
Said Yargıcı
Malı Putlaştırmayı Önlemenin Yolu: Zekat Ve Sadaka
Yüce Allah bir ayet-i kerimesinde zekatı da içine alan sadakalarla ilgili olarak şöyle buyurur:
Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, zekat toplayanlara, gönülleri İslam’a ısındırılacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah Alim ve Hakimdir.
(Tevbe, 9/60)
Sadaka insanın malından sırf Allah'ın hakkı olarak ayırdığı vergidir. Allah’a sadakatla bağlı olmak anlamından alınmış bir kavramdır. Sadaka vermek demek olan “tasadduk” kelimesi aynı köktendir ve sadakatle bağlılığı aramak anlamına gelir. Sadakada üç önemli unsur vardır. Bunlardan birincisi fakirlik, yani sadakaya muhtaç olmaktır. İkincisi temlik, yani yapılan yardımın mutlaka alanın eline geçmesidir. Üçüncüsü de Allah için verilmiş olmasıdır. Bu da farz ve nafile diye ikiye ayrılır. Farz olanlara zekat denir. Diğerlerine de sadaka denir. Sadaka her ikisini de içine almaktadır. Ayetin sonunda “farizaten minellahi” ifadesi geçtiği için burada zekat kastedilmektedir. Bunlarda şu grubtaki insanlara verilir:
Fakirler ve yoksullar. Mearic suresinde, “Onların mallarında dilenen ve dilenmeyen yoksullara ait belli bir hak vardır” (Mearic, 70/25) buyrulması bu manayı ifade eder. Zekat ya da sadaka kavramı her şeyden önce fakirlik kavramı ile birlikte ele alınmalıdır. Peygamberimiz (s.a.v),”Ben sadakayı zenginlerinizden alıp fakirlerinize vermekle emrolundum.” buyurarak bu manaya işaret eder. Buna göre, zekat ya da sadaka zenginin bir lutfu değildir. Fakirin zenginin zimmetine geçmiş bir hakkıdır. Zenginin fakir ve yoksullara borcudur. O borcu ödemeyen sorumludur. Hesabını verir. Yani aslında bu Allah’ın hakkıdır. Hibe yoluyla da fakirlerin hakkıdır.
Bunun için zekat ve sadakalar ancak Allah için, ona bağlılığın emaresi olarak verilir. Bu sebeple zenginin fakire minnet ve eza yüklemeye hakkı yoktur. Fakir aslında muhtaç olan, kendi geliri geçimine yetmeyen kimsedir. Buna göre fakirin az bir geliri olabilir. Bu durumda fakir olduğunu gizleyebilir. Bu yüzden, “İffetli ve çekingen olduklarından, hallerini bilmeyenler onları zengin sanırlar” (Bakara,2/273) ayetinin tarifi ile cahiller onları zengin bile sanırlar.
Adamın üç çocuğu var, aldığı maaş ev kirasını ancak karşılıyorsa, bu adam fakirdir. Ama dışardan bakan adam, “Adam maaş alıyor, geliri var” diye düşünür. Onun muhtaç olmadığını zanneder. Miskin ise düşkün demektir.
Bir ayette “miskinen ze metrebeh” yani, “yersiz, yurtsuz, evsiz, barksız yoksul ve kimsesizler” (Beled,90/16) ayetinin işaretiyle yoksulluğu dışarıdan bakıldığında belli olan kimse miskindir. Miskinlik, fakirlikten daha aşağı bir durumda olmak anlamına gelir. Üstelik acizlik ve zillet manasını da ifade eder.
İkinci olarak zekat toplayan tahsildarlara zekat verilir.
Üçüncü olarak Müellefe-i kulub. Yani kalpleri İslam dinine ısındırılacak olanlar. Peygamberimiz (s.a.v) bazı azılı müşriklere bile zekat vererek, onların Müslümanlara eziyetlerini önlemek ve İslam’a meyilli insanlar yapmak istemiştir. Diğer bir kısmı ise kabile reisi ve ileri gelen kimselerdi. Bunlara bol bol ihsanda bulunur, kendi kabilelerinden İslam’a girenlere eziyetlerini önlemeye çalışırdı. Üçüncü bir grupta bulunanlar ise İslam’a yeni girmiş, niyetleri ve iradeleri henüz iyice pekişmemiş olan zayıf karakterli kişiler idi ki, fakir ve muhtaç olmasalar da kalpleri iyice İslam’a ısınsın, imanları pekişsin ve İslam’ı iyice benimsesinler diye özellikle fazla ikram ve ihsan görüyorlardı. Azılı kafirlere peygamberimiz (s.a.v) ganimetlerden pay verirdi. Özellikle Peygamberimiz (s.a.v) kendisine düşen ve öz malı olan beşte bir hisseden onlara verirdi.
Üçüncü olarak borçlu olanlara zekat verilebilir. Elinde nisap miktarı parası kalmayan kişiye zekat verilebilir.
Dördüncü olarak Allah yolunda çalışanlara… Sadece İslam’a hizmet etmek için gayret gösteren kimselere zekat verilebilir. Bu, İslam’ın yücelmesi için çok önemli bir görevdir.
Beşinci olarak da yolda kalmış kimseye zekat verilebilir. Yolda kalmış, kendi ülkesine ya da memleketine gidecek parası olmayan kişiye zekat verilebilir. Böylece bu durumda kalan kişilerin toplumda para dilenmesinin önüne geçilmiş olur. Gerçekten de eğer Allah’ın emrettiği zekat ve sadakalar gereği gibi verilse, ortalıkça hiçbir dilenci kalmaz, hiçbir fakir kalmaz. İslam tarihinde zekatın tam verildiği zamanlarda fakirlerin zenginleştiği görülmüş, bazı zamanlarda hiçbir zekat alacak kimse bulunamamıştır.
Burada şunu söyleyebiliriz: Zekat ve sadaka malı çok seven bir insanın, malı putlaştırmasının ve Allah sevgisinin önüne geçirmesinin önünü kesecek olan farz bir görevdir. Hem malı temizlemekle, hem toplumda sevgi ve şefkatin oluşmasına sebep olmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.