Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa

Geçen Cumartesi günü Hamas'a bağlı Kassam Tugaylarının "Aksa Tufanı" adını verdikleri harekât ile Filistin'de yeniden çok büyük bir hareketlilik başladı ve Filistin’in haysiyet ve hürriyet mücadelesi yeni bir döneme girmiş oldu. Bunun üzerine saldırmak ve öldürmek için bahaneler arayan İsrail Başbakanı Netanyahu savaşın resmen başladığını ilan etti.

Bu vesile ile Yahudilerin Filistin’e yerleşme sürecini yeniden ve kısaca hatırlamakta fayda vardır. Çünkü bu tür olaylar, tarihi geçmişi ile birlikte değerlendirilemezse, eksik sonuçlar ortaya çıkabilir ve yanlış bazı değerlendirmelere kapı açabilir.

Dünyanın dört bir yanına dağılan, buralarda servet ve güç sahibi olan Yahudiler, hep dini yönden büyük önem verdikleri ve atalarının yaşadığını söyledikleri topraklara dönme hayalleri ile hayatlarını geçirdiler. 1870’li yıllardan itibaren sistematik bir şekilde dünyanın dört bir yanından yola çıkan Yahudiler Filistin topraklarına yerleşmeye başladılar.

Bu çok planlı ve önceden belirlenmiş bir göç hareketi idi. Filistin’deki topraklara çöreklenmek için büyük paralarla gelen bu Yahudiler, bu paralar karşılığında bazı mülkler edinerek yerleşmeye başladılar. Sultan II. Abdülhamid Han’ın Yahudilere mülk satılmaması konusundaki irade ve tavsiyesi, farklı birçok etkene bağlı olarak maalesef tam olarak yerine getirilemedi.

I.Dünya Savaşı sonlarında, Filistin Bölgesi müttefikler tarafından işgal edildi. Bu durum en çok Yahudilere yaradı. Müttefik devletlerin bu işgalleri sonucu, Filistin kapıları Yahudilere ardına kadar açıldı. Ve bu bölgede bir Yahudi devleti kurmak için asırlardır bir hedef olarak benimsedikleri ideallerini gerçekleştirmeye önemli oranda yaklaşmaya başladılar.

İngilizler tarafından yayınlanan ve Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını talep eden Balfour Bildirisi 1920'de ki San Remo konferansında kabul edildikten ve özellikle 24 Temmuz 1922'de Milletler Cemiyeti'nin Filistin'i İngilizlerin mandası olarak onaylanmasından sonra, bu durum İngiltere'nin Filistin'de uygulayacağı resmi politikası olarak adım adım uygulanmaya başlandı.

Bu gelişmelerden sonra Yahudiler Filistin’e daha yoğun bir şekilde yerleşmek için çok büyük çalışmalara giriştiler. Siyonist örgütler bunun için özel organizasyonlar düzenlemeye başladılar. İngilizler, özellikle emlak için alınan vergileri çok büyük oranda yükselttiler. Hatta emlak vergileri, emlak değerinin kat kat üstüne çıktı. Vergilerini ödeyemeyen Filistinlilerin evlerine el konulmaya başlandı. Bu durum Yahudilerin çok daha kolay bir şekilde mülk edinmesinin yolunu açtı.

I.Dünya Savaşı arifesinde Filistin'e yerleşen Yahudilerin sayısı sadece 40 iken bu rakam 1919'da 55 bin, 1925'te 107 bin, 1935'te 300 bin ve 1948'de ise 650 bin rakamına ulaştı. İngilizler için de mesele artık olgunlaşmıştı. Bunun için de İngiliz manda yönetimi Yahudi Devleti'nin kuruluşunun ilan edilmesi için meseleyi Birleşmiş Milletlere taşıdı ve böylece 24 Mayıs 1948'de Filistin'in bölünmesi ve İsrail'in kuruluşu Birleşmiş Milletler tarafından resmen onaylandı. 24 Mart 1949 tarihinde İsrail’i tanıyan ilk İslam ülkesi de Türkiye oldu.

Yahudiler 1948 yılında ABD ve İngiltere başta olmak üzere bütün Batının desteği ile devlet kurmayı başardıktan sonra da, sürekli olarak işgal ve katliamlarına devam ettiler. Nihayetinde 1967 yılındaki büyük Arap-İsrail savaşının ardından sınırlar yeniden belirlendi.

Fakat bu antlaşma, maalesef İsrail'i durdurmaya yetmedi. İşgal ve saldırılar durmaksızın devam etti. ABD'nin İslam ülkelerini bloke etmesi ile çoğu zaman bunlardan ses bile çıkmadı. Filistin’e sahip çıkan ve onların haklarını savunan İslam ülkelerinin liderleri de farklı şekilde devre dışı bırakıldı. Fakat Filistinli kahramanlar bütün imkânsızlık ve olumsuz şartlara rağmen bugüne kadar hiç pes etmedi. İsrailli Yahudiler tarafından giderek genişletilen işgal ve soykırıma karşı bu son harekât ile yeni bir dönem açıldı. Fakat algı ve dezenformasyon konusunda usta olan Batı medyası bu konuyu da alçakça saptırmaya devam ediyor.

