
Said Yargıcı
Münafıkların Verdikleri Sadaka Niçin Kabul Olmaz?
İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah’a ve resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.
(Tevbe, 9/53)
Bir önceki ayette münafıkların isteyerek de istemeyerek de mal infak etmelerinin önemi olmadığını, çünkü Allah tarafından onların infaklarının kabul edilmeyeceğini beyan edilmişti. Bu ayette ise bu infakın, harcamanın niçin kabul edilmeyeceği anlatılıyor.
Münafıklar, bir ülkede gerçekten mümin olmadığı halde mümin imiş gibi gözüken, bunun için de müminlerin yaptıkları ibadetleri, emirleri görünüşte yerine getiren insanlardır. Elbette biz, yaşadığımız toplumda, çevrede bunların kimler olduğunu bilemeyiz. Ancak onu Allah bilir. Çünkü iman ile paranın kimde olduğu belli olmaz denmiştir. Biz böyle durumlarda başkasından çok kendimizi düşünmeliyiz.
Allah ve Resulüne imanımızın tam olup olmadığını, yaptığımız Allah’ın emirlerini nasıl yaptığımızı sorgulamalıyız, bunun üzerinde düşünmeliyiz. Bunun da bizim açımızdan iki önemli göstergesi vardır. Bunlardan birincisi namaza üşene üşene kalkmaktır. Namaz, Allah’ın verdiği nimetlere en kapsamlı bir şükür anlamına geldiğinden her gün yapılması gereken bir ibadettir. Üstelik bütün ibadetlerin fihristesidir. Bütün mahlukatın Allah’a olan ibadetlerini de kapsamaktadır.
Allah’a, Resülüne, ahiret gününe ve diğer iman esaslarına tam olarak, sağlam olarak, tahkiki olarak iman eden bir insan günde beş vakit kılması gereken namazı büyük bir aşk ve şevkle kılar. Namaza karşı tavrımız aslında bizim imanımızın derecesini de gösterir. Eğer namaz vakti geldiğinde üzerimizde hep bir üşengeçlik oluyorsa, bir türlü namaz kılmak istemiyorsak, başkalarının yanında şevkle kılıyor da tek başımıza kaldığımızda kılmıyorsak, iman bakımından bir sorun yaşıyoruz demektir, bizde de nifakın izleri bulunuyor demektir.
Bu başkasını ölçmek için değil, kendimizi ölçmek için önemli bir mihenk taşıdır. Biz başkasının münafık olup olmamasından değil, bizim nasıl olduğumuzdan sorumluyuz. Buna dikkat etmek gerekir.
İkincisi de infak ile ilgidir. Yani zekat ve sadaka ile alakalıdır. Bu zamanda İslam’ın yüceltilmesi maddi olarak da güçlü olmaya bağlıdır. Bu yüzden zengin olan müminler, zekatlarının dışında verecekleri sadaka ile de İslam’ın adını yüceltmek, insanlığı iki dünya saadetine çağırmak için yapılacak faaliyetlere katkıda bulunacaklardır.
Zekat verirken, sadaka verirken bir insanın eli titriyorsa, istemeyerek veriyorsa bu da ikinci bir mihenk taşıdır. Neden istemeyerek veriyor? Kendisinin fakir olacağından mı korkuyor? Kur’an’a göre bunu şeytan insana telkin ediyor. Böyle düşünüyorsa şeytanın vesveselerine kanıyor demektir. Ya da böyle bir insan Allah’ın vereceği mükafata inanmadığı için vermekte zorlanır, eli cebine gitmez, başkaları görsün diye verirse de istemeye istemeye verir.
Öyleyse böyle bir insan yine inanç bakımından bir sorun yaşıyor demektir. İnsan bazen farkına varmadan böyle bir nifak içinde olabilir. Münafıklık özelliğini taşıyabilir. Bu ölçüler bizim için önemlidir. Kendimiz için önemlidir. Başkalarını tartmak, başkalarına etiket yapıştırmak için değil.
Allah bizi münafıklıktan ve münafıkların da şerlerinden muhafaza etsin. Çünkü bu tür insanlar, başkalarını da kendi saflarına çekmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu yüzden her zaman, “Allahümme ecirnâ min şerrinnifakı ve min şerrilmünafikin” demeliyiz. Yani, “Allah’ım! Sen bizi nifakın ve münafıkların şerrinden koru”. Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.