Atilla Yargıcı
Bir profesörün safsataları
ODTÜ’den emekli felsefe profesörü Yasin Ceylan Habertürk gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda ahiret için çalışanların mutlu olamayacaklarını iddia ediyor. Kendisine “Ya o insanlar ahirete çalıştıkları için mutlularsa?” şeklinde sorulan bir soruya şöyle cevap veriyor:
“İnsan tabiatına aykırıdır, insan tabiatı bu dünyaya yönelik mutluluk ister. Dünyasını mükemmelleştirmeyen insan kim olursa olsun mutsuzdur. Dünyevi mutluluk, başarı ve ahlakın temelidir. Dünya mutluluğunu bypass eden herhangi bir düşünce, din, rejim, insanlığa zarar verir.”
Bunun devamında sorulan “Ama İslam âlimleri, “Hem dünya hem ahiret için çalışın” der” sorusuna ise şu karşılığı veriyor:
“Bu bir safsatadır. Her ikisini bir arada yapmak mümkün değildir. O yüzden Müslümanların çoğu ikirciklidir. İçten içe refahı, dünyayı, hazları ister ama zihindeki değerler onları günah sayar, öbür tarafı ister. İçi dışı bir olmayan insan olurlar.”
Yasin Ceylan felsefe yapan bir kişi ve felsefe ile ile ilgilenen kimsenin dinle alakası kalmayacağını söylüyor. Kendisinin tanrı anlayışını açıklarken de şöyle diyor:
“Benim Tanrı anlayışım, büyük filozof Spinoza’nın Tanrı anlayışına yakındır. Biraz da tabiiyyuna yakın olduğumu söyleyebilirim. Evrenin varlığının sonsuzluğuna, ebediyetine inanıyorum. Evren bir nesne değildir ki kimin yarattığını konuşalım. Evrenin gerisine insan aklı yetmez.”
Spinoza için ise Tanrı doğadır, doğa da Tanrı'dır. Spinoza'nın tanrı inancı bir nevî panteizmdir. Böyle bir anlayışın hiçbir aklî ve mantıkî dayanağı yoktur. İslam inancına göre doğa, Allah’ın yarattığı ve isimlerini yansıttığı aynalardır.
Allah’a ve başta islam olmak üzere kutsal dinlere ve kitaplara inanmayan bir kimsenin din hakkındaki yorum ve değerlendirmelerinin objektif olamayacağı, son derece yanlı ve subjektif olacağı açık. Kendisine samimi olarak Yüce Allah’tan hidayet diliyorum. İnşallah bu yanlış inancından vazgeçer.
Gelelim söylediklerine. Dünyasını mükemmelleştirmeyen insanın kim olursa olsun mutsuz olacağını iddia ediyor Sayın Profesör. Zaten dinsiz medeniyetin iddiası da bu değil mi? Bir delili var mı? yok.
Hem de dünyasını mükemmelleştiren insan ne demek? Anladığımı paylaşayım. Zengin olmak, ama çok zengin olmak, her istediğine kavuşmak. Ev, araba ve yaşam tarzı olarak en lüksü tercih etmek. Buna göre dünyada mutlu olacak insanların sayısı çok fazla olamaz. Diğer insanlar, orta ve alt gelirli insanlar dünyanın en mutsuz insanı. Tabii onun düşüncesine göre böyle bir insan, ahiret mutluluğu için de çalışıyor olmayacak. Ahiret mutluluğu için çalışan insan kesinlikle dünyevi olarak kalkınamaz ve mutlu olamaz. O dünyanın en mutsuz insanıdır.
Sanıyorum sayın profesör mutlu olmak ile mutlu görünmeyi birbirine karıştırıyor. Bu anlayış hedonist felsefenin izlerini de taşıyor aynı zamanda. Yani insanın tek amacının haz ve lezzet peşinde koşmak olduğunu iddia eden felsefî anlayışın izlerini taşıyor. Bu anlayışın mensupları insan ile hayvanı aynı kefeye koyarak ona göre yaşam tarzı belirleyen kimselerdir. Ye, iç, eğlen ama düşünme. Yarını düşünme. Ölümü düşünme. Ölüm sonrasını aklına getirme.
Ölümü düşünürsen bu düşünce seni gördüğün haz ve lezzet rüyasından uyandırır. Uykunu, lezzetini zevkini kaçırır. O zaman insan neden var? Neden insanda akıl var? İnsan sarhoş değilse, akıl geçmişi de geleceği de düşünecek şekilde Allah tarafından programlanmıştır. Düşünür insan. Ama hedonist, deist, ateist ve agnostik kişiler akıllarını sarhoş ederek bunları düşünmezler, düşünmek istemezler.
Fakat yine de ister istemez ölüm aklına gelir insanın. Şimdi Allah’a ve ahirete inanmayan çok zengin, lüks içinde yaşayan bir insan düşünelim. Zevk, eğlence sefa peşinde koşan bir insan. Bu insanın da yakınları var, arkadaşları var. Bunlar da bir bir ölüyor. Ölümü inkar etmek kabil mi? Gözünün önünde hayatı sona eriyor en sevdiğin insanların. Akıl hemen fikir ve mantık yürütür ve der ki “sıra sana da gelecek.” O insan da sıranın ummadığı bir zamanda kendisine geleceğini çok iyi bilir.
Şimdi ölünce yok olacağına, bir daha diriltilme olmayacağına inanan bir insanın her an ölüm korkusuyla o lüks içinde yaşamından gerçekten lezzet alması ve gerçekten mutlu olması ne kadar mümkün olur? Darağacında idamını bekleyen insanın aldığı lezzetinin ona mutluluk mu, acı mı, mutsuzluk mu vereceğini siz düşünün. Sayın Ceylan ve onun gibi olanlar düşünsün. Bu yüzden sadece dünya için çalışanın mutlu olacağı, dünya ve ahiret için çalışanın mutlu olmayacağı anlayışı insanın fıtratına aykırı bir durum.
Bir başka husus da refahı, dünya mutluluğunu istemeyi dinimiz hiçbir zaman günah saymaz. Tam aksine hem dünya hem de ahiret için çalışmayı teşvik eder. Bakara Suresinin 200., 201. ve 202. ayetleri bakın ne diyor:
“Bazı insanlar Ey rabbimiz! Bize bu dünyada ver” diye dua ederler. Böyle bir kimsenin âhiretten hiç nasibi yoktur.
İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler.
“İşte kazandıklarından bir payı olanlar bunlardır. Allah, hesabı çok çabuk görür!”
Bir de Necm Suresi 39. ve 40. ayetlere bakalım:
“İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir.”
Öyleyse yalnızca dünyayı talep edenlere Allah istediğini verir. Ama bunların ahiretten bir nasipleri yoktur. Hem dünyayı hem ahireti talep edenlere de kazandıklarından pay var. Dünyada da ahirette de…
Bence gerçek mutluluk Allah’a ve ahiret gününe inanmaktır. Allah’ın yarattığı kalbin huzur bulması, mutlu olması Allah’ı hatırlamakla mümkün. İnançsızlığın kendisi en büyük mutsuzluk kaynağıdır. İnançsız insanın, lüks içinde yaşayan insanın sarhoş olup mutlu göründüğü, etrafa gülücükler dağıttığına aldanmamak lazım. Çünkü böyle bir insan ummadığı zamanda karşısına çıkan musibet ve felaketler karşısında dayanacak bir güç bulamaz. Her şey ona düşman olarak görünür. Korku dağlarını aşıp da gerçek mutluluğun cennet bahçesine ulaşamaz.
Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insan, dünyanın en fakir insanı da olsa, zindanlarda bile yaşasa mutlu bir insandır. Allah’a ve ahiret gününe inanmayan bir kimse ise dünyanın en zengini de olsa, saraylarda lüks içinde yaşasa bile dünyanın en mutsuz insanıdır. İnançsızlığın verdiği iç huzursuzluk ve tereddütler mutsuzluğun en büyük kaynağıdır. İmanın verdiği kalp huzuru ve güven ise mutluğun kaynağıdır.
Sadece dünyevi mutluluğun ahlakın kaynağı olduğunu iddia etmesi de safsatadan başka bir şey değildir. Ahlak, kendin için istediğini başkası için de istemek, kendin için istemediğini başkası için de istememektir. Bunu sağlayacak olan insanın zenginliği, lüks içinde yaşamı değildir. Bu ahlakı sağlayacak olan, Allah ve ahiret inancıdır. Öldükten sonra diriltilip en büyük mahkemede yaptıklarının hesabının sorulacağına inanmayan bir insanın, haksızlık yapmasını, zulmetmesini, gaddar olmasını, başkalarına ve kendine kötülük yapmasını acaba hangi güç engelleyebilir? Dünyevi kanunlar bir noktaya kadar. İnsanlar da kanunların boşluklarından yararlanmasını da çok iyi bilir.
İslamın tevhid ve ahiret inancına sahip olmadığı için zulüm ve haksızlıkta sınır tanımayan bir toplumun iğrenç ve çirkef ahlakını değiştirmek için geldiğini unutmamak gerekir. Allah inancını ve ahiret inancını ortadan kaldıran, aklı ve bilimi ilah haline getiren bir pozitivizmin sorumsuz insanları çığ gibi büyüttüğünü, bugün dünyadaki haksızların da en büyük kaynağını oluşturduğunu unutmamak lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.