Raşit Duran
Keyifli Hevesat: Eğlence
“Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı.”
(Emirdağ Lahikası)
Bediüzzaman’ın şu ifadesi, hava unsurunun yaratılış hikmetini ve ehemmiyetini nazara vermekle beraber insanın keyifli hevesatına hizmet eden yanına işaretle insanlığın hayrı, terakkisi/ilerlemesi için ne kadar kıymettar bir nimet olduğu hatırlatılmaktadır. Kur’anî ve Nebevî (as) perspektiften hayatı ve insanı en gerçekçi haliyle, maddesi ve manasıyla tanımlayan Bediüzzaman; insanın akıl, kalp, ruh, vicdan ve sair letâifini nazara verdiği gibi cismani/fiziksel yapısını da göz ardı etmez. Her iki yapının midesine gerekli olan ihtiyaç ve gıdasını, zevk ve lezzetini de ihmal etmez. İnsanı; tohum, çekirdek, toprak, yolcu ve benzeri metaforlarla nazara verdiği gibi içinde yaşadığı yüzyılı kendine has özellikleriyle tanıtıp, “acib, meşum, hasta, gaddar ve bedbaht asır” gibi değişik isimlerle tanımlar. Keza, “tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanı” (Kastamonu Lahikası) diyerek, insanları olumsuz yönde etkileyen zaman dilimine de dikkat çekmektedir. Bu tavsifler boşuna değildir. Bu haklı, bilinçli ve özellikli tanımlamaların hepsini hem siyasi hem ekonomik hem toplum hayatında bizzat görüyor ve yaşayarak -ve hatta ceremesini ödeyerek- tecrübe ediyoruz.
“Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak.”
(Mehmet Akif)
Asrımızın bir başka tahrik edici özelliği de meşru dairede eğlence / eğlenme konusunun çok ötesinde, insanları âdeta “eğlence delisi” haline getirmesidir. Menfi esaslar üzerine inşa edilmiş olan materyalist medeniyet; akıbeti görmeyen kör hissiyatı galeyana gelmiş insanların “keyifli heveslerini” eğlence endüstrisine ve hazlarını sömürü aracına dönüştürmüş; dünya hayatını önceleyen hedonist / hazcı kapitalizm devasa lunaparklar, eğlence mekanları, karnavallar, festivaller, binleri çılgına çeviren konserler, internet ve sosyal medyanın çoğu etik ve estetik kaygılardan uzak eğlence programlarıyla, hava unsurunu kullanarak; seyyiatı / kötülüğü hasenat / iyilik gibi takdim ederek keyifli hevesatı bir yandan tahrik öte yandan yeni üretimler, yeni tüketimler ve yeni hazlar üretip teşvik etmiş, insanları “çılgınlar” haline getirerek maddeten ve manen sömürmektedir. Kısaca; ömür sermayesini, nakdini ve vaktini sinsice çalmaktadırlar. Rahmetli mütefekkirimiz Cemil Meriç, -izm’leri “deli gömleğine” benzetmiştir. Meriç, “idrake giydirilen deli gömlekleri” demiş fakat bugün, sadece idraki değil; bedenle birlikte aklı, kalbi, ruhu, vicdanı sımsıkı kuşatan, tutsak alan bir gömlektir bu. İşte hedonist kapitalizm denen “deli gömleği”, bu asırda, kanları delice akan, özgürlüğe düşkün, ecir almak da esir de olmak da istemeyen, geleceğimiz zamane gençlerine giydirilmek suretiyle onları esir almak istiyor. Öyle ki, insanın ihtiyacı olan ve onu tatmin eden “beşte birlik -meşru- keyifli hevesat / eğlence” ile iktifa etmeyip, meşru olmayan cazibedar haram dairesinin ağına düşürmekte; gençliği, gerçek hayattan ve hayatın gerçeklerinden koparıp, sanal dünyanın Mustafa Oral’ın dediği “Keyif Mağarasında” yaşatmaktadır. His, heves ve heyecanı akıllarının önünde giden zamane gençlerini kötülemek ve körlemek yerine; “nev-i beşerin beşten birisinin” dünyevi ve uhrevi saadetini temin eden hak ve hakikati eylem ve söylemde güzel örneklerle temsil etmek, ilcaat-ı zamanı dikkate alarak maddi ve manevi bünyenin lazımı olan keyifli heveslerini tatmin edecek helal dairesindeki meşru mekanları inşa etmek icap eder. Sadece yasak koymakla sorun çözülmez. Öyle olsaydı başta dinler, ideolojiler ve felsefi öğretiler sadece yasak koymakla iktifa ederlerdi. Hem yasakların, insanın merakını tahrik eden bir yanının olduğu gerçeğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Konulan yasağın alternatifini sunmak zorundayız.
Rivayet odur ki, düşüncelerinden ötürü ölüme mahkûm edilen Sokrat’a baldıran zehri içirirler. Ölmesine az bir zaman kalmasına rağmen bir melodiyi ezberlemek için çabalar. Ailesi ve öğrencileri kendilerine anlamsız gelen bu hali anlamaya çalışırlar. Kim bilir belki de Sokrat’ın bu anlaşılmaz çabası, öğrenmenin verdiği zihinsel bir haz ya da ruhani bir zevk olabilir.
Bireylerin ve toplumların eğlence biçimi o toplumun eğitim ve kültürüne, medeniyet anlayışına, insan ve hayat telakkisine işaret eder. Batı dünyasından adına “eğlence” yahut “şenlik” dedikleri iki vahşet örneği verelim: Mesela, Eski Roma’da arenada köle ve esirlerden oluşan gladyatörleri birbirleriyle dövüştürerek ya da aç aslanların önüne atarak parçalanarak ölmelerini izlemekten delice zevk alan bir halk; mesela, İspanya’da yine arenada matadorların enselerine sapladıkları şişlerle çılgına çevirip, yorarak öldürdükleri boğaları izlemekten çılgınca zevk alan insanlar. Beş şeyin (hayat, akıl, mal, can, din) korunmasını isteyen İslâm medeniyeti nerede, bunları tahrip eden, başkalarının ölümünden yahut acı çekmesinden veya işkence görmesinden haz duyan ve zevk alan ve buna “eğlence” diyen vahşi ve menfi medeniyet anlayışı nerede. Evet, salt hazcı kapitalist bir medeniyet anlayışı, “keyifli hevesatı” tatmin etmez; olsa olsa tahrik ve teşvik eder.
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.