Kendi Giden Adı Kalan Yitiğimiz: Vefa

Yitiklerimizin mağduruyuz. Bize küsüp darılan ve darılıp terk eden; başkasında görünce sevindiğimiz, başka yerde bulunca alkışladığımız; tebrik, takdir ve teşekkürü binlerce kez hak eden ne çok yitiğimiz var. Saymaya kalksak, eminim ortaya devasa bir ‘Yitikler Külliyatı’ çıkar. Kendi gidip ismi kalan yitiğimiz vefa; sadece verilen söze münhasır değildir. Kelime ve kavramların manalarını öylesine daralttık ki, vefaya, sözün dışında hareket alanı bırakmadık. Yani vefaya da vefasızlık ettik. Ahde vefa, dosta vefa, eşyaya vefa, doğaya vefa... Kısacası; Yaratan’a ve yaratılan ve “can taşıyan” her şeye vefa. Hem mahlukata hem mevcudata… Hâsılı; eylemde ve söylemde vefa. Uzayıp giden vefa katarı…

Vefayı vefa ehlinden yani vefalı insanlardan öğrenmek gerek. Vefanın öncüleri, insanlığın rehberi olan peygamberler (as) ve peşinden giden vefalılardır. Mesela, vefa dediklerinde aklıma hep, haliyle ve kaliyle hakiki vefa öncülerinden olan; talebelerine “Aziz, Sıddık, Mübarek, İhlaslı, Kuvvetli, Kıymetli, Metin, Ciddi, Çalışkan, Muktedir, Dirayetli, Şanlı Arkadaşlarım. Halis, Sadık, Sebatkâr, Fedakâr, Vefakâr Kardeşlerim.” gibi onore edici sözleriyle hitap edip taltif eden Bediüzzaman ve ardında saf tutan vefalı talebeleri; sekiz sene kaldığı Barla’da üzerinde zikir ettiği ulu çınar’ı aradan geçen yirmi beş yıldan sonra tekrar ziyaret ettiğinde hasret gözyaşlarıyla ağaca sarılışı gelir. Ve keza, kırk yıl kullandığı kaşık kırılınca yenisini getiren Zübeyir’e, “Kardaşım, bu kaşık benim kırk yıllık arkadaşımdır.” diyerek kabul etmemiş, talebesi de eski kaşığını tamir etmiştir. Şu iki basit vefa örneği bize gerçek vefanın ne demek olduğunu anlatır mahiyettedir.

Nisyana müptela ve inanç zaafiyetiyle malul modern zaman insanlarının yaşadığı, madde ve menfaatin putlaştırıldığı enaniyet asrında vefa; sanki, efsanevi Kaf Dağının ardındaki ulaşılması zor efsanevi Zümrüdü Anka kuşu gibi geliyor. Vefa konusunda zirveyi tutanlar peygamberlerdir (as). “Ahde vefa imandandır.” hadisi bize, inanç ile vefa arasındaki sıkı münasebeti nazara vermektedir. Mümin insan hem emniyet ve güvenilir insan hem de vefalı insan demektir. “Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır.” Nebevî (as) beyanıyla vefanın ne kadar kıymettar, vefasızlığın da sahibini aleme rezil eden ne kadar çirkin bir şey olduğu ihtar edilmektedir.

Vefanın bizi terk etmesi demek; onun ifade ettiği sözlü ve fiilî manaların da hayatımızdan çekilmesi demektir. Tabiat boşluk kabul etmez. Her gidenin yerine bir başkası gelir yerleşir. Vefa gidince onun tahtına “vefasızlığın” oturması kaçınılmazdır.

Mesela, başta Yaratan’a vefa gidince, hayatın ve yaratılışın gayesi unutulur.

Mesela, ahde vefa gidince, meydan yalana ve yalancılara kalır.

Mesela, dosta vefa gidince, “Doğruluk dost kapısıdır.” (Hacı Bektaş Veli), hikmetli sözündeki doğruluk kapısı kapanır.

Mesela, eşyaya vefa gidince, ihtiyaç olmadığı halde -eski bahanesiyle- israfa giden kapı açılır.

Mesela, doğaya vefa kalmayınca, menfaat uğruna tabiat talan edilir, küresel iklim krizi ve değişikliğine ve afetlere sebep olur.

Vefasız insanlardan ve dünyanın vefasızlığından canı yanan divan edebiyatının büyük şairi Fuzulî serzenişte şöyle bulunur:

“Vefa her kimseden kim istedim ondan cefa gördüm,
Kimi kim bîvefa dünyada gördüm bîvefa gördüm.
Kime kim derdimi izhar kıldım isteyip derman,
Özümden bin beter derd ü belaya müptela gördüm.
Mükedder hatırımdan kılmadı bir kimse gam def'in,
Sefadan dem uran hem demleri ehl-i riya gördüm.
Ayak bastım reh-i ümmide, sergerdanlık el verdi,
Emel serriştesin tuttum elimde ejderha gördüm.
Fuzuli ayıp kılma yüz çevirsem ehl-i âlemden,
Neden kim her kime yüz tuttum andan yüz bela gördüm.”

Yani diyor ki;

“Kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm; vefasız dünyada kimi gördüysem onu da vefasız gördüm.

Kime derdimi açıp derman istediysem, kendimden bin beter dertli gördüm.

Kederli gönlümden kimse üzüntümü gidermedi. Sefadan dem vurup beni teselli edenleri iki yüzlü gördüm.

Umut yoluna ayak bastım, başım döndü. Emel ipinin ucunu tuttum, elimde koca bir yılan gördüm.

Fuzuli, insanlardan yüz çevirirsem beni ayıplama. Çünkü kime yüz çevirdiysem, ondan yüz bela gördüm.”

Buna mukabil halk ozanımız Veysel Şatıroğlu;

“Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir,

Dostlar beni hatırlasın” diyerek vefalı dostlar edinmemize işaret eder. Zira hatırlamak vefalı olmanın nişanesidir. Bediüzzaman’ın “imtizaçkârane ittihat” dediği toplumsal düşünce-duygu birlikteliğinin halkalarından sadece biri olan vefa; basit bir sözde durma hali değil, psikolojik ve sosyolojik etkileri olan bireysel ve toplumsal bir olgudur. Toplum hayatının maddi dinamikleri kadar hatta ondan daha ehemmiyetli olan manevi dinamiklerini oluşturan vefa benzeri güzel hasletleri tekrar hayatımıza ve ahvâlimize hâkim kılmak zorundayız.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum