Bülent Ertekin
Gelincik Hikayesi ve Bizim Gelincikler...
Eşinin ölümünden sonra köydeki evinde tek başına yaşamak zorunda kalan hamile bir kadın vardı. Kadın gündüzleri bağ bahçede çalışır, akşam olunca da evinin yolunu tutardı.
Bir gün eve dönerken yol kenarında bulduğu yaralı bir gelinciği acıyarak kucağına aldı ve eve götürdü. Bilirsiniz, gelincik evcil bir hayvan değildir.
Fakat gördüğü sevgi, şefkat ile gelincik, zamanla uysallaştı. Eve ve kadına o kadar çok alışmıştı ki, kadının yanından bir an bile ayrılmaz olmuştu.
Birkaç ay sonra kadın doğum yaptı.
Eve neşe ve mutluluk getiren bu küçük yavrucağı gelincik de çok sevmiş, artık ailesi olarak gördüğü bu anne ile yavrucağa sanki daha bir gönülden bağlanmıştı.
Kadın tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorunda olduğunu biliyordu. Bütün ağır yüküne rağmen günler geçti.
Kadıncağız yine bir gün yavrusunu gelincikle evde yalnız bırakarak, çalışmak üzere bağa gitti.
Her şey akşama doğru eve döndüğünde oldu. Yorucu bir günün ardından evine dönen kadın, gelinciği ağzı kanlı bir halde yerde yatarken bulunca beyninden vurulmuşa döndü.
Korktuğu başına mı gelmişti. Hep bu gelinciğin bir gün yavrusuna bir zarar verebileceğinin huzursuzluğunu taşımış, ama gelinciğin uysal haline bakıp ihtimal vermemişti. Fakat şimdi gördüğü tablo onu adeta çıldırtmıştı.
Yerde yatan gelinciğe saldırıp, çığlıklar atıp, tekmeleyerek, basıp ezerek hayvanı hemen oracıkta öldürdü.
Bir yandan da ağlıyordu. Öylesine kendisinden geçmişti ki, kendi haykırışlarından bebeğin odasından gelen sesi zar zor hissetti.
Duyduğu bir ağlama sesiydi. Bebeği ağlıyordu sanki. Dikkat kesildi, evet bu bebeğinin ağlamasıydı. Koştu, heyecanla odaya girdi.
Odada beşiğe baktı. Beşiğin içinde kendisini görür görmez susup gülücükler dağıtan bebeği sağ ve sapasağlamdı.
Hemen yavrusunu aldı, bağrına bastı. Rab'bine şükürler etti. Heyecanı, telâşı yatıştı. Gözlerinin yaşını sildi. Bebeğini öpüp kokladı.
Nice zaman sonra beşiğin hemen yanında duran parçalanmış yılanı fark edebildi.
Gelelim bizim gelinciklere... Ahmet, Mehmet, Ayşe, Zeynep...
Hepsi birer pırlanta. Lâkin kimi tozun, kimi otun, kimi deizmin, kimi ateizmin, kimi bilmem neyin sapkın bir takım yolların içine girmişler. Hatalarını şimdi yada sonra çekiyor ve ya çekecekler.
Lakin onların hepsi de birer gelincik. Sevgi, şefkat, merhamet ve birey olduğunu hissettirmek ile topluma kazandırabiliriz.
Tıpkı benim gibi, sizin gibi bir çoğumuzun yaptığı hataları yaparak büyüyecek, gelişecek ve hepsi de birer hayırlı birey olacaklar, inşallah.
Şimdi kimse kalkıp da bu çocuklara, bu gelinciklere sırt çevirip "ne haliniz varsa görün" demek ve ya şiddetle, horlamak ve aşağılamakla eğitemeyeceğimizi yakinen bilmemiz gerekir.
Hepim(n)izin bu çocuklara, bu gelinciklere bir şans verme durumumuz var.
Önyargısız...
Şartsız...
Ama'sız...
Sevgi...
Şefkat ile
Ve her şeyden önemlisi Sabırla...
Selâm ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.