Bazen hiç beklemediğiniz kişilerin bile bu dezenformasyon alçaklığından etkilendiğini üzülerek görüyoruz. Mesele Filistinli kardeşlerimizin kendi vatanlarında herhangi bir korku içinde olmadan hür bir şekilde yaşamalarıdır. Filistin yönetimlerinin uluslararası düzeyde bazı hatalarının olması, onları bu konuda yalnız bırakma ve İsrail gibi bir zalime yem etmeyi netice vermez.

Filistin topraklarında kan ve gözyaşı artarak devam ediyor. Bütün Filistin’i ele geçirdikten sonra “Arz-ı Mevud” hayalleri kuran İsrailli Yahudiler, çoluk, çocuk, yaşlı, kadın demeden ve hiç kimseye acımadan öldürmeye, Orta Doğu’da çıbanbaşı olmaya devam ediyor.

Özellikle bizler için çok önemli bazı hususlar bulunmaktadır. Kudüs, Peygamberlerin mukaddes şehridir ve yıllardır kan ve zulüm ile beslenen Siyonistlerin çok basit bahanelerin arkasına sığınarak bu mukaddes beldeye saldırıları ve ibadet eden müminlere yaptıkları taciz ve zulümler, vicdan sahibi hiç kimse tarafından kabul edilemez.

Mirac’ın mukaddes kapısı olan Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir. Çünkü Peygamber Efendimizin (ASV) ifadesiyle “Mescid-i Aksa, yeryüzünde Kâbe’den sonra inşa edilen ikinci mabettir.

Kudüs bütün Müslümanlar olarak bizim için, “Selahaddin Eyyubi’nin rüyası, Kanuni Sultan Süleyman’ın mirası ve Sultan Abdülhamid Han’ın davasıdır.

Orta Doğu’da gerçek, kalıcı ve adil bir barış, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından tamamen çekilmesi, vatanlarından sürülmüş milyonlarca Filistinlinin geri dönmelerine izin verilmesinin ardından yapılacak eşit ve adil müzakereler ile sağlanabilecektir.

Her bir Müslüman, Kudüs davasına sahip çıkmak, Mirac’ın kapısı ve Peygamberlerin emaneti olan bu Mukaddes beldenin, bu çirkin işgalden kurtarılması için üzerine düşen vazifeleri yapmakla mükelleftir.

Hepimiz, Kudüs işgalden ve Siyonist zulmünden kurtarılıncaya kadar Büyük İslam Kumandanı Selahaddin Eyyubi’nin "Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki..." sözlerini sık sık hatırlamalı ve bunun için de bir şeyler yapmanın gayret ve arayışında olmalıyız. Bu duyarlılık tam olarak oluştuğu zaman Kudüs bu zulüm ve işgalden kurtulacak ve yeniden hür ve saadetli günlerine kavuşacaktır.

Kudüs özgür Filistin'in başkentidir ve hep öyle kalacaktır. Aklı başında hiçbir Müslüman, bu korsan devletin ve Netanyahu’nun dayatmak istediği alçak ve zorba saldırıları asla kabul edemez.

İnsaf ve vicdan sahibi herkesin, bu saldırılara sona erdirmek maksadıyla üzerlerine düşen görevi yapmaları, bir insanlık borcudur. Özellikle İslam ülkelerinin, tam anlamıyla silkinerek, siyasi, ekonomik, insani ve vicdani bütün yollara başvurup bu zulmü durdurmasını istiyor ve bekliyoruz.

Bir de Müslümanlar olarak bizim için önemli olan konuların başında Mescid-i Aksa gelmektedir. Biz ilk kıblemiz ve Miraç yolculuğunun en önemli duraklarından olan Mescid-i Aksa'dan asla vazgeçemeyiz. Müslümanlar bu konuda tek yürek olarak hareket etmeli ve Kudüs tam anlamıyla özgürleştirilinceye kadar mücadelelerine devam etmelidirler.

İslam âlemi ve vicdan sahibi bütün devletler bir ve beraber olarak, korsan ve küstah İsrail devletinin bu alçak saldırı ve vicdanları derinden yaralayan işgal ve haksızlıklarına karşı, topyekûn ve hep beraber dur demelidirler.

Bu günlerde İsrail, hiçbir sınır tanımadan binlerce masum ve mazlum insanın üzerine bombaları yağdırmaya, evlerini yıkmaya, yaşadıkları şehirleri yerle bir etmeye bütün çirkefliği ile devam ediyor. İnsanlar artık gıda, su, yakıt gibi en temel ihtiyaçlarına bile ulaşamaz duruma getirildiler. Bu vahim duruma bir an önce nihayet vermek gerekir. Yoksa bunun vebalinin altından kalkmak mümkün olmayacaktır.

Dualarımız her zaman Mazlum Filistinli kardeşlerimiz için olacak. Hep beraber bütün dünyayı harekete geçirecek bir şekilde ses vermeli, bu dehşet ve vahşetin bir an önce sona ermesi için üzerimize düşen bütün görevleri yerine getirmeliyiz.

Biz gayret gösterir, vazifemizi yaparsak, Rabbimizin inayet ve tevfikini görmeyi hak ederiz. Rabbim Filistinli masum insanları bu zulüm ve katliam girdabından kurtarsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum