
Raşit Duran
Ardında İz Bırakmak
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak… Ebediyet budur, amma,
Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?”(Mehmet Akif)
Oysa ki, İstiklâl Marşı şairimiz sessiz yaşamamış; ömrü boyunca hak ve hakikatin andelibi / bülbülü olmuş, hakkı terennüm etmiş; ardında, rahmetle anılacak izler bırakarak ebedi âleme göçmüştür.
Yazının başlığı; geçtiğimiz günlerde, “Risale-i Nurları okumaya ve anlamaya çalışıyorum. Öyle tahmin ediyorum ki bu, ölene kadar da sürecek” diyen ve (2 Şubat’ta) vefat eden bahtiyar bir tıp doktoru ve yazar Prof. Dr. Kenan Taştan Hoca’nın Yeni Asya Neşriyat’ta çıkan Yitik Hayatlar isimli, evlilik hayatında imtizaç edememiş/ uyum sağlayamamış ve neticede ayrılmış bir çiftin konu edildiği kitapta geçen bir diyalogda geçen bir soru cümlesinden mülhemdir: “Bir sümüklü böceğin bile giderken iz bıraktığı yolda biz (insan-rd) giderken iz bırakmayalım mı?” Bediüzzaman, kâinatı ağaca, insanı da o ağacın meyvesine benzetmiştir. Evet insan, kâinat ağacının en mükemmel meyvesi; akıl, şuur ve vicdan sahibi bir varlıktır. Akılsız ve şuursuz -bağışlayın- bir böcek kadar dahi ardı sıra iz bırakamaz ise durup düşünmelidir.
“Kâmil odur ki, koya dünyada bir eser;
Eseri olmayanın yerinde yeller eser”(Hâdimî)
Nebevî (as) beyanda, “Mümin; elinden-dilinden güvenilir, emin insan”; “Hayırlı insan insanlara faydalı insan” olarak tanımlanmıştır. Evet, peygamber (as) lisanında, “faydalı” olmak “hayırlı” olmakla eşdeğer görülmüştür. İnsanları yararlı olmaya teşvik anlamında peygamber lisanıyla bir müjdedir bu. Ancak buradaki “faydalı” olmaktan muradımız, içinden çıkar / menfaat kokusu gelen Pragmatizmin kastettiği, dünyevi “faydacılık”tan ziyade hiçbir maddi-manevi beklentiye girmeden, sadece ve sadece rıza-i İlahî odaklı iyilik duygu ve düşüncesi ve eylemidir. Bu itibarla, pekâlâ, “hayırlı insan” ardı sıra iz bırakan “faydalı” insandır diyebiliriz.
Yine Nebevî (as) beyanda, kıyamete kadar amel defteri açık olacak olan üç kişiden bahsedilmektedir ki, bu üç insanın da pekâlâ “hayırlı insan” sınıfına dahil edilmesi gerekir. Duamız, toplumun, böyle insanlardan müteşekkil güvenilir ve faydalı insanlar toplumu olmasıdır. Üstelik bu güvenilir ve faydalı olma hali, insanın sadece kendi çevresi ile sınırlı olmamalı; millet ve insanlık dairelerini de kapsamalıdır. Bunu ifade sadedinde Bediüzzaman demiş: “Bir adamın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.” (Hutbe-i Şamiye)
Pek çok uluslararası kuruluşların yaptığı Endeks, Araştırma, Raporlama çalışmalarının sonuçlarına baktığımızda, ülkemizin -maalesef- son sıralarda olması esef verici olmakla bizi ciddi manada uyarmaktadır. Günümüzdeki toplumsal hayat şartlarının iyice ağırlaştığı ve özellikle iktisadi cihette zorlukların iyice hissedilir derecede yaşandığı ve fakat egoizmin de hükümferma olduğu zaman diliminde, pek çok konuda olduğu gibi şu iki mühim meselede de ciddi sorunlar yaşamaktayız:
Birincisi, “güvenilir insan”,
İkincisi, “faydalı insan” olma.
Fakat bu iki mühim mesele, gökten zembille inecek değildir. Evet, kendine ve gayrıya yararı, faydalı olma meselesi, dün olduğu gibi bugün de siyasi, iktisadi ve içtimai hayatımızın mühim meselelerindendir. Bediüzzaman’ın,
“Bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir:
Birinci Kelime: "Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne."
İkinci Kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim.”
(25. Söz)
Bu hakikatli tespitte de iki önemli hususa dikkat çekilmiştir. Bencillik ve nemelazımcılık. Enaniyetin fazlasıyla hükümferma olduğu bu zamanda ihtiyacımız, “jireskop (kendi etrafında dönen, bencil) insan” değil; “muhabbet fedaisi insan” modelidir. Hem bu iki (emin ve yararlı) insan modelinin temel referansı, “hakkın hatırını yüksek tutma” ilkesi, duygu ve düşüncesidir. Bu modele örnek olabilecek insan Bediüzzaman’dır ki, tarihçe-i hayatı, arkasında bıraktığı eserleri ve manevi evlatları hükmündeki milyonlar talebeleri dikkate alındığında hakkı teslim edilecektir. Bu asrın idrakine ve ihtiyacına sunulmuş, Kur’an’ın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nurlarda, iman-ı tahkikinin yanı başında, içtimai ve iktisadi hayatımızda bu iki mühim hususun teşviki, temin ve tesisi için müessir / tesirli dersler vardır. Dünkü “çağdaşlar” anlamadılar yahut anlamak istemediler, bari bugünküler olarak bizler, tıpkı merhum Kenan Taştan Hoca gibi okumaya ve anlamaya çalışalım.
Yazımızı; Bediüzzaman’ı tanıma bahtiyarlığa erişmiş bir bahtiyar-münevverimizin sözleriyle bitirelim:
“Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek; sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan; ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir.”
(Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye)
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.