Atilla Yargıcı
Estetik, ama hangisi?
Estetik sözcüğü Eski Yunanca duymak, algılamak anlamına gelen aísthēsis (αἴσθησις) sözcüğünden gelir ve güzelliğin oluşturulması ve değerlendirilmesiyle ilgilenir. Felsefe eski çağdan beri estetiği konu edinir. Beden güzelliğinden ruh ve ahlak güzelliğine kadar bir çok hususta fikirler ortaya konulmuştur.
Bugün estetik deyince insanların aklına dış güzellik geliyor. Yıllarca en çok gündemde olan konulardan birisi estetiktir. Genci, yaşlısı, zengini, fakiri, güzeli, çirkini herkes aynı şarkıyı söylüyor: Estetik.
Şu bir gerçek ki, güzel olmak beğenilmeyle ilgilidir. Beğenilen güzellik nedir? Fizikî güzellik evrensel midir?
Fizikî güzelliğin, beden güzelliğinin evrensel olması mümkün değildir. Çünkü güzellik algısı kültürden kültüre değişiklik arz etmektedir. Bu yüzden bu konu çok tartışılmıştır. Bir şey güzel olduğu için mi güzeldir, yoksa güzel olarak algılandığı için mi güzeldir? Çoğunluğun ve benim de görüşüm, bir şey güzel olduğu için değil, güzel olarak algılandığı için güzeldir. Bunun da sadece fiziki güzellikle ilişkili olduğu söylenemez. Bundan dolayı sana göre güzel olan bana göre güzel olmayabilir, çirkin olabilir.
Güzellik sevginin sebeplerinden birisidir. İyilik de öyle. Bu yüzden iyilik de bir nevi güzelliktir. Ahlakı iyi olan bir kişi, ister erkek ister kadın olsun, fiziki olarak cazip görünse de sevilir, beğenilir. Merhametli olan insanın güzelliği, yüzü güzel ama şefkat ve merhametten yoksun bir kimsenin güzelliğinden çok daha güzeldir.
Hadislerde kadınlarla evlilik konusunda sayılan dört özelliğin başında “cemal” yani güzellik gelir. Peygamberimizin tavsiyesi ise dindar olan kişinin tercih edilmesidir. Dindar yani Allah’ın hakkını yerine getiren, kul hakkına riayet eden, iyi ahlaklı, merhametli insanlar tercih edilmelidir. Bu yüzden bütün ibadetlerin bir amacı da insanın ahlak estetiğine sahip olmasına yardım etmektir.
Örneğin namaz günde beş vakit Allah’ı hatırlamaya vesile olan bir ibadettir. Ve Kur’an’ın ifadesiyle insanı her türlü kötülüklerden, günahlardan uzaklaştırma özelliğine sahiptir. Namazı bilinçli ve şuurlu bir şekilde kılan bir insan ahlak estetiğine sahip olur. Zekat şefkat ahlakını güzelleştirir. Oruç sabır ahlakını cazip hale getirir. Hac hoşgörü, müsamaha, sabır ahlaklarını kemale eriştirir.
Bu yüzden fizikî ve ahlakî estetiği kendisinde toplayan Allah Resulü (s.a.v), güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini hatırlatır. Onun ahlakını güzelleştiren ise, sonsuz bir güzelliğe sahip olan Allah’tır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) fiziki estetik peşinde kırk takla atan günümüz insanına asırlar öncesinden bir yön çizer ve şu duayı önerir: “Allah’ım yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir.”
En güzel isimlere sahip olan Yüce Rabbimizin yarattığı her şey de en güzeldir, kusursuzdur. İnsan da bu varlıklardan birisidir. İnsanların yüzlerinin birbirine benzememesi bile ayrı bir estetiktir, ilahi estetiğin insana yansımasıdır.
Yaratılışı çok güzeldir insanın. Duyguları, bakış açıları farklı olan insanların farklı farklı insanları beğenmesi de yaratılışın güzel olduğunu gösterir. Yaratılışını değiştirmeye kalkışmak Allah’ın yarattığını beğenmemek anlamına gelir. Kaza gibi, yanma gibi bazı hususlarda estetik ameliyat zorunlu olabilir. Bunda da hiçbir problem yoktur.
Şu bir gerçek ki, dünya, tabiat, ağaç, balık, deniz, gökyüzü, yıldızlar kısacası çevre estetiktir, temizdir, güzeldir. Hele de insan eli değmemişse. İnsan eli nereye değse orayı çirkinleştiriyor, kirletiyor.
İnsan eli, insana da değiyor son günlerde. Kapitalizm yeni bir sömürü aracı buldu: estetik. Sektör en çok para kazanan sektör olma yarışında bir hayli önde gidiyor. Batıda bizden çok önce çıktı bu kapitalist tuzak.
Bu tuzağa ne yazık ki kadınlarımız düşüyor, erkekler de bunlara ses çıkarmıyor, kesenin ağzını açıyor. Milyarlarca insanın temel gıda maddelerine ulaşmada, temiz suya kavuşmada sorun yaşadığı bir dünyada bu kapitalist israf tuzağına düşüp milyarca dolar harcanması akla ziyan. Daha bencil insanlar, daha duyarsız insanlar oluyoruz gittikçe. İnsan olma, acıma, şefkat etme, insanları sevme vasıflarını kaybediyoruz.
İnsan kusursuz olmak istiyor aslında. Yani ilahlaşmak istiyor. Halbuki kusursuz olan Allah’tır. İnsan ise kusurludur, eksiktir, noksandır. Bu yüzden fizikî ve manevî bakımdan kusursuz olmak mümkün değil.
Kusurluyuz hepimiz. Kusurlu olmadığı halde dayatılan güzellik algısına uygun olmadığı için vücudunu kusurlu zannedip estetik yaptırmak yerine, gerçek kusurlarımızın, günah çirkinliklerimizin farkına varın onlara estetik yapmaya çalışmak en doğrusu. Çünkü Allah’ın huzuruna vardığımızda pırıl pırıl parlayacak olan yüzler, estetikli, botokslu yüzler değil, ibadet ve ahlak estetiğine dikkat eden yüzlerdir.
Ebu Leheb’in yüzü çok güzeldi. Beyaz tenli ve kırmızı yüzlü bir adamdı. Bu sebeple ona “Ebu Leheb” denmişti. Yani yüzü alevli. Sıcağı görünce insanın yüzü biraz kırmızılık kazanır ve güzelleşir ya. İşte onun ki her zaman öyleydi. Ama iman, ibadet ve ahlak estetiğine sahip olmadığı için hakkında Tebbet Suresi indi. Surede mealen, “Ebû Leheb’in elleri kurusun! Kurudu zaten./Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı başka şeyler”buyrulur. Yüz estetiği var. Ama iman estetiği yok. Bu sebeple onca malın ve kazandığı şeylerin bir faydası da olmuyor.
Allah’ımız yarın onun huzuruna çıktığımız zaman, iman, ibadet ve ahlak estetiğimize bakacak. Ona göre hareket etmekte fayda var. Ölümün pençesinden kendisini kurtaran hiçbir kimse olmadığına göre aklımızı başımıza almalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.