Hülya Yakut Üstündağ

Hülya Yakut Üstündağ

Suratını Asma

Gitgide tuhaflaşıyoruz.

Kimsenin kimseye tahammülü yok. Hoşgörüsü kalmamış gibi.

Gölgen yan gidiyor diyeni tersliyoruz. “Omuzunda akrep var”ı söyle(yebil)mek mangal gibi yürek istiyor artık.

Suratlar genelde asık.

Bina girişlerinde, asansörde, sokakta, çarşı-pazarda görmezden gelmenin izahı zor.

Gülümsemenin “sadaka” sayıldığı bir inancın mensupları olmanın bahtiyarlığını doya doya yaşamak varken hem de…

Niyedir bu soğukluk?

Bu yabancılaşmak?

Ve dahi, uzak durmak?

Neyin sıkıntısı? Gerekçesi? Havası? Gururu?

Hani selamlaşmak sünnetti?

Hani selam veren alandan daha çok sevap kazanıyordu?

Hani kainatın mayasında muhabbet vardı?

"Bütün kâinâtın mâyesi muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbettir. Bütün mevcudattaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları muhabbettendir." diye her daim okuyor ve dinliyoruz bir de.

Cezbe ve cazibe kanunlarından uzaklaştığımız için mi bunca kavgamız, itişip didişmemiz?

İnsanların en âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selam vermeyendir.

Kim bizi bu acziyete iter ki?

Veya neler bunu unutturur?

Farkındayım. Çok sorulu bir yazı oldu. Ama biliyorum ki, cevaplar sizce zaten malum. Ben sadece bu konunun ızdırabını çekenlerin şu satırlarla sözcülüğünü yapmak istedim. O kadar.

Peki sıklıkla ihmal ettiğimiz selam ne demektir

Selam, insanlar arasındaki mesajlaşmadır. Emniyet, güven, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manalara gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duadır. Selam, (Ben müslümanım, benden sana zarar gelmez, selamettesin) manasına gelir.

Ve; selamet üzere ol, müslüman olarak yaşa ve teslim-i ruh eyle manalarına da gelir der bazı yorumcular.

Gayrimüslimlerin müslümanlar hakkında müsbet kanaat edinmeleri, belki hidayete kavuşmaları için bir adım olması niyetiyle, gerektiği ter ve zamanda, onlara da selam vermek, hidayete kavuşmaları için dua etmek ayrı bir güzelliktir.

Amerika ve Avrupa seyahatlerimde birebir şahit oldum bir nevi selamlaşmaya.

Ve imrendim. “Bak adamlar ne güzel merhaba, günaydın, iyi akşamlar” diyorlar dediğim oldu.

Oysa benim inancım bunu bir görgü kuralı olmasının çok ötesine taşıyıp, sevaptır demiş. Tavsiye etmiş. Muhammed’i (sav) ahlak diye genlerimize işlesin istemiş.

Dünya yaşlandıkça Kur’an gençleşiyor.

Kur’ani değerlerden uzaklaşanın yüzü asılıyor. Muhabbeti eksiliyor. Din-iman-hizmet kardeşine hoşgörüsü tükeniyor. İç sıkıntıları, umutsuzluk, yılgınlık, yeis belasına düçar oluyor.

Oysa Bediüzzaman yeisin zarar ve tehlikelerine öylesine detaylı dikkat çekiyor ki…

Bir paragrafına birlikte bakmanın belki de en uygun zamanıdır diye düşünüyorum:

“Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslâmın kalbine girmiş. İşte o yeistir ki bizi öldürmüş gibi, garpta bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o yeistir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-i umumiyeyi bırakıp menfaat-i şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yeistir ki, kuvve-i mâneviyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i mâneviye ile şarktan garba kadar istilâ ettiği halde, o kuvve-i mâneviye-i harika meyusiyetle kırıldığı için, zâlim ecnebîler dört yüz seneden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hatta bu yeisle, başkasının lâkaytlığını ve füturunu kendi tembelliğine özür zannedip neme lâzım der, 'Herkes benim gibi berbattır.' diye şehamet-i imaniyeyi terk edip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor."

"Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor. Biz de o kàtilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz”

O halde yüzümüzdeki bıkkınlık ve yılgınlık ifadesini kaldırmanın ilk adımı olan gülümsemek ve selamlaşmak ile atalım.

Asık suratlardan kurtulup, karamsarlık perdesini kaldıralım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.