Vandalizm

Vandalizm veya vandallık; şiddet ya da zorbalık adı her ne ise kökü de kökeni de (Cermen ırkından) bizim kültür ve medeniyet dünyamıza yabancı bir isim. Öyle ama şiddetin ve bireysel silahlanma ile cinayetlerin hayli arttığı da gözümüzle görüp yaşadığımız bir başka gerçek. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” diyen halk ozanımız Köroğlu, bugünleri yaşasaydı muhtemelen şöyle derdi: “Tüfek icat oldu şiddet arttı.” Yetkili ve sorumlu makamdakiler etkili ve caydırıcı önlemler almazsa, içtimai gidişatımız gelecek adına S.O.S veriyor ve vahim tablolar arz ediyor.

İnsanlar neden silahlanma ihtiyacı duyar? İlk akla gelen şeyler; kişilerde, devlete olan güven ve adalet duygusunun zayıflamış olması, sosyal ve ekonomik hayatın adaletsiz oluşu düşüncesi, can ve mal endişesi, hak ve hukukunun çiğnendiği inancı, iktisadi hayatın bariz şekilde dengesizliği sonucu zengin-fakir arasındaki derin uçurum, özellikle TV dizileriyle şirin gösterilen ve adeta özendirilen mafyavari silahlı oluşumlar, gayrimeşru kazancın aleni ve pervasız hale gelmesi ve kanunen cezasız kalması, ihkak-ı hakkın artması… Daha bunlar gibi onlarca sebep sayabiliriz. Bu sorunların çözümü, bireysel silahlanma ve şiddet midir? Bin defa hayır! Sorunun kendisi sorun çözemez, çözüm olamaz.

Şiddetin, bireysel silahlanmanın ve cinayetlerin artmasını, sadece ekonomik/iktisadi maddi sebeplerle izah etmek ve sorunu, sırf polisiye tedbirlerle çözmeye çalışmak, meseleye maddeci ve materyalist bir anlayışla yaklaşmak hem eksik ve yetersiz hem de yanlıştır. Yanlıştır, zira insan sırf mideden, et ve kemikten ibaret bir varlık değil ki, cihazat-ı maddiyesini tatmin etmekle meseleyi halledelim. Cihazat-ı maneviyesi; akıl, kalp, ruh, vicdan ve sair onlarca duyguları da tatmin olmak ister. Her insan istisnasız, ebediyet yani sonsuzluk diyor, sonsuzluk istiyor ve ebedi bir hayatla saadet-i ebediye arzu ediyor. İstemek, fıtratına konulmuş. İçtimai, iktisadi, siyasi çözüm adına sunulan şeylerin, işte bu sonsuzluk duygu ve düşüncesine, insan denen varlığın muhtaç olduğu maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte olması elzemdir. “Nizam (sistem/ düzen) muvazeneye (ölçü / denge / uygunluk) tabidir.” (Bediüzzaman) Ne sadece maddiyat ne sadece maneviyattır.

“İnsan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdâs edilmiştir.” (İ. İcaz) Fıtraten bir sınır da çizilmemiştir. Bunlar: kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviye. İfrat, tefrit ve vasat olmak üzere üç mertebesi vardır. Mesela, insanın zararlı şeylerden korunması için verilen kuvve-i gadabiye, ifrat halinde vandalizmin ve vandallığın emrine verildiği vakit zulüm, istibdat ve tahakküme sebep olmaktadır.

Bir kere daha ve ısrarla, yeryüzünün, “insaniyet-i kübra” olan doğru İslam’a ve onun, hak, hukuk, adalet, hürriyet, meşveret, ilim, sanat, fazilet ve hakkaniyet gibi esaslara istinat eden, insan fıtratına uygun, tüm insanlığa faydalı olacak hakiki medeniyetine şiddetle muhtaç olduğunu ifade etmek istiyorum. “Fakat hakiki medeniyet, nev-i insanın terakki ve tekemmülüne ve mahiyet-i neviyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet ettiğinden, bu nokta-i nazardan, medeniyeti istemek insaniyeti istemektir.” (Bediüzzaman)

Keza, menfi esaslar üzerine bina edilen medeniyeti izah ederken, beşinci maddesinde çıkarcı ve materyalist medeniyeti, “İnsanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır” şeklinde beyan ediyor. Bu; insanın sîreten başkalaşması, insanlıktan çıkması anlamına gelir. Kurulmuş ya da kurulacak yahut uygulanan iktisadi veya içtimai sistem, düzen, rejim… Adı her neyse ve olumsuz temeller üzerinde kurulmuşsa; cehalet, sefalet ve tefrikayı üretmiş; ortak aklı, adalet ve hürriyeti yok etmiş, kanun hakimiyetini ve insan haklarına riayeti tesis edememiş, içtimai/toplumsal barışı ve huzuru, iktisadi/ekonomik mutluluk ve refahı temin edememiş, insanın hem maddi hem manevi ihtiyaçlarına cevap verememiş ise, bireysel ve toplumsal kargaşa ve buhran kapımızı er geç çalacaktır. Pek çok büyük medeniyet ve büyük devlet, top-tüfekten ziyade, yukarıda zikrettiğimiz sebepler yüzünden tarih sahnesinden silinmişlerdir. Tekerrür eden tarih değil; hatalar imiş.

Mütefekkirimiz Cemil Meriç, “İdeolojiler de kilise gibi yobaz yetiştirir.” der. Akıl ve iradelerimizi esir alan ideolojiler yalnızca yobaz değil, zorba da yetiştirirler. Vakit geçmeden hem içtimai hem iktisadi hem siyasi hayatımıza yön veren teori ve pratikleri tekrar tekrar gözden geçirmek zorundayız.

Toplumsal huzur ve barışımızı tehdit eden bir başka tehlike de ‘fanatizm’ olup, onu da inşallah haftaya yazalım.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum