Abdulkadir Menek
İhlâs ve Şeytanların Çaresizliği
1934 yılının sonlarında Isparta’da telif edilen Yirminci ve Yirmi Birinci Lem’alar, yani İhlâs Risaleleri, Risale-i Nur’un hizmet metodunun temel kaidelerini ihtiva eden, Nur Talebelerinin hareket tarzını ve yaptıkları büyük ve kudsi hizmetin esas nedenlerini ve saiklerini açıklayan çok önemli hususları içermektedir.
Bu risalelerin, Risale-i Nur hizmetinde iki ayrı ekol olan Hüsrev Altınbaşak’ın temsil ettiği "Gül Fabrikası" ile Hafız Ali Ergün’ün temsil ettiği "Nur Fabrikası"nın konuşulmaya başlandığı bir döneme de denk gelmiş olması, ayrıca dikkat çekici bulunmalıdır. Bazıları tarafından birbirlerine rakip olarak gösterilmeye çalışılan ve aslında birbirlerinin tamamlayıcısı olarak çok önemli hizmetlerde bulunan bu hizmet sistemlerinin de, yol haritası bu şekilde çizilmiş oluyordu.
Ayrıca bu dersler ile bundan sonra Nur hizmetinde bulunacak bütün hizmet elemanlarının ve farklı hizmet gruplarının, birbirleri ile olan münasebetlerinin de nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir sistematik oluşturuluyordu.
Lügatlerde hâlis, içten, samimi, riyasız, karşılıksız sevgi ve bağlılık, gönülden gelen dostluk, samimiyet, dürüstlük, doğruluk, bir işi, bir ameli, başka bir karşılık beklemeksizin, sırf Allah rızası için yapmak olarak açıklanan ihlasın bir risaleye konu olarak Risale-i Nur eczaları içinde çok önemli bir yere sahip olması da elbette dikkat çekici olduğu kadar, bu hizmete mensup olanların da bütün hareket ve hizmetlerinde göz önüne almaları gereken en önemli hususlardan birisidir.
Allah katında çok özel ve müstesna bir öneme sahip olan ihlaslı insanlardan şeytan da ümidini kesmiş ve tabiri caiz ise onları Allah ile baş başa bırakmıştır. "İblis, Rabbim! Beni azdırmana karşılık, and olsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. (Hicr Suresi 39,40. ayetler)
Şeytanın bir yerde ihlaslı insanlar karşısında düştüğü çaresizliği ifade eden bu ayetler, aynı zamanda onlar için büyük bir müjde olarak da telakki edilebilir. Bu büyük ve muhteşem makamı kaybetmemek için, şüphesiz ki ihlaslı insanlar da büyük bir dikkat içinde olmak zorundadırlar. İhlasa halel getirip şeytanı sevindirecek amellerden, büyük bir dikkat ve takva ile kaçınmanın da ne kadar önemli olduğu bu ayetler ile açıkça görülmektedir.
Bu önemli sır içindir ki Üstad Said Nursi, manilere ve şeytanlara karşı koyabilmek için ihlası şiddetle tavsiye etmekte ve şöyle demektedir: "Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hadimleriyle çok uğraşır. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlâsı kıracak esbabdan yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz." (Lem’alar, sayfa;164)
Bu önemli hususlardan dolayı, hiçbir risalede olmayan bir kayıt Yirmi Birinci Lem’anın hemen başında yer almakta ve bu risalenin en az on beş günde bir defa okunması istenmektedir.
Bu ifadenin İhlâs Risalesi’nin hemen başına eklenmesinin çok sayıda hikmetinden bahsedilebilir. Ahir zamanın en dehşetli hususiyetlerinin başında, her şeyin dünyaya, dünya zevklerine alet edilmesi gelmektedir. Fitne ve fesat hareketleri her yere ulaşmış, maalesef, Müslümanların harim-i ismetine kadar bulaşmıştır. Sekülarizm denen dünyevileşme fitnesi, insanların bütün nazar ve himmetlerini dünyaya ve dünya zevklerine yöneltmiştir.
Hedonizm denen afetin sonucu olarak, zevkler ve nefsin tatmini merkeze oturtulmuş, tamamıyla nefisten, mideden ve cesetten oluşan; ruh, akıl ve kalp duygularının körleştiği, serapa maddiyatın hâkimiyeti ve esareti altına giren insan tipleri ortaya çıkmıştır. Bu tip insanlar ile hayvanlar arasındaki mesafe giderek daralmış, insani hiçbir incelik, nezahet ve fazileti kalmamış farklı insanlar, yirminci yüzyılın sahnelerinde boy göstermeye başlamıştır. Bu fırtına, her geçen gün daha kuvvetli bir şekilde esmekte, çok sayıda insanı önüne katarak, uçurumlara sürüklemektedir. Bu dehşetli dünyevileşme felaketinden, iman sahibi insanlar da maddi ve manevi büyük zararlar görmektedirler.
Bu fitnenin ve bu asrın pazarında büyük revaç gören nefsin hâkimiyeti sonucu iman sahibi insanların da hassasiyetleri büyük oranda zedelenmektedir. Din zaman zaman basit ve dünyevi neticeler için de alet edilmekte ve kullanılmakta, bu durum dini hizmetlere büyük zarar vermektedir. Şeytani ve nefsi hevesler, dünyayı güzelce yaşamak, medeniyet fantezilerinden güzelce istifade etmek, zevk ve heveslerin peşinden koşmak, bu asrın en cazip ve en çok arzulanan bir hayat tarzı haline gelmiş ve bunun için de insanlar her şeyi meşru görme veya kendileri için bir cevaz bulma eğilimine yönelmişlerdir.
Böyle bir asırda ve bu kadar ağır şartlarda, ehl-i imanın çok dikkatli olması gerekir. Hizmet metodunun yalnızca Allah rızasını elde edecek ve bu mukaddes hizmetin maddi ve manevi hiçbir şeye alet edilmeyecek bir şekilde icra edilmesi gerektiğini unutmamak için çok özel bir gayret göstermek gerekmektedir. Tahribatın ve menfi cereyanların dehşetlendiği bir zamanda ve "böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. (Kastamonu Lahikası, sayfa;110)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Van yıllarında uzun yıllar hizmetinde bulunan ve aradan yirmi altı yıl geçtikten sonra Emirdağ’da Üstad’ını ziyaret ederek hasret gideren Molla Hamid Ekinci, bu ziyaret esnasında, İhlâs Risalesinin başına konan "en az on beş günde bir defa okunması" kaydını, " bu ayet değil, zikir ve salâvat değil, niye evrat gibi okunmasını istiyorsun" diye sormuş ve şu cevabı almıştı: "Kardeşim eğer mümkünse on günde bir okuyun. Çünkü ihlâs o kadar mühimdir ki, kömürü elmasa, toprağı altına kalb eder. (dönüştürür)"
Bunun için de bir şeyler yapmak tek başına yeterli değildir. Burada yapılan hareket ve amellere değer kazandırmak, ind-i İlahide makbuliyet ve kıymet hamletmek, yani bir kömür veya toprak mesabesinde olarak yapılan hizmetlerin, elmas ve altına dönüşmesini sağlamak için de çok özel bir ihtimam ve dikkat göstermek gerekmektedir. Bu elbette çok kolay değildir. Nefsani, şeytani ve şahsi hiçbir arzu ve illet bulaştırmadan bir hizmeti yapmak, bu cazibedar fitne asrında kolay değildir. Bununla birlikte çok zor olan bu amelin neticesi ve meyvesi de o kadar büyük olmaktadır.
Hiçbir dünyevi ve hatta uhrevi bir netice ve mükâfat beklemeden, sırf Allah rızası için yapılan hizmetler, elbette şeytanları dahi çaresiz bırakacaktır. İhlas, yapılan hizmetlerin makbuliyeti için adeta ruh gibi bir vazife görmekte ve hizmetlere hayat, canlılık ve anlam katmaktadır.
İşte bu İman ve Kur’an davasının ruhu İhlastır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.