Ahmet Yılmaz
İsveç’i Nato Kapısında Süründürmek Şart Oldu!
Rasmus Paludan isimli bir siyasetçi Kur’an-ı Kerim yakma eylemi düzenlemek için izin istedi ve İsveç makamları izin verdi. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Bilström, bu eylemi “İfade özgürlüğü” olarak değerlendirdi.
Rasmus Paludan, eylem sırasında yaklaşık 40 dakika boyunca Türkiye'ye, İslam'a ve Hz. Muhammed (s.a.v)'e hakaret etti. Hz. Muhammed (s.a.v) ile ilgili hakaret dolu bir karikatür gösteren Rasmus Paludan, daha sonra polis korumasında Kur'an-ı Kerim yaktı.
Dışişleri Bakanlığı'mızdan jet hızında kınama geldi. Kınama metninde: "Ülkemizin tüm uyarılarına rağmen, İsveç’te bugün kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’e karşı yapılan aşağılık saldırıyı en güçlü şekilde lanetliyoruz. Bu aşağılık eylem İslam düşmanlığının, ırkçı ve ayrımcı akımların Avrupa’da ulaştığı seviyenin de bir başka göstergesidir" denildi.
İsveç’de daha önce de Kur’an-ı Kerim yakılmış ve İsveç savcılığı, olayda yasa dışı bir durum olmadığı gerekçesiyle dosyayı kapatmıştı.
Son yıllarda çok daha sık duymaya başladığımız “nefret suçu” ve “düşünce özgürlüğü” kavramlarına kısaca bakalım. Tüm dünyada kabul gören en basit tanıma göre; failin herhangi bir din, dil, ırk, etnik köken veya cinsiyete karşı taşıdığı önyargılar nedeniyle gerçekleştirdiği eylemler, nefret suçu olarak kabul ediliyor. Demokrasinin temel ilkelerinden kabul edilen düşünce ve ifade özgürlüğü ise; kişilerin hiçbir engellemeye maruz kalmadan dilediği gibi düşünme ve inanması, bu düşünce ve inancını serbestçe ilan etmesidir.
İnsanların hiçbir baskı ve tehdit altında olmadan, istediği gibi düşünmesi elbette saygı duyulması gereken bir husustur. Ancak bu düşünceyi yayarken, ilan ve ifade ederken, başkalarının düşüncesine, inancına hakaret etmemek, sözlü ya da fiili saldırıda bulunmak gerekir. “Bir kişinin özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter”
Belli bir dine mensup kişilerin kutsalına saldırmak düşünce / ifade özgürlüğü olarak kabul edilebilir mi? Bu soruya ‘evet’ denirse, o zaman nefret suçunun içi boşaltılmış olur. Kur’an-ı Kerim’i yakıp, tekmeleyenler güya “düşünce”lerini özgürce ifade ederken, Kur’an-ı Kerim’e inanan, ona değer veren insanların düşünce ve inanç özgürlüğü çiğnenmiş olmuyor mu? O zaman özgürlük var ama yalnızca benim görüşlerim için, öyle mi?
Bu arada yapılan alçakça eylemin elbette Kahhar-ı Zülcelal olan Rabb’imiz nezdinde de bir cezası olacaktır. Unutmayalım ki, “Sâni-i Âlemin pek yüksek, celâlli, izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubudiyetle Sânii tâzim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin te'diplerini, tehir ve imhal etse bile, ihmal etmez.” (Mesnevi-i Nuriye)
"Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak onları, gözlerin dehşetten fırlayacak gibi olduğu bir güne erteliyor."
(İbrahîm Suresi, 42. Ayet)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.