Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Muallim, Şair ve Edip Bir Nur Kahramanı: Hasan Feyzi Yüreğil (II)

serinin ilk yazısı…

Bu bölümde çok kısa bir süre içinde, bir ömre ancak sığabilecek büyük hizmetlere imza atan ve bu vasfı ile Denizli’nin medar-ı iftiharı olarak kahraman bir şehid olan merhum Hasan Feyzi’nin hayatına kısaca değinmek istiyoruz..

Hasan Feyzi, 1895 yılında Denizli’nin Acıpayam (Yüreğil) ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Acıpayam’da bahçıvanlık yaparak geçimin sağlayan Ömer Efendi, annesi ise, salihat-ı nisvandan Ayşe Hanım’dır. Yüreğil’de dünyaya geldiği için, daha sonraları bu soyadı almıştır.

Aynı zamanda o sıralar Melami tarikatının da şeyhi olan Muallim Hasan Feyzi Yüreğil’in Üstad’ı tanıması ve Risale-i Nur Talebesi olmasının da çok ilginç bir hikâyesi vardır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dünyaya geldiği dönemde Denizli’de Hasan Feyzi adında bir zat, etrafındaki insanları irşad ve tenvir etmekte, iman ve Kur’an hizmetinde bulunmaktaydı. Bir gün yine müridleri ile bir sohbette iken, birden sözlerini değiştirmiş ve şunları söylemişti: ‘’Bugün Kürdistan’da bir zat dünyaya geldi. Bu Zat ahir zamanda görevli büyük müceddit olacaktır.

Fakat kendisi bunu kabul etmeyecektir. İçinizden O’nun zamanına ulaşanlar, O’na tabi olsunlar’’ demişti.

Bu durumu Nur Talebelerinden Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu, aşağıda iktibas ettiğimiz mektubunda şu şekilde anlatmaktadır:

Muhterem efendim,

‘’Mesmuatıma (duyduğuma, haber aldığıma göre) nazaran, Denizli de, bundan yetmiş seksen sene evvel büyük bir evliyadan Hasan Feyzi isminde bir zat, bir gün talebelerine, "Bugün Kürdistan da bir evliya dünyaya geldi" diye beşarette bulunmakla zat-ı devletlerini işaret buyurmuş. Badehu Denizli’ye başka başka perdelerle teşrifiniz, o zatın ruhunu şad ve izaz için olduğunu telakki etmiştim. Ve az zaman sonra aynı isimde müteveffa Hasan Feyzi Efendinin Risale-i Nur’a hürmetle birinci Hasan Feyzi’ye imtisalen istikbal etmesi ve Nurlara taaşşukla idhal-i envar olması, bu kanaatimi kat kat ziyadeleştirdi. Şimdi de düşündüm: Birinci Hasan Feyzi’nin vefatından sonra Said yetişti. Ve namına baktığı ikinci Hasan Feyzi de vazifesini yaptı ve Nurlara gark olarak ve yerine bırakacağı çok Hasan Feyzileri de vazife başına davet edip hayata veda etti. Cenab-ı Erhamürrahiminden tazarru ve niyaz eylerim ki, Risale-i Nur’a ve Üstadımıza bu Hasan Feyzi’nin acısını unutturacak daha çok Hasan Feyzi’ler ihsan buyursun. Ve onların başlarında Üstadımızı mes’ud ve bahtiyar ve muammer buyurmasını onun derya-i rahmetinden, fazlından, inayetinden ve ihsanından, ikramından, in’amından, eltafından ümitvar olup, görmekliğimizi tazarru ve niyaz eylerim.

Günahkar, aciz, kusurlu talebeniz

Halil İbrahim’’ (6)

Şeyhleri tarafından ifade edilen bu sözler, Hasan Feyzi Efendi’nin mürşidi olduğu Melami tarikatı mensupları arasında, dilden dile dolaşıyordu. Bu beklenen Zat’ın ne zaman teşrif edeceği ve tanınacağı noktasında bu müritler arasında büyük bir merak yaşanıyordu.

Hasan Feyzi Yüreğil de, Melami Şeyhi Hasan Feyzi Efendi’nin halifesinin halifesi olarak Denizli’de posta oturmuş ve Melami tarikatının Şeyhi olarak hizmete başlamıştı. Said Nursi ise, bu sıralarda çileli tecdit vazifesine baskı, hapis ve sürgünlerle devam ediyordu. Kastamonu’dan 1943 yılında Isparta’ya getirilmiş ve buradan da yüz yirmi altı talebesi ile birlikte Denizli Hapishanesine celp edilmişti.

Hasan Feyzi, Üstad Said Nursi’yi, Denizli hapsi ve mahkeme arasında gidip gelirken birkaç sefer yolda görmüş ve adeta manevi bir elektriklenme ile beklenen bu büyük Müceddit’e aşina olmuş ve bağlanmıştı. Ayrıca bu günlerde eline ulaşan bazı risaleleri okumuş ve buradaki hakikatlere de bir başka tutulmuştu.

Üstad Said Nursi Denizli Hapishanesinde dokuz ay kadar tutuklu kaldıktan sonra beraat etmiştir. Muallim, şair ve edip olan Hasan Feyzi Yüreğil, bu sıralarda Üstad Said Nursi’yi ikamet ettiği Denizli Şehir Palas Otelinde ziyaret etmiş ve henüz bir soru sormadan Üstad Hazretleri kendisine ‘’kardeşim, ben o beklediğin zat değilim’’ demiştir. Hasan Feyzi bunun üzerine hiçbir tereddüt etmeden O’na talebe olmuştur.

Fırsat buldukça Üstad’ı otelde ziyaret eden Hasan Feyzi, daha sonraları da bütün müritlerini toplamış, onlara Üstad’ın vazifesi ile ilgili olarak açıklamada bulunmuş ve onları da Nur hizmetlerine yöneltmeye çalışmıştır. Bu tavsiye üzerine de bu müritlerin büyük bir çoğunluğu Risale-i Nur’a talebe olmuştu.

Hasan Feyzi Efendi’nin çok güzel ve edebi şiirleri bulunmaktadır. Risale-i Nur’ları tanıması ile birlikte, Üstad ve Nur hizmeti hakkında çok güzel şiirler kaleme almış, bunları Üstad Hazretlerine göndermiş ve bunların bir kısmı Üstad’ın onayını aldıktan sonra Külliyata dâhil edilmiştir. ‘’Güzel Oku’’ başlıklı şiir Üstad Bediüzzaman Hazretleri tarafından ‘’Merhum Hasan Feyzi, Nurlardan aldığı hakikat dersini, Nurlara işaret ederek güzel tanzim etmiş. Lâhikaya girsin’’ notu ile Nur Talebelerine gönderilmiş ve lahikalara eklenmiştir:

Güzel oku! Her zerrede coşkun birer mânâ var,
Derd ehline bu mânâda canlar sunan edâ var.
Vermek için parlaklığı, gamlı gönül evine,
Bir bak hele, her cilâdan üstün olan cilâ var.

Derin, güzel düşünce ile incelersen bunu sen,
Zaiflemiş ruhlar için dağlar gibi gıdâ var.
Hem dilersen, tükenmeyen sermaye-i serveti,
Aç gözünü Nurlara bak, işte sana tûfan gibi gına var.

Beni tanı, yürü kulum, yürü diye bizlere,
Her nefeste şefkat ile Rabbimizden nidâ var.
Duymuş isen bu nidâyı her zerrenin dilinden,
Müjde olsun, artık sana Cennet denen safâ var!

Uzaklara bakma! 'Nurlara bak, yürü! ' âlem Onun âyinesi;
Görmez misin, her yüzünde aynı renkte ziya var.
Bir güneştir her zerrede cilve yapıp parlayan;
Bilmez misin, sende dahi o edâdan edâ var.

Eller açıp yürü bugün kana kana Risale-i Nurdan ışık al!
Aşka uyan, nura kanan her zerrede rehâ var.
Hüner değil; dostu, düşman; yârı, ağyâr eylemek;
Yâdı biliş yapasın ki, ancak dostta vefa var.

Hünerdir ki; yaprak, atlas; toprak, elmas olmalı!
Çünki bir bak, ne yaprakta ne toprakta beka var.
Kısa görüp denizleri damlalara çevirme;
Hakikatte, her damlada gizli birer derya var.

Damla iken aslın senin, dağı taşı aşarsın,
Hem gökleri keşfedersin, sende ey Nur, böyle dehâ var.
Bir noktayı bir cihan yap, o cihana hâkim ol,
Zira senin bir noktanda, güneş kadar zekâ var!

Her zerrenin kâbesidir kalbi, yine kendine,
Dikkat eyle, her birinde yine ancak Huda var.
Sakın Feyzî, sen gözünü hak yüzünden ayırma,
Hakkı gören gerçeklere, hakkı kadar atâ var.

Emirdağ’da bir gün bu şiiri Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mustafa Sungur Ağabey’e okutmuş ve ‘’Sungur, senin kalbinin derinliklerinde olan, Hasan Feyzi’nin gözlerinin önündedir’’ demişti. Yıllar sonra bu şiir bestekar ve hukukçu Ali Oktay tarafından, sanat müziği formatında ‘’Nida’’ adıyla bestelenmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum