Sıkıntı ve yoksulluğun sebebi nedir?

Yüce Rabbimiz, Araf Suresi 94. Ayetinde şöyle buyurmaktadır:

“Biz hangi bir ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını yalvarıp yakarsınlar diye sıkıntı ve yoksulluk ile sıkmışızdır.’’

Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v). efendimiz bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. Bu yüzden tarih boyunca böyle sıkıntı ve yoksulluklar yaşandığı gibi yine yaşanır. Ülkeler olarak, toplumlar olarak ya da fertler olarak her türlü sıkıntı ile karşı karşıya kalabiliriz. Çünkü bütün hazineler Cenab-ı Hakkın elindedir. Biz irademizle sebepleri yerine getirdikten sonra o dilerse bize sağlık, sıhhat ve bol rızık, rahat bir hayat bahşeder. Ya da bahşetmez.

Ayetten anlaşılıyor ki, bir toplum ya da fert azgınlaşmaya, nefsinin kölesi olmaya, Allah’tan uzaklaşmaya, ahireti unutmaya başlayınca Cenab-ı Hak onların kalplerine yumuşatmak, kendini, kendi yolunu hatırlatmak için kuraklık, hastalık, musibetler, yoksulluk verir. Bir müddet rahmetini, gönderdiği yağmurunu kesse zaten bu dediğimiz şeyler bir toplumda kısa bir süre içerisinde meydana gelir.

Ne yazık ki birçok insan başına gelen bu musibetlerin, kendisini düşünmeye sevk etmek ve doğru olan yolu bulmak için yapılan bir ikaz olduğunu unutuyor. Bir çoban, koyunları başkasının tarlasına gireceği zaman, taş atar. Koyunlar, kendilerinin yanlış bir otlağa girdiğini anlarlar ve vazgeçerler. İşte başımıza gelen sıkıntılar, hastalıklar, yoksulluk gibi hususlar, kaderin attığı taşlar gibidir. Bu taşlar, bir ikaz ve uyarı taşı olduğunu unutmamak gerekir.

Cenab-ı Hak insanlara verilen çeşitli sıkıntıların yalvarıp yakarmalarını sağlama maksadına yönelik olduğunu bildiriyor. Bazı insanlar bu maksadı fark ediyor. Bu gibi kişiler, dünyayı kendisinin idare etmediğini bir musibet, bir hastalık anında daha iyi anlıyor. Ya da sebeplere riayet ettiği halde zengin iken yoksul hale geldiğinde kendisinin üzerinde bir tasarruf sahibinin varlığını ruhunun derinliklerinde hissediyor. Yaptığı hataları fark ediyor. Yanlışlarını düşünüyor. Kendisinin ne kadar aciz, ne kadar zayıf olduğunu idrak ediyor.

İşte bu insan gerçek kurtuluşa erecek olan insandır. Böyle bir insan, bolluk anında şükre yönelen, darlık anında isyan etmeyip sabredebilen insanlardır. Hadis-i şeriflere göre, başına bir sıkıntı gelen bir insan buna sabrederse, bu kendisi için bir hayırdır. Bolluğa, rahata kavuştuğunda da şükrederse, bu da kendisi için hayırdır.

Fakat bir kısım insanlar ise bu durumun farkına varamıyor. Bunların hepsinin bir imtihan vesilesi olduğunu unutuyor. Sonra Cenab-ı Hak, insanı olumsuz durumdan kurtarıyor, olumlu duruma eriştiriyor. Durumu düzeliyor, zenginleşiyor, hastalığı iyileşiyor. Bu durum ise sıkıntılara sabretmesini bilmeyen insanları isyana sürüklüyor. İşte birçok ferdin, ya da toplumun başına ölüm de bundan sonra geliyor. Allah hiç beklenmedik bir anda canlarını alıyor.

Mümin için ani ölüm büyük hayırdır. Ama şımarmış, inançsız, müşrik ya da münafık için büyük bir üzüntü kaynağıdır. Mümin bir insan Rabbine kavuşmaktan dolayı sevinir. Diğeri ise dünyadan uzaklaştığından dolayı büyük sıkıntı duyar. Ölürken bunu hisseder. Öldükten sonra ise durum daha da vahimdir.

Bu durumda ayet bize başımıza gelen hastalık, yoksulluk, sıkıntı gibi durumların bir imtihan vesilesi olduğunu bilmemizi öğütlüyor. Ne mutlu bundan ders ve ibret alan insanlara.

Allah’ım! Sen bizleri başımıza gelen her türlü sıkıntı ve musibetlerden ibret ve ders alan salih kullarından eyle. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum