‘Deli Gömlekleri’

Fikir sancısından mustarip rahmetli mütefekkirimiz Cemil Meriç, “-izm’ler idrake giydirilen deli gömlekleridir.” demiş. Hayli ilginç bir benzetme. Malum, 18. Asrın ürünü olan deli gömleği, kendine ve başkalarına zarar vermesin diye akıl hastalarını etkisiz hale getirmek için giydirilen bir gömlek türüdür. Fakat Cemil Meriç’in bahsettiği bu gömleğin en dikkat çekici hususiyeti, bedene değil, idrake giydirilmiş olmasıdır.

Bütün dünyayı kuşatmış olan -izm’ler; kimi şahsi, kimi siyasi, kimi içtimai, kimisi de iktisadi hayatımızda hükmünü icra etmektedir. Aynı mütefekkirimiz, Sosyoloji Notları kitabında, “İdeolojiler de kilise gibi yobaz yetiştirir.” der. İster resmi ister gayrı resmi olsun ideolojiler, yine onun ifadesiyle, bir anlamda, sırtına ilim libası geçirmiş ancak pek çoğu ilmî olmayan beşerî düşüncelerdir. Hem bizim yobaza değil; aklı münevver, kalbi münevver, vicdanı münevver insanlara ihtiyacımız vardır.

İnsanın cihazat-ı maddiye ve cihazat-ı maneviyeden müteşekkil bir varlık olduğu, bu cihazattan her birinin ihtiyaç duyduğu ayrı gıdaları göz ardı etmiş, biri maneviyattan tecerrüt etmiş, kutsal tanımayan salt materyalist ideolojiler, diğeri cismaniyetten tecerrüt etmiş salt maneviyatçı felsefeler; ne uzak Doğu’nun Hinduizm, Budizm, Brahmanizm ne Kuzeyin Sosyalizm, Komünizm ne de Batı’nın vahşi Kapitalizm gibi ideolojileri ve felsefi akımları; hayat-ı ebediye ve saadet-i dünyeviye ve uhreviye isteyen beşerin derdine derman olamamış. Gözleri görmeyen bir insanın fili tarif etmesi gibi feylesof ve ideologlar, “İnsan nedir?” sualine verdikleri cevapla, düğmeyi baştan yanlış iliklemişlerdir. Bu sualin en doğru cevabı hem teorisi hem pratiği ile sadece ve sadece İslâm’dadır.

“İslâmiyet insaniyet-i kübradır.” (Bediüzzaman)

“Felsefe şüphe ve tereddüt, İslâm imandır.” (Cemil Meriç)

Mesela, şu meseleye, Bediüzzaman’ın, Yirmi Üçüncü Sözün İkinci Mebhasında dediği, “İnsanın saadet ve şekavetine medar beş nükte” penceresinden bakarsak, beşerin nakıs karihasından çıkmış ideoloji ve felsefelerin aksine, gerçek mana ve muhtevasıyla insan hakikatini anlarız.

1.Nükte, kâinatın ekser envaına muhtaç ve alakadar bir insan gerçeğinden bahsediyor. Sonsuz ihtiyaç ve emellerine ancak sonsuz kudret ve her şeyi kuşatmış bir ilim ve irade sahibi cevap verebilir.

2.Nükte, insanın dünya hayatına bakan enaniyet, ebedi hayata bakan ubudiyet cihetinden bahsediyor. Enaniyet cihetiyle âcizdir. Ubudiyet cihetiyle çok büyük kıymeti ve ehemmiyeti vardır.

3.Nükte, insan fiil ve amel cihetinde âcizdir. Fakat o insan, dünyada bir Kerim’e misafir olmuştur. Rahmet hazineleri ona açılmış, hizmetine verilmiştir.

4.Nükte, insan şu kâinat içinde nazik ve nazenin bir çocuğa benzer. Zaafında bir kuvvet, aczinde bir kudret vardır. Aczini ve zaafını bilip o lisan ile medet istese isteğine kavuşabilir.

5.Nükte, insan şu dünyaya memur ve misafir olarak gönderilmiştir. Ehemmiyetli yetenekler, yeteneklere göre vazifeler verilmiş, vazifesini yapması için bir taraftan teşvik, bir taraftan tehdit edilmiştir.

İşte Meriç’in “deli gömleği” dediği -izm’ler ve felsefe ve ideolojilerin insana, dünyaya ve hayata yaklaşımı, gerçeklikten kopuk olunca, müntesiplerine “dünya cenneti” vadetseler bile onu, bazen cehenneme çevirebiliyorlar. İşte yakın tarihten en canlı iki örneği: Sovyet ve Çin komünizmi. Batı’nın vahşi kapitalizmi de öyledir. İstibdat dediğimiz despotizm de bir başka deli gömleğidir.

Eğer nefs-i emmare ve şeytana, insanlığın şekavetine sebep olan muzır felsefe ve muzır ideoloji nazarıyla bakarsak; “Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur’an’ı dinlersen, alay-ı illiyîne çıkar, kâinatın güzel bir takvimi olursun.” (Bediüzzaman) sözü, serlevhamızdaki mütefekkirimizin isabetli “deli gömleği” teşhisini ve teşbihini daha iyi anlayabiliriz.

İslâm fıtratı üzerine doğan insan, doğuştan, bir feylesofun ifadesiyle “tabula rasadır.” Yani işlemeye müsait boş bir levha. “İnsanın vazife-i fıtriyesi; taallümle (ilim ve dua vasıtasıyla) tekemmüldür.” (Bediüzzaman) Buna göre demek, öğrenme isteği fıtridir. “İnsan, doğası gereği bilmek ister.” (Aristo) Fakat taallümünü, “deli gömleğine” benzetilen –izm’lerin kuşatması altında tekemmül ettiren insanların yahut toplumların, doğal olarak dünyevi ve uhrevi mutluluğa ulaşması akıl ve mantık planında pek mümkün gözükmemektedir. Zira deli gömlekleri, mahiyeti itibariyle (zihnî ve bedenî) hürriyeti yok ederler. Rivayet edilir ki, Calvinizm denen despotizmin hükümferma olduğu toprakları beşerî açıdan çoraklaştıran bu -izm, orayı terk ettikten sonra yarım asra yakın ilim adına o topraklar semere vermemiştir.

Son söz; vahy-i İlahi’ye istinat eden (beşerin hem dünyasını hem ahiretini gözeten) din nerede, kusurlu beşerin nakıs karihasından çıkan -izm’li ideolojiler nerede?

*

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.