Şükretmeyecek misin, Elbet Vardır Bunda da Bir Hayır

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla,

“Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.”
(Nahl, 78)

Doğduğumuzdan itibaren ailemiz tarafından davranışlarımız, kararlarımız ve anlayışlarımız bizlere aşılanmaktadır. Daha küçücük bir çocukken kayıt altına aldığımız bu davranışları zamanı geldiğinde yerine oturtarak açığa çıkarırız. Duygularımıza karşı nasıl tepki vereceğimizin eğitimini en başta anne ve babamızdan alırız.

Sevinç ve mutluluğumuzun ardından bizlere güzel hissiyatı yaşatana kullanmış olduğumuz bir söz var. Teşekkür etmek diye adlandırdığımız bu söz bizlere haz ve hoşnutluk veren davranışların ardından duyguyu yaşatan kişiye sunmuş olduğumuz iyi dileklerimizdir.

Acaba günde kaç defa bizler hoşnut olduğumuz olayla karşılaşmaktayız? Ya da hangi boyutlarda hoşnutluğun bizzat kendisini yaratana teşekkür ediyoruz.

Rabbimiz bizleri eşrefi mahlukat olarak yaratmış ve bu koskoca alemi hizmetimize sunmuştur. Bakıldığı zaman evrende neredeyse her şeyi kullanmaktayız ve şükredecek pek çok sebep var bizleri bekleyen. Tam olarak bu noktada nelere minnet duygusu beslediğimiz değişkenlik gösterir; bazıları vardır ki başına musibet bile gelse Allah’a hamd eder çünkü bu kimse musibet gibi görünen bir olayda da fayda olduğunu düşünür “Beni daha büyük felaketten koruyan Rabbimize şükürler olsun” demekten geriye kaçmaz. Öyle zamanlar, öyle olaylar yaşarız ki bunda ne gibi hayır olabilir diye düşünebiliriz ancak bizler sınırlı kabiliyetlerimizle arka planda ne olup ne bittiğini, nelerden korunduğumuzu, nelerden uzaklaştırıldığımızı ya da neleri kazandığımızı bilemiyoruz.

Bu konu ile ilgili aklıma İmam-ı Azam efendimizin babasının yaşamış olduğu olay geldi. Bir elma ile nasıl hayırlı bir evlilik yaptığı ve ardından salih bir evlada sahip olduğu konuya güzel bir örnek olacak. Derede gördüğü elmayı bir anlık gafletle yedikten sonra elmanın sahibinden helallik isteme düşüncesine kapılmıştı. Elma sahibi de bu gencin böyle hassas davranmasına karşılık onun gerçekten takva sahibi bir genç olup olmadığını merak edip test etmiş ve kızının kör, sağır, dilsiz ve kötürüm olduğunu ancak kızıyla evlenmesi şartı ile hakkını helal edeceğini söylemişti. Bunun üzerine bu genç evliliği kabul etmiş ve evlendiği kızı gördüğünde çok şaşırmıştı çünkü bu kız ne kör ne sağır ne de diğer söylenenler gibiydi. Haramlardan her türlü kaçınan bu kızı babası böyle tasvir etmişti ve kızı gibi haramlardan kaçınan bu genç ile evlenmesini istemişti. Genç Adam nefsine kapılmayan ve her anlamda sakat olarak tasvir edilen bu kızla evliliği kabul etmiş hem dünyadayken cenneti bulmuş hem de haramdan bu kadar sakınan iki gencin evliliği sonrasında İmam-ı Azam gibi bir aziz dünyaya gelmişti. İnsanlar olarak olayların gelişmesini takip etme kabiliyetimiz, yetimiz sınırlı. Belki de isyan ettiğimiz sinirlendiğimiz nefsimizin tadını kaçıran olayların arkasında iki dünyada da saadette olacağımız durumlar oluyor ama bizler farkına varamıyoruz.

Burada olayları doğru yorumlamak gerekir. Mesela insanların başına hep iyi olaylar mı geliyor? Madem her şeyde bir hayır var Filistin’de neden çocuklar ölüyor, neden iyi insanlar işkence zulüm altında? Gibi sorular geliyor. Şunu unutmayalım ki her şeyde bir hayır vardır ancak imtihan boyutunu atlamayalım. Araya bir parantez açıp anne ve babamızdan teşekkür etmeyi öğrenmiştik –taklidi olarak- bu başımıza gelen her iyi olay içindi. Hakiki manada bizlere dünyada zulüm olarak görünen; eziyetten başka anlamı olmayan şeyler ne oluyor? Hakikat perdesini şöyle bir aralayıp düşündükten sonra parantezi kapatıp devam edelim. Çoğu filozof dünya hayatının aslında bir yansıma olduğunu asıl dünyanın ölüm sonrası olduğunu savunmuştur. Bizler bu yansıma olan; ahiretin gölgesi olan dünyadaki asıl bulunma nedenimizi unutmadan günlerimizi geçirmeli ve Allah’a olan muhabbetimizden şaşmamalı ona her ne olursa olsun şükretmekten ve işin içerisindeki imtihan boyutunu unutmadan günlerimizi idame ettirmeliyiz. Yüce Rabbimiz Bakara suresi 155. Ayette,

"Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele."

Bu ayeti günümüz Filistinli kardeşlerimizin yaşadıkları ile bir düşünelim. Elinde şehit çocuğunu taşıyan babaların hepsinin dediği “Elhamdülillah” oluyor! Dünyanın şaşırdığı şey de tam olarak bu hayatında sahip olduğu her şeyi kaybeden insanların rablerine her ne olursa olsun şükür yoluna gitmeleri yine şu ayeti tecelli ediyor bizlere, yine Bakara suresi 156. Ayette,

“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.”

“Nasıl? Nasıl sabrediyorlar? Nasıl dayanabiliyorlar?” Dünyanın şoklanmış bir şekilde izlemesine neden olan da bu iman gücü değil mi? İşte onların bu şükürlerine karşılık Rabbimizin müjdesi! Bakara suresi 157. Ayette,

“İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”

Müjdeler olsun Sabredenlere! Büyük imtihan var, Filistin’de Filistinli olmak kolay değil! İmtihana rağmen şükretmek kolay değil. Ya bizler?!

Neler yapıyoruz? Hangi derdimize yanıyoruz?.. Hangi derdimizde rabbimizin sonsuz kudretini sorgulayıp ebedi alemi dünya için unutuyoruz.

Düşünelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum