Raşit Duran
Şiddet Kendi Diliyle Bize Diyor ki…
“Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihat gittiği vakit manevi hayat da gider.”
Bediüzzaman
Şu haklı, hakikatli ve hikmetli beyandaki “imtizaç” ve “ittihat” tabiri hem bireysel hem toplumsal hem maddi hem manevi hem sosyolojik hem biyolojik hayatın bütünlük ve uyumunu kapsayan fevkalade isabetli ve orijinal olmakla meseleyi her cihetten ihata eden bir tabirdir. Zira “imtizaç/uyum ve ittihat/birlik” yani “uyumlu birliktelik” bozulduğu vakit hem maddi hem manevi hayatta sorunlar baş gösterir. Yazımızın konusu şiddet de işte böyle imtizaçsızlığın netice verdiği maddi-manevi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İmtizaçkârâne ittihat; sosyolojik anlamda toplumsal uyumu ve bütünleşmeyi; biyolojik anlamda da vücudumuzun maddi cihazları ile manevi cihazlarının uyumlu ve bütünlük içinde faaliyetini ifade eder. Hatta eğitimde bütünlükle alakalı olarak Bediüzzaman, imtizaç meselesini nazara vererek şöyle der: “Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir, (dini ilimlerdir) aklın nuru, fünun-u medeniyedir (fen ilimleri). İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüt eder.” Demek, bilimde taassup ve şüpheleri gidermenin yolu da eğitimde imtizaçkârâne ittihattan geçmektedir.
Gün geçmiyor ki medyada cinayetle sonuçlanan bir haber almayalım. Özellikle, Bediüzzaman’ın “şefkat kahramanı” olarak tavsif ettiği kadın ve aile içi cinayetler. Gelecek adına kaygıları ve korkuları arttıran endişe verici bu halin sebebini, sadece ekonomik saiklerle açıklamak eksik, hatalı ve yanlış olur. Eksik olur; zira sırf maddiyata odaklanıp meselenin maneviyat kısmını göz ardı etmek, şiddet sorunuyla birlikte “insan” ve “hayat” gerçeğini es geçmek anlamındadır. Fakr u zaruret halinin bu meselede elbette ciddi bir payı vardır. Burada “Fakirlik nerdeyse küfür olacaktı.” hadisini hatırlatmakta fayda vardır. Küfür; inançsızlığın da ötesine uzanan bir davranış biçimi ve halidir. Fakat meseleyi, insanın yalnızca mide açlığına indirgeyerek sorunu bu şekilde ele almak; kalp, kafa, ruh, vicdan ve sair letâifin açlığının çözümü adına üç maymun vaziyeti takınmak da hatalı bir yaklaşımdır. İçinde ekonomiyle beraber psikolojik, sosyolojik, pedagojik ve sair ana ve tali unsurlar barındıran; milleti, istikbal adına endişeye sevk eden hem bireysel silahlanmanın hem şiddetin hem cinayetlerin artması meselesi, ciddi anlamda ele alınması ve asla ihmal edilmemesi gereken hayatî bir meseledir.
Bireysel ve toplumsal hayat alanımızı, Bediüzzaman’ın, “eblehane hüküm” olarak ifade ettiği, “hayat cidaldir / kavga ve mücadeledir.” düsturunun hükümferma olduğu bir saha olarak gören ve öyle gösteren materyalist, menfaatçi ve Makyavelist felsefenin, tüketimci vahşi kapitalist sistemin bozduğu sosyolojik ve psikolojik dengenin sonuçları da kendisi gibi muvazenesiz / dengesiz söylem ve eylemlerdir. Bu eylemlerden birisi de şiddetin ve cinayetlerin artması şeklinde tezahür etmektedir. Maddi-manevi “Nizam/sistem yahut düzen muvazeneye/ dengeye, ölçüye tabidir.” (Bediüzzaman) Bu sistem ister coğrafî kara ülkesinin ister vücut denen beden ülkesinin sistemi olsun, fark etmez. Bu müessif ve elîm olaylar bize, kendi lisanıyla diyor ki: Gittiğiniz istikamet ve izlediğiniz rota yanlıştır! Bunda ısrar ederseniz, aracınızın kaza yapması ve geminizin karaya oturması muhtemel değil; muhakkaktır!
Toprağa saçılan her tohum yahut çekirdek veya dikilen her fidan kendi meyvesini verir. Mesela, kötülük veya düşmanlık tohumu ekip iyilik ve muhabbet ummak; zamanı, emeği ve sermayeyi heder eden abesle iştigaldir ve olmayacak duaya âmin demektir. Şirazlı Sadi der ki: “Diken ektinse gül biçemezsin.” Evet, memleket tarlasına her ne ekersek onu biçeriz ve biçmekteyiz.
Yazımızı, tebessüm ettiren, fakat bugünkü trajikomik ahvalimizi resmeden bir hikâyecik ile bitirelim: Denizcilik okulundan yeni mezun genç, stajını yapmak üzere ömrü denizlerde geçmiş tecrübeli ve usta kaptanın yanına gider. Usta kaptan genci tepeden aşağı süzdükten sonra, “Delikanlı! Falan yere gideceğiz. Hadi bakalım bir rota çiz.” deyip, eline kâğıt, kalem, gönye, letki ve cetveli tutuşturur. Stajyer delikanlı bir saat uğraşır yeni rotayı çizer ve usta kaptana takdim eder. Denizlerde güngörmüş kurt kaptan, rotaya şöyle bir göz atar, aşağı yukarı evirir çevir ve gence döner der ki: “Delikanlı! Senin çizdiğin bu rotaya göre biz şu anda Karacaahmet mezarlığındayız!”
Kıssadan hisse almamız dileğiyle…
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.