokar.

Evet küre-i havanın yüzbinler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir nimet-i İlahiyedir ki, küre-i havayı bütün zerratıyla şükür ve hamd ü sena ile doldurmak lâzım gelirken, dalaletten tevellüd eden sefahet-i beşeriye, o azîm nimeti şükrün aksine istimal ettiğinden elbette tokat yiyecek.

Nasılki havarik-ı medeniyet namı altındaki ihsanat-ı İlahiyeyi, bu mimsiz, gaddar medeniyet hüsn-ü istimal ile şükrünü eda edemeyerek tahribata sarfedip küfran-ı nimet ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur ettiği insanları, en bedevi ve vahşi derekesinden daha aşağıya indirdi. Cehennem’e gitmeden evvel, Cehennem azabını tattırıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum