Said Ali Ümit - Muhabbet Medya
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:
İhtiyarlığından önce gençliğini,
hastalanmadan önce sıhhatini,
fakirliğinden önce zenginliğini,
Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini
ve ölümünden önce hayatını!”
(Buhârî, Rikāk, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin de kıymetini bilmek gerekir. İhtiyarlık ölümün keşif kolu olan hastalıkların adeta insana hücum ettiği bir mevsimdir. İnsan hayatının sonbahar mevsimi. Yapraklarımız sararıp dökülmeye başlar artık… Hayat bize lezzet vermez olur. Pişmanlıklar içinde oluruz. “Keşke gençliğime tekrar kavuşsaydım” demek boşunadır. Çünkü giden gençlik tekrar gelmez. Gençliğini istikametle geçirmeyen, hayırlı işlerde harcamayan kişilerin yaşlandıklarında bunları yönelmeleri çok zordur. Yönelseler de artık kötülüğü yapacak güç kalmamış, imkan kalmamış mecburen yönelme gibi bir şey olmaktadır. Bu da gençliğin hesabından insanı asla kurtarmaz. Bu yüzden ihtiyarlık gelmeden gençliğimiz kıymetini bilmeliyiz. İleride pişman olacağımız fiil ve davranışlardan uzak kalmalıyız. Sevmek beklediğimiz nazarlardan yaşlandığımızda nefret değil sevgi görmek istiyorsak, gençliğimizi istikametle, Allah yolunda harcayan bahtiyar gençlerden olmaya çalışmalıyız.
Hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini bilmek gerekir. Özellikle ibadetler hususunda bu konuda bir ihmal karlık olabiliyoruz. İnsanlar sağlıklı oldukları zamanlarda vücutlarını hoyraçta kullanıyor, haramlarla çürütüyor. Hasta olunca da ibadet yapmak istiyor. Ama bu defa da hastalık rahat bir ibadete fırsat vermiyor. Sağlıklı iken Allah’a hakkıyla kulluk yapmaya çalışan bir kimse, hasta olduğu zaman da sabırla hareket eder, yapabildiği kadarıyla ibadetlerini yapmaya çalışırsa, işte bu insanın sağlığının kıymetini bilmiş olur.
Fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetini de bilmememiz gerekir. Zengin insanlar, ölene kadar zengin kalacaklarını zannederler. Bu yanlıştır. Bir insanı zenginleştirmek de, fakirleştirmek de Allah’ın elindedir. Tabii burada önemli olan helal kazançla zengin olmaktır. Haram kazançla zenginliği zenginlik değil, gerçek anlamda “iflas” demeliyiz. Zengin insan yarın fakir olabilirim diye düşünerek parasının bir kısmını zor günleri için ayırabilir. Bir kısmını da hayır hasenatta kullanmalıdır. Çünkü zenginlik bu açıdan bir imtihandır. Bu yüzden zenginliği lüks hayat yaşamak için araç değil, yoksula, fakire yardım etmek, Allah yolunca cihad edenlere yardımcı olmak için kullanmalıyız.
Başka bir ifadeyle Allah insanın bazen rızkını genişletir, bazen de daraltır. Rızkı genişleyen ve zengin olan bir insan bu malı har vurup harman savurursa, israf ederek harcarsa, rızkı daraldığında elinde hiçbir şey kalmaz. Zenginlik zekat ve sadaka vermeyi, insanlara ihsanda ve ikramda bulunmayı gerekli kılar. İnsanların zenginlikle imtihanı “verme” hususundadır. Zekat ve sadakasını veren bir insan, zenginliğini haram yollara sarf etmeyen bir kimse sınavı kazanır. Zenginlik gittikten sonra “keşke ben de zekatımı, sadakamı verseydim” diye hayıflanmanın hiçbir faydası yoktur.
Diğer taraftan meşguliyet gelmeden önce boş vaktin kıymetini bilmeliyiz. İnsanların bir kısmı boş vakitlerini boş şeylerle geçirmeyi tercih ediyor. Bazı insanlar spora odaklanmış, kimileri siyasete, kimisi tavla gibi oyunlara. Namaz vakitleri gelip geçiyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Böyle insanlar Allah vermiş olduğu zaman sermayesinin kıymetini bilmemiş oluyor, çarçur ediyor. Halbuki zamanın meydana gelmesi için dünya ve güneş döndürülüyor. Bu altın kıymetindeki zamanın bizim için bir sermaye olduğunu düşünelim. Zamanı boş şeylerle öldürmeyelim. Okumakla, tefekkürle, çalışmakla, ibadetle, çocuklarımızla ilgilenmekle geçirelim.
Ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilmek nasıl olur? İnanmayan bir insan, ölüm gelmeden önce, “Bas bas paraları leylaya, bir daha mı, geleceğiz dünyaya” der ve cahiliye insanının anlayışı gibi hayatını geçirir. İnancı olduğu halde, zayıf inançlı insanlar da aynı şeyi yaparlar. “Hayatını yaşa” felsefesi bu zihniyetin ürünüdür. Halbuki ahiret vardır. İnsan öldükten sonra dirilecek ve Allah’a hesap verecektir. Bizden çok basit olarak yaratılan bitkileri ve hayvanları her sene öldürüp tekrar dirilten bir Allah, elbette insanı öldükten sonra kabirde çürümeye terk etmeyecektir. Bu kadar mükemmel duygularla yaratılan bir insanın toprakta çürümek için yaratılmış olması mümkün değildir. Bir insanın bile özene bezene sanatlı bir şekilde yaptığı bir sanat eserini, yaptıktan sonra kırması, yırtması, onu yok etmesi mümkün değildir. Allah da insanı en güzel şekilde, en sanatlı şekilde yaratmıştır. Onu yok etmeyecektir, onu ebedi alemde muhafaza ve muaheze edecektir. Bu gerçeği bilen bir kimse, ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilir. Hayatını kendisine hayatı veren Allah yolunca harcamak için çaba gösterir. İşte o zaman hayatının gerçek kıymetini bilmiş olur. Yoksa hayvan gibi sadece nefsani arzularını doyurmaya çalışırsa, hayvanlardan farksız olur. Yaratılışta hayvanlardan farklı olduğu için de insan gibi davranmadığından bunu hesabını verir.
www.muhabbetmedya.com
Dünya ve ahirette mutlu olmanın şartı: Allah Rızası
Allah’a çok şükretmenin ölçüsü nedir?
Allah’ın hasta kullarına verdiği mükafat… Fakat bir şartı var
İhlaslı olmak ne demek, İhlaslı olmak için ne yapmalı?
Peygamberimizin, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır dediği iki nimet
Helal dairesi geniştir, keyfe kafidir; harama girmeye hiç gerek yok